Türkiye’de birçok kavram, bilgilerin ekleme ve çıkarılması
yoluyla, yani manipüle edilmesiyle, insan algılarında farklı anlamlara karşılık
getiriliyor. Çok ama çok uzun zamandır tartışılan, insanların kafaları
karıştırılıp kavram kargaşası yaşattırılan konulardan “biri de” “devletin dini
var mıdır?” sorusu…
Yıllardan beri din bazlı siyaset
yapan, islamı siyasallaştıran zihniyetin en önemli silahı “Türkiye’nin dini
İslamdır” mottosu. Bu Türkiye’nin demografik yapısının manipüle edilerek,
toplumdaki iki hassas olgu olan Laiklik ve din çatışmasını körüklemeye yarayan
en etkili söylemdir. Hem anayasada yer alan Türk hukukunun temel esaslarını
oluşturan kavramları erozyona uğratma hem de laiklik ve islam kavramlarını
farklı iki kutupta olgularmış gibi göstererek halkı “ya Cumhuriyet ya İslam”
seçimine itme operasyonudur. Ne yazık ki bu manipülasyon işe yaramaktadır!
Genellikle politika bilgisi az ya
da apolitik insanları etkilemeyi hedefleyen ( ki Türk halkının büyük bir
bölümünün politika hakkında çok az bilgiye sahip olduğunu veya apolitik
olduğunu düşünürsek toplumun büyük bir kısmını etkileyen) bu manipülasyon
hareketi her gün körüklenmekte, insanların kafaları her gün daha da karman
çorman hale getirilmektedir. Çünkü Başbakanın ve bakanlarının yaptığı
konuşmalarda aşağı yukarı her gün Türkiye’nin Müslüman bir ülke olduğu vurgusu
açıkça yapılmaktadır.
Öncelikle, Türkiye Müslüman bir
ülke değildir. Yıllardır yapılan manipülasyon siyaseti başarıya ulaşmış olup,
halkımız Türkiye’nin dininin İslam olduğunu düşünse de bu yanılgı
düzeltilmelidir. Türkiye, anayasada da belirtildiği üzere laik bir hukuk
devletidir. Yani devlet olarak her dine saygılı ve eşit mesafede, tüm dinlere
mensup vatandaşların ibadet ve toplanma haklarını gözetmek mecburiyetinde ve
onların haklarını korumakla mükellef bir yapıdadır. Bu devlet yapısını bilmeyen
bazı vatandaşlarımız “laiklik dinsizliktir” manipülasyonunda oltaya gelseler de
bu nitelikleriyle laiklik “dinsizi değil dindarı ve ibadet haklarını koruyan”
bir ilkedir!
Kimileri için ideal, kimileri
için idol olan “Müslüman ülkelerle” kıyasladığımızda iki devlet yapısı arada
korkunç ve dağlar kadar fark vardır. Öncelikle bir ülkenin dininin olması
tamamen illüzyondur. Bir ülkede tüm vatandaşların aynı dine mensup olup, o dine
bakış açısıyla ibadet etmesi imkansızdır. En sevdikleri renk, tuttukları takım,
çayı kaç şekerle içtikleri değişkenlik gösteren insanlar arasında hayatlarının
belli bir bölümünü etkileyen inanç şekillerinin ve din algılarının aynı olması
olanaksızdır. Ancak dine dayalı devletler, söz gelimi Suudi Arabistan, tüm
vatandaşlarını Müslüman kabul etmekte, diğer dinlere mensup kişilerin bu
tercihlerini tanımamakla birlikte ibadet, toplanma, eğitim gibi haklarını da
devlet eliyle tahrip etmektedir! Kendi vatandaşını tanımayarak, çoğunluğa karşı
haklarını gözetmeyerek iradelerini hiçe sayan bir yapı devlet değildir. Modern
devlet tanımına uymamakla birlikte illüzyondan öte bir şey değildir!
Kendilerini “Müslüman ülke”
olarak adlandıran ülkelerin islamla ilgisi de yoktur. İslam inancında esas “din
Allah ile kul arasındadır” iken bu devletlerde Allah ile birey arasına devlet
otoritesi vardır, sevap ve günahlara cezayı Allah değil devlet vermektedir.
İslam inancında “dinde zorlama yoktur” denilirken “Müslüman ülkelerde” insanlar
zorla islama inandırılmakta, zorla ibadet ettirilmektedirler! Kısaca siyasal
islamın kalesi bu ülkeler islamı iktidarlarını sağlamlaştıracak bir basamak,
halkı baskı altına alacak bir araç olarak görmektedirler!
Türkiye’deki laik devlet
düzeninin altını ılımlı İslam modeli ile oyarak siyaset yapanların asıl hedefi
de halkı din ile kontrol altında tutup hakimiyetlerini sağlamlaştırmaktır. İçi
boş kavramlarla; kılıfı değiştirilmiş, gerçeğiyle alakası olmayan bir İslam
anlayışıyla toplumun dönüştürülmesi, laikliğin dinsizlik addedilmesi de
bundandır. Türk halkının artık devletin değil bireyin dini olabileceğini,
laikliğin dinsizlik değil dindarı koruyan bir model olduğunu idrak etmesi
gerekmektedir.
Gündem Gazetesi 18.10.2012