29 Nisan 2012 Pazar

BAYRAMLARDAN KORKULMAZ!


                 

Müfredattan kaldırılması söz konusu Yüce
Atatürk ve sınıflardan kaldırılması söz konusu
olan "Gençliğe Hitabe"
                Bayramlardan korkulmaz aslında ama korkanlar da var! Korkuyorlar çünkü asıl korktukları “tüm mazlum devletlerin emperyalist güçlere verdiği iyi dersin bayramı bu 19 Mayıs; korkuyorlar çünkü asıl korktukları birbiri ardına gelen devrimler ile halkın padişah ve din boyunduruğundan kurtarıldığı Milli Mücadelenin başlangıcı bu 19 Mayıs; korkuyorlar çünkü asıl korktukları tüm dünyaya ders vermiş, ezilen ülkelere örnek olmuş şanlı bir geçmişin bayramı bu 19 Mayıs…
                İddia edildiğinin aksine bu yapılan değişiklik “milli bayramları” bertaraf etme, ortadan kaldırma operasyonudur! Önce “yas tutuyoruz” bahanesiyle Cumhuriyet Bayramı kutlamaları iptal edildi. İnsanların gözü kulağı alıştırıldı… Milli bayramların kutlanmayacağı insanların bilinçaltına yerleştirildi, bir sonraki adımdaki tepkinin şiddeti dindirildi. Şimdi de 19 mayıs “daha iyi bir kutlama şekli” adıyla sadece okullara hapsedildi!
                19 Mayıs kutlamalarının meydanlardan, stadyumlardan çekilmesine “halka buluşturmak” denirken, kutlamalar okullarda yapılacak ( Büyük bir kısmında da uydurulacak) bayramlara dönüştürüldü. Stadyumlarda yapılan kutlamalara resmi ve sıkıcı denirken getirilen yeni format bir o kadar daha sıkıcı, bir o kadar daha resmiyetçi…
Kademe kademe getirilen tamamen dogmalara,
sabit fikirlere dayalı karanlık bir eğitim!
                Amaç iddia edildiği gibi bayramın özünü korumak olsaydı, tüm meydanlarda festivaller, konserler, başta gençler olmak üzere bütün halkın katılabileceği coşkulu kutlamalar gerçekleştirilirdi; bir bayram okul duvarlarının içine hapsedilmezdi! Hele ki gerçek amacı söyledikleri gibi olsaydı, Milli Eğitim Bakanı, Danıştay’ın kararına bu kadar ateş püskürmez; yönetmeliğe aykırı olduğu, bağımsız bir mahkemece kararı bulunan bir konuda bu kadar diretmezdi! Özellikle her şeyin üstünde bulunan yargı için de o talihsiz sözü kullanmazdı…
Kaldırılması söz konusu 19 Mayıs
Törenleri...
                Ancak iktidar kararlı, bayramlar kalkacak mı? KALKACAK! Her zaman olduğu gibi, kabın içinde ısınan kurbağa misali kademe kademe dönüştürülüyor algılarımız, kim bilir belki de önümüzdeki 30 Ağustos Zafer Bayramı da “sivil devleti” çok yanlış yerden anlayanlar tarafından kaldırılır, 29 Ekim tasfiye nedeniyle kapanır…
                Tüm bu tablolar dahilinde eğitim sisteminden Atatürk ilkelerinin çıkartıldığı ve neredeyse Atatürk’ün tamamen müfredattan çıkarılacağı, sınıflardaki Atatürk resimlerine dil uzatıldığı, laik eğitim sistemine veda edildiği; Atatürk’e, laikliğe ve demokrasiye uzanan ellerin sadece eğitimle de sınırla kalmadığı ve her platformda kendilerini gösterdiği bir dönemde kimse “yapmacık iyi niyet gösterilerine” ne inanmamızı ne hoşgörü göstermemizi beklesin!


                                                                                                      Çanakkale Haber Gazetesi 01.05.2012

                

23 Nisan 2012 Pazartesi

TÜRKİYE’DE EMPATİ KURMAK ZOR İŞ VESSELAM!




                 Türkiye’de farklı olmak çok zor şu sıralarda. Sadece şu sıralar da değil gerçi ama tabuların hızla yıkıldığı şu dünyada Türkiye’nin farklılıklara bakış açısının katlanarak daha katı bir hal alması vahim olan!
Etnik farklılıklara ve düşünce özgürlüğüne tahammülün
olmadığı bir ülke,Türkiye....
                Eskiden farklı kültürlerin, dinlerin; farklı insanların bahçesiydi Anadolu. Yaşanan savaşlar, mübadeleler, siyasi bunalımlar, dünyada yaşanan değişim bizi bizle bıraktı. Aramızdan Türkiye’ye renk katan “farklılar” gitti.
                Uzun yıllar yaşadığımız süreçte herkesin farklılıklara bakış açısı değişti, farklılıklara tahammül kalmadı! Yıllarca kimilerinin işine geldiği sürece bu topraklarda yaşayan herkes Sünni oldu, Müslüman oldu, Türk oldu… Oldu da oldu! Ama çoğunluktan değişik olma olgusunun; ırkların, dinlerin, tercihlerin, yaşam şekillerinin farklı olmasının kişileri diğer insanlardan farklı yapmayacağı, insanın her zaman insan olduğu öğretilmedi! Zaten ne gerek vardı bunlara; ucuz politikaları, sömürüleri kendini bir yere ait hissetme ihtiyacı olan insanlarda ortak payda olarak kullanmak varken?
Dini farklılıklara tahammülün kalmadığı
"din ve vicdan özgürlüklerinin"
dinsizlik addedildiği bir
ülke Türkiye
                Çevrede de farklı insanlar kalmayınca, kalanlar da kendilerini çoğunluktan korumak adına kabuklarına çekilince kalmadı fark mark, geriye kalan sen, ben, bizim oğlan…
                Tek tipleşmiş Türkiye’de empati artık zor iş vesselam… Ama insanların toplumdan ittiklerini, farklı olanları sindirebilmeleri şart!
Sırf kadın diye ezilen, dayak yiyen
kas gücünün hükmünü yitirmesine
rağmen 2. sınıf insan muamelesi
gören kadınların memleketi
Türkiye...
                 Empati kurabilmek için illa ki dini tercihlerinden dolayı çocukların okullarda öğretmenleri tarafından dövülmesi gerekmiyor!
                Erkeklerin başlık parasıyla adeta satılır gibi 70’lik kadınlarla evlendirilmesi gerekmiyor!
Cinsel tercihleri yüzünden katledilen
eşcinsellerin ülkesi Türkiye...
                Okullarda Sünnilere zorla Alevilik dersi anlatılması gerekmiyor!
                Eşcinsellerin cinsel tercihleri yüzünden heteroseksüellerle dalga geçmesi, heteroseksüellere karşı "nefret suçları" işlemesi gerekmiyor!
Bir müslüman’ın başka bir dinin bayramında “istenilen saygıyı” göstermediği için hunharca dövülmesi gerekmiyor!
                Kadına şiddeti anlamak için erkeklerin olup olmadık nedenlerden dayak yemesi gerekmiyor!
                                                                   …
            
         Kinin, nefretin kötü olduğunu anlamak için illa ki öteki olmak gerekmiyor! Sadece biraz sağduyu, empati ve beyin yeterli oluyor…


                                                                                                           Çanakkale Haber Gazetesi 23.04.2012
                

16 Nisan 2012 Pazartesi

YALANCI BAHAR




                Arap Baharı başladığından beri Türkiye’deki çoğu köşe yazarı bas bas bağırıyor! “Bunlar demokrasi hareketleri değil”, “sonu Türkiye’ye dokunacak”, “liderleri halk değil, batılı devletler kontrolünde eğitilmiş militanlar deviriyor”…
                Aydınların, yazarların çabaları boşuna! Büyük televizyonlar, haber ajansları, gazeteler, dergiler… Halka ulaşan, hayatımıza yön veren tüm iletişim araçları çakma halk darbelerini yaptıran patronlar tarafından yönetiliyor! Biz de devrilen liderleri kana susamış canavarlar olarak görüyoruz, eli silahlı kafa kesen muhalifleri melek görürken; bir milyon kişiyi katlederek demokrasi getirdiğini söyleyen ABD’yi müttefik addederken!
                Bugün Ortadoğu’da yaşanan, Amerika’nın yıllardır planını yaptığı BOP’un eyleme geçmiş şeklidir. Ne halkın özgür iradesiyle diktatörleri devirişi ne de demokrasi devrimleridir! İlk isyan Tunus’da çıktı, halk amacına ulaştı! Geriye kalan ne oldu? Şaibeli bir seçim, aşırı İslamcı bir partinin laik kesim üzerinde kurduğu sınırsız baskı, Zeynel Bin Abidin döneminden daha pahalı, sefil bir hayat!
                Mübarek’i deviren Mısır ne durumda? Askeri cuntayla devam eden uzun bir otorite boşluğunun ardından olaylı geçen seçimler, Müslüman Kardeşler’in büyük zaferi; baskıcı, laik ve demokrat kanatın dinlendiği, suikastlara uğradığı, meydanlarında her gün insanların öldürüldüğü bir baskı rejimi!
                Libya’da olan ne peki? Diktatör de olsa ülkesini sömürgeci batılı şirketlerden arındırmış, devlet petrollerini millileştirmiş, sosyal devleti tam anlamıyla uygulamış bir lider gitti! Komşuları sefaletin pençesindeyken, kendi kendine yetebilen; halkın liderine şükran duyduğu Libya… Demokrasi geldi mi peki? Kaddafi gider gitmez ülkede şeriat ilan edildi, yüzlerce insan katledildi, ülke fiilen ikiye bölündü! Bilin bakalım petrol kaynakları hangi tarafta kaldı?
                Her birimiz bize ulaşan haberlerden Ortadoğu’da yaşananları yanlış öğrendik. Gerçekte insan hakkı ihlallerini yapanlar adı muhalif olan emperyalist ülkelerin paralı askeriyken, ülkelerin liderleri sandık. Her birimiz bu ülkelere demokrasi gelecek sanırken, gelen rejim ya şeriat oldu ya da faşizm!
                Bugün Suriye’de de yapılan budur! İnsan Hakları İnceleme Kurulu Suriye raporunu açıkladı; İsyancılar insan haklarını ihlal ediyor, ülkede katliam yapıyorlar!
                Ama haber ajansları, Amerika ve onun peşindeki paçavra liderler Esad’ın katliam yaptığı konusunda ısrarcı! Hem de hiçbir resmi kaynağa dayanmadan, adı sanı belli olmayan isyancıların bir beyanıyla…
                Oynanan oyun aynı, Suriye’de de Esad devrilecek, ülkede isyancıların yerine Esad’ın ordusuna katliamcı denecek, ülkeye demokrasi gelmeyecek de kim bilir ne gelecek…


                                                                                                            Çanakkale Haber Gazetesi 16.04.2012
                

9 Nisan 2012 Pazartesi

İSLAM DÜŞMANI, TEK PARTİ DİKTATÖRÜ CHP(!)




Bundan beş altı yıl önce bir radyo kanalında duyduklarıma inanamadım. Programda Atatürk dönemi hakkında yalan yanlış bilgiler veriliyor, atılıp tutuluyordu. O dönemde Hacca gidilmesinin yasaklanmasından tutun da askerlerin köyleri basıp köy meydanlarında kuranları yakmasına; cami duvarlarındaki Arapça ayetlerin toplatılıp camilerin içine tahta sıra ve org konarak kilise görüntüsü yaratılmasından, devlet eliyle insanların Hıristiyanlığa zorlanması gibi birçok konuda çarpık, yalan, hiçbir belgeye dayandırılamayan, gerçekle bağdaşmayan konular anlatılıyordu.
                Bu programın ne kadar manipülatif bilgilerle donatıldığını, tarihte asla yaşanmamış; belgeleri de olmayan yalanlar olduğunu çocuk aklımla anlamıştım. Hatta “nasılsa Cumhuriyet’in savcıları var ya, soruşturma açarlar” diye düşünerek içimi rahatlatmıştım. Ancak benim çocuk aklımla düşündüğümü benden büyük; radyo sahiplerinin amaçlarını da tarihi de siyaseti de bilmesi gereken büyüklerim düşünüp idrak edememişler! Bu ve buna benzer radyo ve televizyon yayınlarıyla insanların kulakları, bilinçleri (Gözlerinin demiyorum çünkü anlatılan olaylara ait ne bir yazılı belge ne de bir fotoğraf var. O tarihlerde gerçekleşen bu tür olayların belgesiz kalması imkansızdır.) hazır getirildi.
Atatürk dönemi tam bir diktatörlük devri gibi gösterilmeliydi, hafızası kısa dönem çalışan Türk halkı bu yalanlarla zehirlenmeliydi! Son 10 yıldır uygulanan taktik “kulağı alıştır, gözü alıştır, bilinci alıştır” bu devir için de kullanılmalıydı… Uzun uğraşlar sonuç verdi bu ve buna benzer radyo ve televizyon kanallarıyla halk bugünlere hazır hale geldi.
Bugün hükümet kendi ağzıyla bu dönemi çarpıtarak aktarmakta, işine geldiği gibi manipülasyonlarla tarihi karalamaktadır! CHP iktidarının tek partili bir dikta rejimini sürdürmek istemesi, kuran eğitiminin yasaklanması, Türkçe ezan okutulması, camilere org ve sıra yerleştirilmesi, halkın zorla Hıristiyanlaştırılması, hacca gidişlerin yasaklanması ve dahası… Hepsi aklıselimle düşünüldüğüne birer yalan, tarih bilinciyle düşünüldüğüne birer manipülasyondur!
Evet CHP Cumhuriyeti kurduğunda sistemi tek partili olarak yürüttü. Ama hedefinde hep çok parti iktidarı vardı. Demokrasiler bir günde kurulan sistemler değildir. Elbette ki demokratik sistemi oturtabilmek için belli bir süre gerekir ve zorunlu olarak tek parti iktidarı sürdürülmüştür. Cumhuriyet kurulduktan 1 yıl sonra 1924’te çok partili sistem denemesi yapılmış ancak “Terekkiperver Cumhuriyet Fırkasının” tabanını genişletmek amacıyla tüzüğüne koyduğu din ibaresi nedeniyle parti, Cumhuriyet düşmanlarının odağı olmuştur. Yani parti din istismarı yapmıştır! Bu nedenle parti kapatılmak zorunda kalınmış ve çok partili hayat 1930’da tekrar denenmiştir. Açılan Serbest Cumhuriyet Fırkası da din tüccarlarının eline düşünce parti kapatılmıştır. Çok partili hayat, “parlamenter sistemi kurtarabilmek adına” 1945’e kalmıştır. Ve bugün olduğu gibi dinin siyasete alet edilmesi o dönemde Türkiye Demokrasisine yıllar kaybettirmiştir. Eğer CHP dikta rejimi kurma gibi bir amaç gütseydi çok partili döneme 3 kez geçmezdi. Dünyada hiçbir devlet monarşiden demokrasiye 1 günde geçmemiş, Türkiye ile aynı süreçleri yaşamıştır. Yıllar süren parlamenter sistemi oturtma çalışmalarında Türkiye’nin görmediği bir sürü sancıyı yaşamıştır! Türkiye tek parti devrini en sancısız şekilde geçirirken, demokrasiye parlamenter sistem kurulduktan 4 yıl sonra geçilmesi denenmiştir. Amacı diktatörlük kurmak olan bir parti sırasıyla parlamenter sisteme 4,10 ve 25 yıl içerisinde geçmeyi denenmez, bu süreci olabildiğince uzatırdı. O dönemde Avrupa’yı kasıp kavuran diktatörler döneminde diktatörlük rejimini daha kolay kurar, 600 yıl boyunca demokrasinin “d”sini duymamış bir halk için dikta rejimine ayak uydurmak daha kolay olurdu. CHP dikta rejimi kurmak istese çok kolay kurardı!
Türkçe ezan ise halka o dönemde yapılmış bir zulüm olarak yansıtılıyor. Ama burada zulüm nerede? Günde beş vakit halkın anlamadığı dilde bir ezan yerine herkesin anlamını bilerek dinlediği bir ezan daha iyi değil midir? Bugün sokakta ezanın anlamını kaç kişi bilerek dinliyor? Kaç kişi ne anlıyor? Ezan Türkçe olunca herkes anlamını bilerek, amacını daha iyi algılayarak, o nameyle dinleyecekler. Ben hala ezanın Türkçe okunmasını destekliyorum ve bunda bir zulüm görmüyorum.
Tek parti döneminde Kuran eğitiminin yasaklandığı ayrı bir manipülasyon konusudur! Tarihi o dönemin şartlarında değerlendirmek gerekir. O dönemde ( bugün de iyiden iyiye türedikleri gibi) birçok din tüccarı insanlara İslam dini adı altında yalan yanlış bilgiler anlatmakta, dini kendi sosyal ve ekonomik çıkarları için araç olarak kullanmaktaydı. Din kisvesi altında kendi çıkarlarına yönelik bilgileri halka aktarmakta, dinin yanlış uygulamalarını halka empoze etmekteydi. Bunun önüne geçebilmek için din tüccarlarının, şıhların, şeyhlerin insanlara kuran öğretmesi yasaklandı ve din eğitimi devlet eliyle en doğru şekilde verilmeye başlandı. Kuran Türkçeye çevrilerek yaygınlaştırıldı. Din eğitimi bizzat kaynağı olan kurandan verilmeye başlandı. Türkçe kuran herkesin ulaşabileceği hale getirildi. Eğer Kuran öğrenimi yasaklanılmış olsaydı Atatürk bizzat kuranın çeviri ve tefsir çalışmalarıyla ilgilenmezdi. Bugün tek parti dönemiyle ilgili sadece Kuran’ın öğretilmesinin şıhların elinden alındığına değiniliyor, Kuran’ın Türkçeye çevrildiği ve eğitiminin en doğru şekilde yapıldığı anlatılmıyor! Bunun adı da CHP kuranı yasakladı oluyor!
Bir devrim yaptığınızda hele ki yüzyıllarca monarşinin hüküm sürdüğü bir millete demokrasi getirdiğinizde halkın adapte olması çok zordur. Bir de bu zor adaptasyona zorla din değiştirilmesinin eklenmesi en kötü siyasetçinin bile en son yapacağı şeydir. Hele ki dini inançlarına bu kadar bağlı bir toplumu devlet eliyle Hıristiyanlaştırıldığını söylemek, atılabilecek en büyük yalandır! Ne o dönemde Hıristiyanlığı zorla kabul etmiş birine, ne bir belgeye, ne alınmış bir karara rastlanabilir ne de böyle bir çalışmaya rastlanabilir! Camilere org ve sıra konması yalanı gerçek olsaydı halkta büyük bir infial uyanmaz mıydı? En önemlisi de İslam’daki yanlış uygulamalara son verilmesi hedeflenirken, halka gerçek din öğretilirken, hatta tüm bu çabalar doğrultusunda “Diyanet İşleri Başkanlığı” kurulurken camileri kiliselere benzetmek sizin kulağınıza da çelişkili gelmiyor mu? Hem böyle bir uygulama olsa bir fotoğraf, bir tanık, bir yazılı belge mutlaka olurdu!
Tek partili döneme ait atılıp tutulan bu yalanların ve manipülasyonların hepsi aslında CHP’yi karalamanın yanında Cumhuriyet rejimini, onun dayandığı temelleri ve Büyük Önder Atatürk’ü karalamayı hedeflemektedir. Bu manipülasyonları yapanlar şimdilik direk olarak CHP’yi , dolaylı olarak Atatürk ve rejimi karalarken görün ki ileriki günlerde hem rejimi hem de Atatürk’ü direkt olarak karalayacaklar, halka bu manipülatif bilgilerle nutuk çekerlerken yüzleri hiç kızarmayacak ! Tarihten ekleyip çıkardıkları bilgilerle, dönemi o günün şartlarıyla düşünmeden, “bu böyledir” mantığıyla yapılan atmasyonlarla oylarını arttırmayı, din tüccarlığı yaparak tabanını genişletmeyi hedefleyen partiler, yani tabanı yalan üzerine kurulu partiler eninde sonunda yıkılmaya mahkumdurlar. Bunun örneklerini hem Türkiye’de hem de dünyada birçok kez gördük… Önemli olan Türk halkının tarihini iyi bilmesi, olayları mantığıyla değerlendirmesi ve bu tür oyunlara gelmemesidir!

                                                                                               Çanakkale Haber Gazetesi  09.04.2012