Bundan beş altı yıl önce bir radyo kanalında duyduklarıma
inanamadım. Programda Atatürk dönemi hakkında yalan yanlış bilgiler veriliyor,
atılıp tutuluyordu. O dönemde Hacca gidilmesinin yasaklanmasından tutun da
askerlerin köyleri basıp köy meydanlarında kuranları yakmasına; cami
duvarlarındaki Arapça ayetlerin toplatılıp camilerin içine tahta sıra ve org
konarak kilise görüntüsü yaratılmasından, devlet eliyle insanların
Hıristiyanlığa zorlanması gibi birçok konuda çarpık, yalan, hiçbir belgeye
dayandırılamayan, gerçekle bağdaşmayan konular anlatılıyordu.
Bu
programın ne kadar manipülatif bilgilerle donatıldığını, tarihte asla
yaşanmamış; belgeleri de olmayan yalanlar olduğunu çocuk aklımla anlamıştım.
Hatta “nasılsa Cumhuriyet’in savcıları var ya, soruşturma açarlar” diye
düşünerek içimi rahatlatmıştım. Ancak benim çocuk aklımla düşündüğümü benden
büyük; radyo sahiplerinin amaçlarını da tarihi de siyaseti de bilmesi gereken
büyüklerim düşünüp idrak edememişler! Bu ve buna benzer radyo ve televizyon
yayınlarıyla insanların kulakları, bilinçleri (Gözlerinin demiyorum çünkü
anlatılan olaylara ait ne bir yazılı belge ne de bir fotoğraf var. O tarihlerde
gerçekleşen bu tür olayların belgesiz kalması imkansızdır.) hazır getirildi.
Atatürk dönemi tam bir
diktatörlük devri gibi gösterilmeliydi, hafızası kısa dönem çalışan Türk halkı
bu yalanlarla zehirlenmeliydi! Son 10 yıldır uygulanan taktik “kulağı alıştır,
gözü alıştır, bilinci alıştır” bu devir için de kullanılmalıydı… Uzun uğraşlar
sonuç verdi bu ve buna benzer radyo ve televizyon kanallarıyla halk bugünlere
hazır hale geldi.
Bugün hükümet kendi ağzıyla bu
dönemi çarpıtarak aktarmakta, işine geldiği gibi manipülasyonlarla tarihi
karalamaktadır! CHP iktidarının tek partili bir dikta rejimini sürdürmek
istemesi, kuran eğitiminin yasaklanması, Türkçe ezan okutulması, camilere org
ve sıra yerleştirilmesi, halkın zorla Hıristiyanlaştırılması, hacca gidişlerin
yasaklanması ve dahası… Hepsi aklıselimle düşünüldüğüne birer yalan, tarih
bilinciyle düşünüldüğüne birer manipülasyondur!
Evet CHP Cumhuriyeti kurduğunda
sistemi tek partili olarak yürüttü. Ama hedefinde hep çok parti iktidarı vardı.
Demokrasiler bir günde kurulan sistemler değildir. Elbette ki demokratik
sistemi oturtabilmek için belli bir süre gerekir ve zorunlu olarak tek parti
iktidarı sürdürülmüştür. Cumhuriyet kurulduktan 1 yıl sonra 1924’te çok partili
sistem denemesi yapılmış ancak “Terekkiperver Cumhuriyet Fırkasının” tabanını
genişletmek amacıyla tüzüğüne koyduğu din ibaresi nedeniyle parti, Cumhuriyet
düşmanlarının odağı olmuştur. Yani parti din istismarı yapmıştır! Bu nedenle
parti kapatılmak zorunda kalınmış ve çok partili hayat 1930’da tekrar
denenmiştir. Açılan Serbest Cumhuriyet Fırkası da din tüccarlarının eline
düşünce parti kapatılmıştır. Çok partili hayat, “parlamenter sistemi
kurtarabilmek adına” 1945’e kalmıştır. Ve bugün olduğu gibi dinin siyasete alet
edilmesi o dönemde Türkiye Demokrasisine yıllar kaybettirmiştir. Eğer CHP dikta
rejimi kurma gibi bir amaç gütseydi çok partili döneme 3 kez geçmezdi. Dünyada
hiçbir devlet monarşiden demokrasiye 1 günde geçmemiş, Türkiye ile aynı
süreçleri yaşamıştır. Yıllar süren parlamenter sistemi oturtma çalışmalarında
Türkiye’nin görmediği bir sürü sancıyı yaşamıştır! Türkiye tek parti devrini en
sancısız şekilde geçirirken, demokrasiye parlamenter sistem kurulduktan 4 yıl
sonra geçilmesi denenmiştir. Amacı diktatörlük kurmak olan bir parti sırasıyla
parlamenter sisteme 4,10 ve 25 yıl içerisinde geçmeyi denenmez, bu süreci
olabildiğince uzatırdı. O dönemde Avrupa’yı kasıp kavuran diktatörler döneminde
diktatörlük rejimini daha kolay kurar, 600 yıl boyunca demokrasinin “d”sini
duymamış bir halk için dikta rejimine ayak uydurmak daha kolay olurdu. CHP
dikta rejimi kurmak istese çok kolay kurardı!
Türkçe ezan ise halka o dönemde
yapılmış bir zulüm olarak yansıtılıyor. Ama burada zulüm nerede? Günde beş
vakit halkın anlamadığı dilde bir ezan yerine herkesin anlamını bilerek
dinlediği bir ezan daha iyi değil midir? Bugün sokakta ezanın anlamını kaç kişi
bilerek dinliyor? Kaç kişi ne anlıyor? Ezan Türkçe olunca herkes anlamını
bilerek, amacını daha iyi algılayarak, o nameyle dinleyecekler. Ben hala ezanın
Türkçe okunmasını destekliyorum ve bunda bir zulüm görmüyorum.
Tek parti döneminde Kuran
eğitiminin yasaklandığı ayrı bir manipülasyon konusudur! Tarihi o dönemin
şartlarında değerlendirmek gerekir. O dönemde ( bugün de iyiden iyiye türedikleri
gibi) birçok din tüccarı insanlara İslam dini adı altında yalan yanlış bilgiler
anlatmakta, dini kendi sosyal ve ekonomik çıkarları için araç olarak
kullanmaktaydı. Din kisvesi altında kendi çıkarlarına yönelik bilgileri halka
aktarmakta, dinin yanlış uygulamalarını halka empoze etmekteydi. Bunun önüne
geçebilmek için din tüccarlarının, şıhların, şeyhlerin insanlara kuran öğretmesi
yasaklandı ve din eğitimi devlet eliyle en doğru şekilde verilmeye başlandı.
Kuran Türkçeye çevrilerek yaygınlaştırıldı. Din eğitimi bizzat kaynağı olan
kurandan verilmeye başlandı. Türkçe kuran herkesin ulaşabileceği hale
getirildi. Eğer Kuran öğrenimi yasaklanılmış olsaydı Atatürk bizzat kuranın
çeviri ve tefsir çalışmalarıyla ilgilenmezdi. Bugün tek parti dönemiyle ilgili
sadece Kuran’ın öğretilmesinin şıhların elinden alındığına değiniliyor,
Kuran’ın Türkçeye çevrildiği ve eğitiminin en doğru şekilde yapıldığı
anlatılmıyor! Bunun adı da CHP kuranı yasakladı oluyor!
Bir devrim yaptığınızda hele ki
yüzyıllarca monarşinin hüküm sürdüğü bir millete demokrasi getirdiğinizde
halkın adapte olması çok zordur. Bir de bu zor adaptasyona zorla din
değiştirilmesinin eklenmesi en kötü siyasetçinin bile en son yapacağı şeydir.
Hele ki dini inançlarına bu kadar bağlı bir toplumu devlet eliyle
Hıristiyanlaştırıldığını söylemek, atılabilecek en büyük yalandır! Ne o dönemde
Hıristiyanlığı zorla kabul etmiş birine, ne bir belgeye, ne alınmış bir karara
rastlanabilir ne de böyle bir çalışmaya rastlanabilir! Camilere org ve sıra
konması yalanı gerçek olsaydı halkta büyük bir infial uyanmaz mıydı? En
önemlisi de İslam’daki yanlış uygulamalara son verilmesi hedeflenirken, halka
gerçek din öğretilirken, hatta tüm bu çabalar doğrultusunda “Diyanet İşleri
Başkanlığı” kurulurken camileri kiliselere benzetmek sizin kulağınıza da
çelişkili gelmiyor mu? Hem böyle bir uygulama olsa bir fotoğraf, bir tanık, bir
yazılı belge mutlaka olurdu!
Tek partili döneme ait atılıp
tutulan bu yalanların ve manipülasyonların hepsi aslında CHP’yi karalamanın
yanında Cumhuriyet rejimini, onun dayandığı temelleri ve Büyük Önder Atatürk’ü
karalamayı hedeflemektedir. Bu manipülasyonları yapanlar şimdilik direk olarak CHP’yi
, dolaylı olarak Atatürk ve rejimi karalarken görün ki ileriki günlerde hem
rejimi hem de Atatürk’ü direkt olarak karalayacaklar, halka bu manipülatif
bilgilerle nutuk çekerlerken yüzleri hiç kızarmayacak ! Tarihten ekleyip
çıkardıkları bilgilerle, dönemi o günün şartlarıyla düşünmeden, “bu böyledir”
mantığıyla yapılan atmasyonlarla oylarını arttırmayı, din tüccarlığı yaparak
tabanını genişletmeyi hedefleyen partiler, yani tabanı yalan üzerine kurulu
partiler eninde sonunda yıkılmaya mahkumdurlar. Bunun örneklerini hem
Türkiye’de hem de dünyada birçok kez gördük… Önemli olan Türk halkının tarihini
iyi bilmesi, olayları mantığıyla değerlendirmesi ve bu tür oyunlara
gelmemesidir!
Çanakkale Haber Gazetesi 09.04.2012