Değerli
okurlar, geçtiğimiz hafta Türkiye’de bazı ipler koptu. 11 yıldır kurulu baskı
ve korku imparatorluğunun zincirleri kırıldı. Taksim Gezi Parkı’nın yıkımını
önlemeye yönelik yapılan protestolar hükümet karşıtı gösterilere dönüştü ve tüm
yurda yayıldı. Türk Halkı cumhuriyet tarihinde ilk defa böyle bir dirilişe imza
attı. Toplumun her kesiminden insan tamamen kendileri örgütlenerek sokaklara
döküldü. Değerli okurlar bu konuyu bu hafta sizlere tam sayfadan duyuracağım ve
sizi bilgilendireceğim. Zira Türkiye’deki hiçbir televizyon kanalı sizlere
yaşananları aktarmadı. Birçoğunuzun olan bitenden haberinin olmadığını düşünüyorum.
Sosyal medya kullanmadıysanız veya yayıncılık ahlakını kaybetmemiş Halk Tv ve Ulusal
Kanal’ı izlemediyseniz olaylardan haberdar değilsiniz!
NEDİR BU
GEZİ PARKI EYLEMİ
Gezi Parkı,
Taksim Meydanında yer alan; bölgede kalmış yegane yeşillik, yegane beton
yığınına dönmemiş alandır. AKP hükümetinin yayalaştırma adı altında Taksim’de yürüttüğü
ve Taksim’in dokusunu bozup, gece hayatını bitirdiği projeye karşı olan
Taksim’in gerçek sahibi bölge halkının oluşturduğu “Taksimden Elini Çek”
platformu, yıkılıp yerine Topçu Kışlası görünümünde AVM yapılacak olan Gezi
Parkı’nda ağaçları kestirmemek ve korumak adına nöbet tutuyordu. Gelen iş
makineleri iki kez engellenmiş, parkta ağaçlar kestirilmemiş, bunun üzerine
polisin biber gazlı müdahaleleri olmuştu. Başbakan Erdoğan’ın Yavuz Sultan
Selim adını verdiği ve binlerce ağacın kesimine neden olacak köprünün temel
atma töreninde “ben yapacağım kardeşim sana ne oluyor” şeklinde sarf ettiği
diktatör üsluplu sözleri Gezi Parkını korumak adına daha fazla insanın nöbete
gitmesine neden olmuştu. Parka akın edenler parkta çadır kurmuşlar, çimlere
uzanmışlar, kitap okuyup şarkı söylemeye başlamışlardı. Hiçbir şiddet
eğilimleri ya da agresiflikleri yoktu…
31 MAYIS
2013 POLİSİN ŞAFAK BASKINI
Bu, barış içinde ağaçları
korumaya çalışan gruba polis sabah bir şafak baskını düzenledi. İnsanlar
uykudayken suratlarına biber gazı sıktı. Acımasızca müdahale edip dövdü. Çadırlarını
ateşe verdi. İnsanları kovaladı, yakaladığı yerde demir copu insanlıktan
nasiplerini almamışça geçirdi. İnsanları kenara köşeye sıkıştırdı, kaçmaya
çalışan aktivistlerin üzerine duvar yıkıldı. Yetmedi onları biber gazıyla daha
da tütsüledi. Polis Başbakan Erdoğan’ın emriyle parktakileri, hiçbir şiddet
eğilimi olmayıp barış içinde anayasal haklarını kullanan halkı, kanunsuzca,
hukuksuzca talan etti.
GEZİ PARKI DİRENİŞİNİN HÜKÜMET KARIŞITI PROTESTOLARA
DÖNÜŞMESİ VE TÜM ISTANBUL’A YAYILMASI
Gezi Parkına yapılan acımasız
şafak baskını insanları ayağa kaldırdı. Sosyal medyadan yayılan görüntüler
insanları isyan ettirtti ve “ne biçim bir memleket oldu burası, bir ağacı
kestirmemek için bile böyle müdahaleler mi yapılıyor artık” dedirterek Taksime
döktü. Öğle saatlerine kadar ifade özgürlüklerini korumak için sokağa dökülen
insanlar on binleri geçmişti. İşte bu noktada polis öyle bir müdahale etti ki,
sanki karşısında kendi halkı yoktu, düşman bir ülkeye işgal kuvveti olarak
girmişti. 31 Mayıs günü devam eden eylemlerde halka acımasızca biber gazıyla
müdahale edildi. Tomalardan sıkılan tazyikli sular insanlara beyin travmaları
geçirtti. Polis o kadar çığırından çıkmıştı ki biber gazlarını insanların
kafalarına nişan alıp ateşlemekte, onları yaralamayı hedeflemekteydi. Bunun
yanı sıra polisler biber gazlarını yere nişan alıp, biber gazı kovanlarının
şarapnel etkisi yapmasını sağladılar. Bu yöntem ile birçok vatandaş
testislerini kaybetti, bacakları yaralandı veya yandı. Toma denen araçlar
insanları kaçırmaya yönelik değil insanları ağır yaralamaya yönelik kullanıldı.
Öyle ki bilmem kaç bar basınçla sıkılan tazyikli sular halka tek tek nişan
alındı. Direnen bireyler sıkılan suyun etkisiyle önce havaya uçuyor oradan
büyük bir hızla yere vuruyordu. Bu nedenle yüzlerce kişi beyin travması
geçirdi. Geceye kadar devam eden bu acımasız, faşist ve ağır müdahaleler akşam
saatlerinde tüm İstanbul’u ayağa kaldırdı. İstanbul’un her semtinde insanlar
sokaklara döküldü. Yüz binler yürüdü. Taksime akın edenlerin haddi hesabı
yoktu. Kadıköy, Bostancı ve Bağdat Caddesi’nde gösteri yapan gruplar birleşerek
Boğaziçi Köprüsünü geçti ve Taksime desteğe geldi. Halk evlerinde de sabaha
kadar uyumadı, ışıklarını açtı kapadı, tencere tava çaldı ve hükümet istifa
diyerek sokaktaki eylemcilere destek verdi. Böylece gezi parkı eylemi 31 Mayıs
sabahı yapılan acımasız müdahalenin ardından tüm İstanbul’a yayılmış ve toplu
bir direniş halini almıştı.
İSTANBUL
HALKININ İNANILMAZ DAYANIŞMASI
Özellikle son yıllarda birlik ve
beraberlik duygusunu yitirdiğini ve farklılıklara hiçbir tahammülü kalmadığını
düşündüğüm Türk halkı tarihinde görülmediği kadar birlik, beraberlik ve
dayanışma içinde hareket etti. Öyle ki sokaklara dökülen yüz binler birbirinden
farklı ideoloji ve hayat tarzlarından oluşmaktaydı. Komünistiyle milliyetçisi,
Atatürkçüsüyle devrimci müslümanı, ulusalcısıyla sosyalisti, eşcinseliyle
akplisi, Galatasaraylısıyla Fenerbahçelisi; birbirine zıt yaşam tarzları ve
görüşlerdeki insanlar bir arada; kendi canları pahasına birbirlerine sahip
çıktılar. Polisin elinden Fenerlileri kurtaran Galataraylılar; Namaz kılan
vatandaşın yanında nöbet tutan çekiç orak bayraklı gençler, eşcinsellere börek
ikram eden türbanlı hanımlar ve sosyal medyaya yansıyan daha yüzlerce hatta
binlerce örnek…
Bunun yanı
sıra herkes elinden geleni var gücüyle ortaya koydu. Eczacılar saatin kaç
olduğuna bakmadan eczanelerini açtılar ve ilaçlarını bedava dağıttılar;
doktorlar telefon numaralarını sosyal medyada yayıp alanlara indiler ve
oluşturulan revirlerde yaralıları gönüllü şekilde tedavi ettiler. Avukatlar
gözaltılar ile ilgilendi. Taksi şoförleri para almadı, İETT şoförlerinden
bazıları meydana tomaların girmesini önlemek için otobüsleri barikat olarak park
etti. Tıp fakültesi öğrencileri ilkyardımlarda bulundu. The Marmara Oteli, Ritz
Cartlon Oteli, Divan Oteli, Les Ottomans Oteli, Cevahir Alışveriş Merkezi
kapılarını direnişçilere ardına kadar açtı, hem direnişçileri polisten korudu
hem de bünyelerine çağırdıkları doktorlar ile yaralılara müdahale merkezleri
oluşturdu. Bunun yanında The Marmara Oteli direnişçilere kahvaltı da sundu. Bahçeşehir
ve Haliç Üniversiteleri de aynı şekilde revir ve sığınak vazifesi gördü.
Direnişçileri kabul eden tek cami Dolmabahçe Camisi oldu ve cami revir vazifesi
gördü. Taksimdeki oteller ve küçük işletmeler bölgeye yerleştirilen sinyal
bozucular nedeniyle kesilen sosyal medya akışını sağlamak adına kendi kablosuz
internet şifrelerini yayınladı. Çevre evlerdekiler camlarının içine,
kapılarının önlerine limon, sirke ve süt koyarak direnişçilerin ihtiyaçlarını
gidermeye çalıştı. Sokağa inemeyen vatandaşlar balkonlarından tencere ve tava
sesleri ile ışıklarını açıp kapayarak direnişçilere desteklerini gösterdi.
Sanatçılarımızın halkın arasına inerek onlara verdiği moral ise paha
biçilemezdi. Kısaca herkes elinden ne gelebiliyorsa varını yoğunu ortaya koydu
ve inanılmaz bir birlik ve beraberlik örneği sergiledi.
Yukarıdakiler
gibi onlarca örnek var Türkiye’nin dört bir köşesinde. Sadece İstanbul değil
dirilen ve protestoların gerçekleştiği 67 kentte de durum aynıydı!
OLAYLAR NEYE TEPKİ? TEPKİ SADECE GEZİ PARKINA MI?
31 Mayıs’da Taksimde başlayıp,
ertesi gün tüm Türkiye’ye yayılan eylemler için en sık sorulan soru “bu tepki
sadece gezi parkına mı?” oldu. Hatta Başbakan Erdoğan “amaçları ağaç korumak
değil, provokasyon” dedi. Ancak bu yaşanan olaylar tabi ki sadece Gezi
Parkı’nın yıkılıp yerine bir beton yığınının yapılmasına değildi! AKP iktidarı
neredeyse 11. yılını doldurmak üzere. Bu 11 yılda inşa edilen korku
imparatorluğu, baskı rejimi ve manipülasyonlar dünyası insanların sabrını
taşırdı. 11 yıl boyunca bireyler AKP icraatlarını eleştiremediler. Çünkü
eleştirenler ya darbeci yaftası yedi ya içeri tıkıldı ya da bir taraflarına teneke
bağlandı. Halk şikayet ettiği, memnun olmadığı olayları protesto etmek istedi,
grev yapmak istedi; biber gazı yedi, dayak yedi, işinden atıldı, susturuldu. Severek
okudukları yazarlar vardı; okuyunca umutlanıyorlardı. Onlar da düşüncelerinden
dolayı içeri tıkıldı. Hala daha delilsiz ya da sahte delilerle bilinmeyene
doğru giden bir mahkeme süreci ile yargılanmaktalar. Türk halkının en güvendiği
kurum ünvanına sahip Türk Silahlı Kuvvetleri bir bir tasfiye edildi, ordudan
Atatürk’ün izleri silinmeye çalışıldı, protesto eden susturuldu; konuşan
terörist damgası yedi. Milli bayramlar yasaklandı. İnsanlar ne 19 Mayısı, ne 29
Ekimi, ne 23 Nisanı kutlayabildi. Üstüne üstlük kutlamak isteyince gazı da
dayağı da bol bol yedi. İktidar 10 Kasımlarda Vahdettin’in doğum günün kutladı,
milleti deli etti! Halk Türk bayrağı ile milli bayramını kutlayamazken PKK’nın
Kürdistan bayraklı mitinglerine müdahale edilmedi. Sayısız şehit verildi ama gündem
uyutuldu; insanlar da uyudu sanıldı. Atatürk’ün ne diktatörlüğü kaldı, ne
dinsizliği, ne ahlaksızlığı ne de ayyaşlığı… Laikler her daim dinsiz, imansız,
ahlaksız; Atatürkçüler her daim terörist; milliyetçiler her daim kafatasçı ve
ırkçı damgası yedi. Gençler tinerci oldu, kafası kıyak nesil oldu, dinsiz oldu…
İradesini ortaya koyan masum gruplar marjinal addedildi, toplumdan dışarıya
itildi… Alevilere sapkın damgası vuruldu. Öyle ya eşcinseller de ahlaksız,
günahkar ve aşağıların aşağısı olarak damgalandı. Halkın Suriye ile ilişkilere
ve Suriye’nin iç işlerine karışılmaması hassasiyetine kulak asılmadı; Suriyeli
teröristler halkın vergileriyle beslendi, silahlandırıldı, büyütüldü ve Osmanlı
Padişahçılığı oynandı. İnsanların ceplerine giren para azalırken; yaşam standartları
düşerken başbakan televizyonlardan “ekonomi büyüyor” diye naralar attı kimse
sesini çıkaramadı. Sanat ve sanatçılar ayaklar altına alındı, devlet
tiyatroları kapatılmaya çalışıldı. Başbakan’ın dizilere, yapılacak çocuk
sayısına, kadının kürtaj yaptırıp yaptıramayacağına ve doğum kontrol hapı alıp
alamayacağına, insanların ne zaman nerede ne kadar alkol tüketeceğine ve daha
nicesine fütursuzca karışması; eğitim sisteminden Atatürk, milli mücadele ve
laiklik olmak üzere ülkenin dayandığı temel taşların çıkarılması; bağımsız
yargıda, eğitim sisteminin içinde, devlet dairelerinde fütursuzca kadrolaşmanın
yaşanması; herkesin dinlendiği bir polis devletinin, korku imparatorluğunun
inşası, hesaplanmadan, düşünülmeden peşkeş çekilen yüzlerce devlet kurumunun
özelleştirilmesi ve daha sayamadığım, unuttuğum nicesi bardağın taşmasına sebep
oldu. Hiçe sayılan değerler, tepkiler, baskı ve zulümle dolu 11 yılın
birikintisi açığa çıktı. Hükümet karşıtı protestolar tüm yurdu sardı!
POLİSİN
KULLANDIĞI ORANTISIZ GÜÇ
Aşağı
yukarı sadece Halk Tv ve Ulusal Kanal’ın tüm çıplaklığıyla yayınladığı ve
sosyal medyada alana inen insanlarca bizzat çekilmiş fotoğraf ve videolardan
görüldüğü üzere polis bugüne kadar görülmemiş bir biçimde orantısız güç
kullandı. Öncelikle biber gazı kullanımı tavan yaptı. Polis biber gazını halkı
dağıtmak yerine bizzat üzerlerine sıkarak yaralamayı hedefleyerek sıktı.
İnsanların kafalarına nişan alarak veya yerlere nişan alıp parça tesirli etki
yaratması sağlanılarak yüzlerce insanın yaralanmasına neden oldu. Polis kendi
halkına karşı işgal ordusu gibi taktikler de izledi. Zaman zaman geri çekilmiş
süsü verip protestocuların bir araya toplanmasını sağladı ve bir araya gelen
yüz binlerce insanı kıstırıp üzerlerine biber gazı sıkmaya hiç çekinilmedi.
Öyle ki Beşiktaş’ın boğazdan çekilmiş görüntülerinde bölgede yangın
varmışçasına inanılmaz bir gaz bulutunun yükseldiği görüldü. Sıkılan yoğun
biber gazları yüzünden Türkiye’nin dört bir yanında insanlar evlerinde oturamaz
hale geldiler. Bunun yanı sıra bir biber gazı klasiği olan hastane aciline
biber gazı fırlatma da polis tarafından yine unutulmadı!
Tomaların insanlara yaptığı
işkence de apayrıydı! Tomalar insanları dağıtmak için değil ağır yaralamak için
kullanıldı. Barlarca basınçlı suyu yiyen yüzlerce kişi beyin travması veya
beyin kanaması ve ağır yaralanmalar yaşadı. Bunun yanı sıra tomaların ezdiği
insan sayısı sadece videolarla belgelenebilen iki!
Polis
dayağı çok fenaydı. Bir vatandaşa 30 polis saldırdı. Demir coplarla deli gibi
dövülen yüzlerce insanın videosu ve fotoğrafı bulunmaktadır. Polis, protestocu
ya da sokakta yürüyen normal vatandaş ayırt etmedi deli gibi dövdü. Yüzlerce
fotoğraf, video ve sayısız belge mevcut.
Özellikle 1 Haziran’dan itibaren
3 Hazirana kadar süren Beşiktaş, Akaretler ve Dolmabahçe’deki polis müdahalesi
aklımdan hiç çıkmayacak kadar korkunç, acımasız ve vahşiceydi. İnsanlara resmen
işkence edildi. Videoları, fotoğrafları internette mevcuttur!
Aynı şekilde Ankara’da sivil
plakalı araç ile göstericilerin arasına 130 km hızla dalan ve 1’i ağır (belki de
hayatını kaybetti) 5 kişinin yaralanmasına neden olan aracın polislerin
arasından gelmesi, 5 kişiyi ezdiğine dair fotoğraf ve video bulunmasına rağmen
zanlının delil yetersizliğinden serbest bırakılmasının açıklamasının yapılması
gerekmektedir!
İşgal
ordusu diyorlar ya polisin müdahalesi için; boşuna demiyorlar! Polisin
evlerinde oturan insanlara yaptığı zorbalık da işgal ordularını andırıyor.
Yanlarında sivil gönüllüler bulunan polis ( o sivil gönüllüler bana Hitler’in
Karagömleklilerini hatırlaıyor!) hanelere saldırıp insanların cam,
çerçevelerini allah ne verdiyse indiriyor! Olaylarla alakası olamayan
vatandaşlara onur kırıcı davranıp, acımadan vurabiliyor!
Bunun yanı sıra özellikle
İzmir’de ( ancak tabi ki protestoların olduğu aşağı yukarı her kentte) polisin
yanında halkı döven siviller vardı. Daha sonra ayyuka çıktı ki İzmir AKP
Gençlik Kolları Başkanından tutun, AKP’nin üyeleri gönüllü olarak sopalarla
protestoculara işkence etmeye çıkmış… Bu da polisin işlediği ayrı bir suçtur!
AKP’den ve polis teşkilatından açıklama yapılması bekleniyor!
Polis
tarafından Taksim’de gözaltına alınan bir kadın arkadaşım polisin gözaltı
aracında boğazına sarıldığını ve tecavüzle tehdit ettiğini anlattı. Hem de
tehdide zorla evet derdirttiğini de söyledi. Tabi onur kırıcı davranışların ve
sinkaflı küfürlerin haddi hesabı yok! Bu sadece benim arkadaşıma yapılanı!
Türkiye genelinde binlercesinin olduğuna hiç şüphe yok!
Polis
İstanbul’da ikinci gün yani 1Haziran’da biber gazlarını bitirmiş olacak ki portakal
gazı olduğu tahmin edilen ağır bir gazla insanlara müdahale etti. Kusma,
bayılma, hafıza kaybı, agresiflik gibi etki yapan bu gaz insanları harap etti.
Polis ve devlet insanlık suçu işledi. Bunun yanı sıra pazartesi günü gelen
habere göre Taksim ve çevresinde çok değişik bir gaz kullanıldı. Gaz insanların
açıktaki her yerini yakmakla birlikte, biber gazından daha kuvvetli biçimde geniz
ve göz yanmalarına yol açmaktaydı.
Polisin
kasklarından ve apoletlerinden numaralarını sökmesi ve karalaması başlı başına
bir rezalet; gelen “sorumlular cezalandırılacak” açıklamasının fos çıkacağının
kanıtı!
Değerli
okurlar Türkiye tarihinde devlet eliyle halkına böyle bir zulüm uygulaması
görülmedi. İktidar halkına kimsayal savaş açtı. Polis teşkilatı ve hükümet
meşruiyetini yitirdi!
3-5 ÇAPULCU-
TERÖRİST- MARJİNAL GRUP!
Gözünü
tam anlamıyla iktidar hırsı bürüyen Tayip Erdoğan’ın havsalası insanların
kendisine karşı çıkmasını almadı! Sokaklara yüz binler dökülmüşken, Erdoğan bu
insanları 3-5 çapulcu, terörist ve marjinal grup üyesi olarak nitelendirdi.
Türkiye’nin aşağı yukarı her kentinde yüz binlerce insan sokağa dökülmüş, yüz
binlercesi evlerinden tencere-tavalarla destek vermiş; milyonlarca insan
“Hükümet İstifa” diye haykırmış; bu baskıcı rejimi daha fazla istemediklerini
dile getirmiş ancak beyefendi bunları göz ardı edip halkı manipüle edip
sokaktaki vatandaşı küçümsemekte… Tansiyon düşürücü açıklamalar yapmak yerine
Topçu Kışlası’ndan geri adım atmayacağını üstüne üstlük Taksime cami dikeceğini
belirten Erdoğan bir de o ağaçlarda bunları sallandıracaksın diyerek sözlerine
tüy dikmekte! Erdoğan halk iradesini göz ardı edip insanları kışkırtmakta!
Yalnız kimse kimseyi kandırmasın, biz Tayip Erdoğan’ın sokakta kimlerin
olduğunu; olayın ne kadar büyük olduğunu ve isteklerini ne olduğunu bildiğini
biliyoruz! Halkın varlığını bu şekilde göz ardı edip sadece %50’nin
başbakanlığını yapan ve kışkırtıcı açıklamalarda bulunan Erdoğan bu gruplara
provokatör diye seslenip çeşitli küçümseyici nitelemeler yaparken; barışçıl bir
eylemi iç savaşa çevirip saldırgan polisi insanların üstüne salarken, halkı
küçümseyip hakaretler edip daha da sinirlendirirken, yahu söyleyin başka
provokatör aramaya gerek var mı?
ÇANAKKALE’DE
EYLEMLER
Çanakkale’de
yapılan eylemler barış içerisine geçti. Türkiye’yle birlikte Çanakkale’de
üzerindeki ölü toprağını attı ve benim Çanakkale’de gördüğüm en kalabalık
yürüyüşleri gerçekleştirdi. Evlerinin balkonlarından, arabalarından ve
motosikletlerinden yürüyüşe destek veren Çanakkaleliler, Türkiye’deki dirilişe
destek verdi.
HÜKÜMETİN MEŞRUİYETİ
Değerli
okurlar geçtiğimiz hafta başlayan ve halen devam etmekte olan protestolarda
orantısız polis gücü bugüne kadar hiç olmadığı kadar kullanılmıştır. Geride en
az iki ölü ve binlerce yaralı kalmış, halk polisin sıktığı kimyasallarla
zehirlenmiştir. Polis halka hiç görülmediği kadar zulmetmiş, hiç görülmediği
kadar saldırmıştır. Halk üzerinde uygulanan güçte inanılmaz aşırıya
kaçılmıştır. Hükümet kendi halkına resmen kimyasal savaş açmıştır! Bunun
yanında göstericilerin istekleri hükümet tarafından tanınmamaktadır. Hatta
protestoların varlığı ve büyüklüğü, insanların kararlılığı hala yok sayılmakta,
insanların iradeleri hiçe sayılmaktadır. Ortadoğu’ya kendi halkına zulüm eden
iktidar meşruiyetini yitirmiştir diyen Erdoğan da bu olaylarla meşruiyetini yitirmiştir!
Kendi halkına bu denli saldıran, öldüren, yaralayan, zehirleyen ve işkence
uygulayan bir devlet olamaz. Başbakan Erdoğan’dan, İç İşleri bakanına ve Sağlık
Bakanına, Emniyet Genel Müdüründen orantısız güç uygulanan tüm kentlerin
valilerine, o kentlerin polisten sorumlu vali yardımcılarından emniyet
müdürlerine ve İstanbul belediye başkanına herkes bu vahşetten sorumludur ve bu
zatların derhal istifa etmesi gerekmektedir!
TÜRKİYE
ÜZERİNDEN ÖLÜ TOPRAĞINI ATTI!
Türkiye
tarihinde ilk kez böyle bir direnişe, böyle bir dirilişe imza attı. 11 yıldır
baskılanan, tüm değerleri aşağılanan ve iradesine kulak verilmeyen Türk halkı
birlik ve beraberlik içinde, şiddete mahal vermeden; barış içinde tepkisini
ortaya koydu. AKP iktidarına bunun böyle gitmeyeceğini, bundan sonra da her
şeyin daha farklı olacağını gösterdi. Türk milleti üzerinden ölü toprağını attı
ve vatanına sahip çıktı. İktidarı sivil bir biçimde uyaran Türk halkı AKP’nin
yarattığı korku imparatorluğunu yıktı ve aydınlık bir geleceğe kapı araladı!
06.06.2013 Gündem Gazetesi