24 Nisan 2014 Perşembe

HÜKÜMETTEN 1 MAYIS PROVOKASYONU



        Halk ne zaman sokağa inse ve demokratik hakkı olan “gösteri ve toplantı hakkını” kullansa AKP iktidarı kendi polisi ile vatandaşın tepesine biniyor! Darbe dönemlerini çok eleştiren ancak kendisi darbe dönemlerine rahmet okutan bir baskı rejimi ile ülkeyi yöneten AKP iktidarı bu kez 1 Mayıs İşçi Bayramını Taksim meydanında kutlamak isteyen sendikalara “meydan” okudu. Polisin sert müdahalede bulunacağını şimdiden “müjdeledi”. Hükümet kanadından gerek Başbakan(!) Erdoğan gerekse Bülent Arınç’tan gelen açıklamalar Taksim Meydanında yapılacak 1 Mayıs kutlamalarının korsan gösteri olacağı yönünde. Hükümet, Taksim Meydanı’nın mitingler ve gösteriler için ayrılmış bir alan olmadığını, bu alanda mitingler için yapılacak herhangi bir başvurunun kabul edilmeyeceğini söylüyor, Taksim’de yapılacak herhangi bir kitlesel gösteriye müdahale edeceklerini utanmadan açıklıyor.
Peki, Taksim Meydanında yapılacak gösteri yasa dışı mıdır? Polisin buna müdahale hakkı var mıdır? Anayasa Madde 34 gayet açıktır; Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. Tüm kanun maddelerinin üzerinde bulunan hukuk normu Anayasa’da belirtildiği gibi ve Hükümetin sandığının aksine herkes, “önceden izin almadan” istediği yerde demokratik bir biçimde eylem ve miting gerçekleştirebilir! Yani, Taksim’de yapılacak 1 Mayıs mitingi ne yasadışıdır, ne de izne tabidir. Hükümetin 1 Mayıs’ta Taksim’de yapılacak bir kutlamaya müdahale etme hakkı yoktur. Türkiye’nin taraf olduğu uluslar arası hukuk sözleşmelerinin de pekiştirdiği anayasa madde 34 sendikalara 1 Mayısı Taksim’de kutlama hakkını vermektedir.
Ancak, hukuku ayaklar altına alan, faşist AKP hükümetinin bu anayasa maddesini çiğneyeceği bugünden bellidir. Hatta, geçen yıl olduğu gibi İstanbul’da adı konulmamış bir OHAL durumunun ilan edilmesi, köprülerin trafiğe kapatılması, toplu taşımanın durdurulması ve Taksim Meydanının da kapatılarak bu gösterinin yapılmamasının sağlanması “tüm insan hakkı maddelerinin” ihlali ile gerçekleştirilecektir.
1 Mayıs’ı resmi bayram ilan edip, Taksim’de kutlamalara izin veren AKP nerde, bugün MUHABERAD ülkesi kurup tüm gösterileri yasaklayan AKP nerde… Şimdi mukayesesini yapabildiniz mi? Takkiyeyi görebildiniz mi?
                                   23 NİSAN ÇOCUKLARA İŞKENCE BAYRAMI
Dün 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlandı. Kutlandı diyorum da lafın gelişi. Ulusal egemenliğimizin yitip gittiği, 15 yaşında çocukların polis tarafından hunharca katledildiği bir ülkede Ulusal Egemenlik de kutlanmaz, Çocuk bayramı da… Nitekim kutlanılamadı da! 23 Nisan Kutlamalarına yine AKP faşizmi ve polis şiddeti gölge düşürdü. İstanbul Valisi(!) Hüseyin Avni Mutlu’nun da katıldığı 23 Nisan töreninde pankart açıp Berkin Elvan Ölümsüzdür sloganı atan 15-16 yaşlarındaki iki çocuk polis tarafından anında susturulup, tartaklanarak gözaltına alındı. Halbuki yaptıkları sadece devlet terörü ile daha 15 yaşında hayata gözlerini yummuş bir fidanı anmaktı. Hem yaptıkları hukuka da aykırı değildi. Ancak, 23 Nisan günü, devlet eliyle çocuk hakları da öldü insan hakları da… Her daim hakkını aramasını, susmamasını, demokratik haklarını kullanmasını teşvik ettiğimiz çocuklar yaşıtlarının gözyaşları içinde tartaklanarak, ayaklar altında ezilerek gözaltına alındı. Güzel ülkem, cinnet vatanımdan AKP faşizmini gösteren bir bayram manzarasıydı bu… Bu görüntülere soruşturma açacak bir savcı kalmadığından, bu rezaleti yayınlayacak anaakım bir medya kuruluşu olmadığından, halkın bu rezalete sokakta tepki gösterme hakkı AKP tarafından hukuksuzca ellerinden alındığından bu “şimdilik” unutulup gidecek! Çocukların polis kurşunlarına hedef olmadığı, demokratik haklarını arayabildiği, asla susmadığı, fişlenmediği, gelecekten umut duydukları ve faşizan bir cunta rejiminin elinde “kindar nesil olarak” büyümediği aydınlık yarınlarda 23 Nisanları kutlamak dileğimle, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun…

                                                                                                         Gündem Gazetesi 24.04.2014

17 Nisan 2014 Perşembe

KOLTUĞUN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ



            Türkiye değişik bir memleket. Demokrasisi ise bir başka şekil… Medeni memleketlerde demokrasi halkın rejimidir. Bir lider, bir siyasi parti halka hesap veremediği zaman çekilir gider, koltuğunu gerçek sahibine; halka iade eder! Bizde ise öyle mi? Türkiye’de koltuk hırsın, zaafın, kişisel menfaatlerin elinde, halkın değil!
            AKP’nin reklamlarından bile bu fışkırıyor. Başbakan Erdoğan’ın nemrut, nursuz bir fotoğrafının üzerine halkın sahip olduğu iradeyi yapıştırıveriyorlar, al sana “sağlam irade”. E tabi AK ileri demokraside irade halkın mı? Haşa! Tek adamın, uzun adamın…
            Yarın isminin nasıl anılacağını düşünmeden, kendine onurlu, şerefli, haysiyetli bir geçmiş bırakmadan kırıyor, döküyor, çalıyor, öldürüyor! Egemenlik milletin değil ki, Tayyip Erdoğan’ın ve zaaflarının…
            Bakın daha bu Salı günü Avusturalya, Yeni Galler Başbakanı kendine hediye edilen üç bin dolar değerindeki şarap yüzünden görevinden istifa etti. Altı üstü bir şişe şarap değil mi? Değil işte! Halk kınadı, nereden bu değirmenin suyu deyiverdi, başbakanları istifa etti!
            Bizde ise Uzun Adam ( boyu değil de eline atıf yapılıyor kanımca) dünyayı yedi. Oğluna kurulan vakıf görünümlü rant makinesi ile İstanbul’u talan etti. Oğlu Bilal’in evinden paralar minibüslerle, kamyonetlerle 24 saatte tahliye edilemedi. E zenginin derdi züğürdü gerdi, konacak yer bulunamayan son 30 Milyon Euro bizim çenemizi yoruverdi. Kızı Sümeyye Erdoğan beleşe villa pazarlığı yaptı, perdeli havuzu olan villayı kaptı. Oh miss… Yediği rantın haddi hesabı yok uzun adamın. Ülkeyi yedi, Emine Bacımıza AVM’leri, hastaneleri, restoran zincirlerini düzdü. Oğluna gemiciler, kuyumcular…
            Bakanların hediyeleri ise ayrı bir dünya… Kolunda 700 bin dolarlık saatle gezen Zafer Çağlayan, aldığı rüşvetin sarhoşluğuyla Gezi Parkı’nın yıkımını üstlenen firmanın patronuna “Gezicileri s*kip atacağım oradan” diyen Muammer Güler bir tarafa; 3 bin dolarlık şarap yüzünden istifa eden Güney Galler Başbakan’ı bir tarafa…
            Ne demişti Başbakan Erdoğan balkon konuşmasında? “Batı bizim demokrasimizi ağzının suyu akarak izliyor, bizi kıskanıyor!”. E tabi ki kıskanıyordur! Yeni Galler Başbakanı Türkiye’deki demokrasiyi kıskanıyordur elbette… Kendisi 3 bin dolarlık hediye şarap nedeniyle istifa ederken, milyarlarca euro’yu cebe indirmesine rağmen koltuğunda kalan Erdoğan’ı, 700 bin dolarlık saati kolunda taşıyan Çağlayanı özenerek izliyordur.
            Eminim, batı demokrasilerindeki diğer siyasetçiler de kıskanıyor bizdeki demokrasiyi! Mesela, bu yıl görevinden istifa eden Fransa Bütçe Bakanı hakkında çıkan vergi kaçırma “iddiaları” nedeniyle koltuğunda kalamamışken, Erdoğan ve Bakanlarına imrenerek bakıyordur. 800 euroluk uçak biletini “bir tanıdığı” aldığı için adı “yolsuz senatöre” çıkan Alman senatör eminim ki Erdoğan ve havarilerini gördükçe hasedinden çatlıyordur!
            Danimarka’da yaşanan istihbarat zafiyeti üzerine istifa eden içişleri bakanı, Reyhanlı saldırısındaki istihbarat rezaletine rağmen istifa etmeyen İçişleri Bakanı Muammer Güler’i gıpta ederek seyrediyordur. Çatışı çöken AVM’den dolayı istifa eden Letonya Başbakan’ı şüphesiz ki hızlı tren kazaları, cephanelik patlamaları, maden göçükleri, terör saldırıları, Gezi Parkı olayları gibi çok ölümlü olayların ardından koltuğundan kalkmayan Erdoğan’ı özenerek seyrediyordur! Polisin halka aşırı güç kullandığı için görevinden istifa eden Bulgaristan Başbakanı, 12 yıllık iktidarı boyunca halkı polise ezdiren, polise dövdürten, polise öldürten AKP iktidarını ağzı açık ve “Türkiye’de başbakan olamamışlığın hasediyle seyrediyordur!
            Fazla söze de gerek yok, batı demokrasileri bizim demokrasimizin halka değil de zaafa, hırsa, menfaate dayanmasını gıpta ederek seyrediyor ve kıskanıyordur. Erdoğan’a hasetlerinden de iktidarı devirmeye uğraşıyordur!

                                                                                                                     Gündem Gazetesi 17.04.2014

3 Nisan 2014 Perşembe

SEÇİMLER OLDU, YA ŞİMDİ?





          Türkiye şaibelerle dolu bir seçimi geride bıraktı. Milli irade naraları atan Başbakan(!), partisini birçok ilde elektrik kesintileri, AKPli sandık başkanlarının özel çabaları, sayımlarda yapılan usulsüzlükler, çalınan CHP işaretli ( bir kısmı yakalandı) oy pusulaları ile bazı kentlerde öne geçirdi. Ankara, Antalya, Yalova, Kütahya, Ağrı, Üsküdar, Ceylanpınar gibi il ve ilçelerde şaibe çok bariz idi. Türkiye’nin birçok ilçesi yapılan itirazlar ile AKP’den CHP, MHP ve BDP’ye geri verildi. Seçimde yüzlerce tutanak tutuldu. Sandık müşahitleri tartaklandı, dünya rezili, şaibeler içinde geçen bir seçim idi.
            Ankara’da rezaletin daniskası yaşandı! Büyükşehir oylarında ne zaman CHP öne geçse YSK sayımı durdurdu. Sayım tekrar başladığında AKP’li aday Gökçek yine 20 bin, 30 bin oy önde başladı. Okullarda elektrikler kesildi. Oy torbaları çalındı, bazı “hırsızlar” suçüstü yakalandı. Sayımın devam ettiği okulların önünde, oylarına ve iradelerine sahip çıkmak için toplanan Ankaralılara polis TOMA’lar ile müdahale etti. İçişleri Bakanı Efkan Ala YSK’ya gitti, ardından Gökçek’in seçimi kazandığı açıklandı.
            Bunlar öyle bir çete halini aldı ki, sokağa dökülen halka “tepkinizi sandıkta gösterin” diyorlar, sandığa gidip oy verince “oylarını” çalıyorlar! Oylarına, iradene sahip çıkıyorsun polisi üstüne sürüp, seni sindirmeye çalışıyorlar! AKP hükümeti, devletin tüm kurumlarını kendine bağlayarak her türlü usulsüzlüğü ve sindirme politikasını rahatça uyguluyor, iyice çığırından çıktı; bizi karanlık günler bekliyor!
            Herkesin kafasında ise aynı soru var. Peki şimdi ne olacak? AKP, Türkiye genelinde %45 civarı oy aldı. Bu oy oranı ile AKP, ortaya çıkan yolsuzluk, rüşvet ve savaş suçu gibi pislikleri örtme yoluna gidecek, bunların halk tarafından aklandığı görüşünü yaymak isteyecektir. Seçim gecesi Başbakan(!) Erdoğan’ın yaptığı rezil balkon konuşmasında “Bilal Erdoğan” ve ismi yolsuzluğa bulaşmış diğer zatların o balkonda bulunmaları bunun mesajı idi. Bunun yanı sıra dış mihrak söylemleri ile tabanını bir arada tutmaya çalışan Erdoğan, bu oy oranını “gücünü koruduğunun işareti” olarak lanse etmeye çalışacaktır. Sözde oyunlar karşısında dik duruş imajı sergileyen Erdoğan, bu yapay imajı ile yeni operasyonlara girişecektir ki bunun mesajını da o hadsiz balkon konuşmasında vermiştir. Çok geçmeden Gülen cemaatine karşı geniş çaplı bir operasyon gelebilir. Bu kapsamda cemaatçi siyasetçiler,  iş adamları ve gazeteciler “Ergenekon” davası gibi bir davada yargılanabilirler. Cemaatin mal varlığına el konulması da söz konusu olabilir.
            Bu süreçte sindirilmeye çalışılacak tek kesim Gülen cemaatine yakın isimler de olmayacaktır. Laik veya Atatürkçü kimlikleri ile tanınan yazarlar, aydınlar, sendika yöneticileri ve kanaat önderleri de çeşitli soruşturmalar ve baskılar ile karşılaşacaktır.
            Erdoğan %45’lik oy oranını %5’lik düşüşü görmeden büyük bir güç olarak lanse edeceğinden özel hayat üzerindeki eşi görülmemiş baskılarına, televizyon, gazete ve internet üzerindeki Kuzey Kore’yi andıran yasaklarına devam edecektir. Ebetteki muhalif kesimde buna tepki olarak Gezi Parkı olarak da bilinen Haziran Ayaklanması benzeri sokak hareketleri kitleselleşerek ve sertleşerek devam edecektir. Başbakan Erdoğan sallanan koltuğunu, kaybettiği otoritesini muhalefet üzerinde sertleşerek sağlamlaştırma gayretine ve gafletine düşecektir. Bu süreçte maalesef ki verdiğimiz kayıplar artabilir.
            Tüm bunların dışında Türkiye’yi İslamlaştırma çabası içinde olan  AKP alkol yasağını daha da sertleştirme yoluna gidip gece hayatına ve gençlerin özel yaşantısına olan müdahalelerini arttıracaktır.
            Geride bıraktığımızın bir yerel seçim olmasına rağmen AKP, bunu bir genel seçimmişçesine, kaybettiği otoritesini sağlamlaştırma gibi gördü; bir kamuoyu yoklaması gibi davrandı. Kaybettiği meşruiyetini bu seçimle geri kazandığı imajını yayıyor. Bunu daha şimdiden reziller rezili balkon konuşmasında kanıtladı. Önümüzdeki süreç yukarıda öngördüğüm gibi seyredecektir. Türkiye’yi Ağustos ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimine kadar zorlu ve karmaşık bir süreç beklemektedir. 

                                                                                                                     Gündem Gazetesi 03.04.2014