18 Aralık 2015 Cuma

DONALD TRUMP



            Amerika şu sıralar 2016 Başkanlık seçimlerine odaklanmış durumda. Barack Obama iki dönem kuralı sebebiyle aday değil ancak ABD’de Demokratlardan ziyade Cumhuriyetçiler revaçta…
            Özellikle Donald Trump Cumhuriyetçi Parti içinde diğer adaylar arasından sıyrılmış durumda! Aşırı dinci ve ırkçı söylemleri  fundamentalist Amerikalıları; Amerika Birleşik Devletlerini eski ihtişamına kavuşturacağı söylemleri Amerikan Rüyasının dışında kalan mavi yakalı Amerikalıları coşturuyor.
            Muhafazakar sağın yükselişi Türkiye’deki söylemlerle ve yöntemlerle birebir benzerlik gösteriyor. Bizim Yeni-Osmanlıcılar gibi ülkesini eski ihtişamına kavuşturma sözü veren Trump basamakları hızla çıkıyor.
            Donald Trump bizdekinden farksız olarak meydanlara “İncil” ile iniyor.
            Diğer dinlere bakış açısı da “bizimkiyle” aynı! Bizimki “Yahudi Dölü” gibi söylemlerle Yahudi vatandaşlarımızı aşağılarken, Donald Trump da ABD’deki Müslümanlara karşı aynı düşman tavrı sergiliyor.  
            ABD’de Demokrat adaylar içerisinden en revaçta olanı Hillary Clinton iken Donald Trump’ın bu denli sükse yapması ve bu kadar uç bir ismin diğerleri içinden fırlaması haliyle politikaya duyarlı ABD’li seçmende büyük tedirginlik yarattı.
            Zira, iç politikada oldukları kadar, dış politikada da Donald Trump’ın aşırıcılığı “bizim saraylıyla” yarışır vaziyette. Özellikle Ortadoğu’nun bu kadar hassas olduğu bir dönemde Donald Trump çıkar da “Emevi Camii’ni kilise yaparım” derse şaşmayın! 
                                                                                                                 Gündem Gazetesi 18.12.2015

11 Aralık 2015 Cuma

DÜŞMAN



Bir otoriter rejimin başarısı düşman üretmekteki sınırsız ve sonsuz kabiliyetinden ileri gelir. Bizimkilerin kelime dağarcıkları pek sığ; olanı da düşman yaratmakta kullanıyorlar. Ne zaman dara düşseler hooop istifteki kutudan ( gülme hemen ayakkabı kutusu demek istemedim) yeni bir düşman çıkıyor;
            Terörist
Çapulcu
Ergenekon
Balyoz
Faiz Lobisi
Okyanus Ötesi
Dış Mihrak
Cinliler ( Çinliler olmasın?)
Uzaylılar
           
Yeni düşmanımız ise “Rus Yanlıları”. Yapmayın efendiler, nasıl bir komplo teorisidir bu? Bir Türk’ün Rus’a en yanlı hali “are you cola” demekten öte gitmiyor günümüzde. Hoş bir durum değil ama sokağa çıkıp Rusya derseniz ülkenin yalnızca “%50’si” Moskova ve Kalinka der, diğer %50’sinde o da yok…
Yani Türkiye’de aynı anda “terörist, çapulcu, Ergenekoncu, Balyozcu, faiz lobici, okyanus öteci, dış mihrak ve Rus Yanlısı” olabilecek kadar politize bir nüfus yok!
Tevekkeli değil, ondan millet alkış kıyamet sevindi Rus Uçağını düşürmeye. Kahramanlık hikayelerini ve “Türkün Gücü” maceralarını pek severiz de siyaset bilimi, strateji, diplomasi falan hak getire…

B PLANI “TEZEK”
            Erdoğan’ın olası bir doğalgaz kesintisi için B planı tezek yakmak imiş. Halbuki elektrikli sobalar da iş görür ancak kendisi herhalde elektrik üretimimizin %51’inin doğalgaz ile elde edilmesinden ötürü hali hazırda elektriksiz kalacağımızı özellikle belirtmiyor ancak bunu tezek yakmayı önererek dolaylı bir biçimde anlatıyor… Akıllı adam vesselam lakin dananın, mandanın angusun da ithal edildiğini göz önünde bulundurursak tezek de yaksak yine dışa bağımlıyız arkadaş...
                                                                                                       Gündem Gazetesi 11.12.2015


KOMPLO TEORİSİNE İHTİYACIMIZ YOK Kİ



           Türkiye’de son dönemde iyice önü alınmaz hale gelen “komplo teorisi” geleneği bugünlerde ciddi boyutlara ulaştı. Geçtiğimiz Pazartesi günü Çanakkale’de meydana gelen ufak deprem dahi komplo teorisyenlerini hareketlendirdi. Vakit dahi kaybetmeden depremin HAARP saldırısı olduğunu iddia ettiler.
HAARP, Nikola Tesla tarafından ortaya atılmış, iyonosfer katmanından düşük frekanslı dalgalar ile iklim kontrolü projesi. İddiaya göre ABD bu teknolojiyi kurmuş, üstelik ( sözde) HAARP deprem ve zihin kontrolü dahi yapmaya yarıyormuş…
E kardeşim, olacak iş mi? Adam taa Alaska’dan Çanakkale’ye iyonosferden deprem dalgası yollayacak da bizi tatlı tatlı 3 şiddetinde sallayacak… Hayır, zaten üç tane tehlikeli fay hattının üzerinde oturuyoruz, neden masraf etsinler; fayın kendiliğinden kırılmasını beklerler.
Diyelim niyetleri illa deprem yaratıp ortalığı karıştırmak, neden Çanakkale? Türkiye’yi düşük frekansa boğmaksa niyetleri iyonosferden sallar İstanbul’a iki deprem topu, bak ne hale geliyor ülke? Sanayi, ticaret hepsi felç. Gerçi sanayi ve ticaretimizi felç de etmezler; samanı dahi ithal ettiğimizi düşünürsek HAARP makinesini açıp-kapamaya imtina eder insanlar!
            Kısacası, faiz lobisi falan… Komplo teorisi ve ülkeyi geriye götürmek isteyen düşman çok da “geriye gidecek bir ülke var mı ortada” o muamma…
Halbuki Türkiye’de yaşıyorsanız herhangi bir şey için komplo teorisi üretmenize gerek yoktur. Hani, Norveç’teki gibi otobana girip trafiği altüst eden kirpi milletçe en büyük aksiyonumuz olsa anlayacağım teselliyi komplo teorilerinde aramayı… Ancak bizde öyle mi? Sınırda savaş, Rusya’yla soğuk savaş, kapıda ekonomik kriz, içeride gazeteciler falan; aksiyonun, maceranın kalbindeyiz, bakalım yarını hapse atılmadan atlatabilecek misin?
                                                                                                Gündem Gazetesi, 4 Aralık 2015

6 Kasım 2015 Cuma

ARTIK AĞLAMAK YOK!



            Gölge Başbakan Erdoğan ve stajyer Başbakan Davutoğlu’nun tek başına iktidar hırsı, kaos planları ve halka yöneltilen çeşitli tehditler meyvesini verdi, AKP yeniden tek başına iktidara geldi.
            Seçimin şeffaflığı konusunda ciddi tartışmalar var ancak muhalefet partileri 1 Kasım seçimlerinde yaşanan usulsüzlüklere ve tutulan binlerce tutanağa karşı bir girişimde bulunmadığı için biz ne desek boş!
            1 Kasım’ın ardından AKP’den gelen sinyaller AKP’nin daha da otoriterleşeceği ve Cumhurbaşkanının yasal sınırlar içerisine çekilmesi konusu olsun, medya ve ifade özgürlüğü olsun; her birinin tek tek ihlal edilerek Erdoğan’ın “fiilen bitti” dediği parlamenter sistemin sonuna adım adım yaklaşacağımıza işaret ediyor!
            Seçimin hemen ardından Nokta Dergisi’ne yapılan baskın ve toplama kararı bizlere muhalif medyanın kısa süre içerisinde bertaraf edileceğinin sinyallerini veriyor, zira tekrardan %49’luk bir oranla tek başına iktidar olan AKP, daha otoriter bir yönetim şeklinin dayatılacağı Başkanlık sistemine geçiş için vize aldığını zannediyor. Sonuç olarak AKP’nin şimdiden otoriterleşmeye başladığı ve başkanlık sistemine geçiş sürecinin önünde hiçbir pürüz bırakmaya niyetli olmadığı açık. Nokta dergisi gibi önümüzdeki günlerde birçok muhalif gazete, dergi ve televizyon kanalının aynı baskı mekanizmasına maruz kalacağı ve muhalif medyanın Bugün Gazetesi veya Kanal Türk televizyonu gibi kayyumlar ile iktidar eline geçeceği aşikar. Üstelik 1 Kasım’ın hemen ardından başlayan gazeteci tutuklamaları da bizlere gazetecilerin akıbetini anlatıyor.
            HSYK tarafından kısa süre önce açığa alınan 54 hakim hakkında seçimin hemen ardından çıkan “Silahlı terör örgütü kurma ve üye olma" ve "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlarından dava açılması ve yurt dışı yasağı konması da bizlere Ergenekon ve Balyoz gibi bir muhalif sindirme dalgasının yeniden geldiğini işaret etmekte! Hatırlayınız aynı suçlarla isnat edilen ve muhalif kimlikleriyle bilinen yazar, gazeteci ve bilim insanları sahte deliller ve tanıklar ile uzun süren davalar boyunca tutuklu kalmış, meslektaşlarına gözdağı verilmiş; halkta ise ciddi bir sinmeye sebebiyet vermişti. Şimdi aynı iklime geri dönüyoruz.
            Geçtiğimiz gün gelen alkol satışınlarına ilişkin yeni düzenleme ile yaşam tarzlarına ilişkin baskının artacağı da çok açık.
            Ancak 1 Kasım seçimlerinden anladığımız kadarıyla Türk seçmenin büyük çoğunluğu ülkenin siyasi bekasını, demokrasi ve laiklik kaygılarını gütmüyor.
Kabaran dış borçlar, banka kredileri ve üretmeden benimsenen tüketim çarkını “istikrar” sanan bir kısım vatandaş “ekonomik” kaygılar ile AKP’ye yönelmiş, bu açıkça görülüyor. Emekliye 1.300 TL maaş vaadinden seçimden bir dakika sonra çark eden AKP’yi ciddi bir ekonomi sınavı bekliyor. Zira, Türkiye’nin ekonomisi gün geçtikçe artan kredi borçları, dış borç ve üretime dayanmayan tüketimi ile sahte “Arap Tüketim Baharında” sona geldi, çöküyor. Üstelik bunda küresel mali krizin ve FED başta olmak üzere bazı bankaların faiz arttırımı açıklamaları da etkili. Türkiye ekonomisi tepe taklak oluyor!
            Bu tablo dahilinde bizlerin rejim ve demokrasi kaygıları ve istikrar geleceğini sanarak sandığa giden seçmenin ulvi istekleri büyük tehlikede. Geride bıraktığımız 13 yıllık AKP iktidarında aslında iyi günlerimiz olduğunu, ifade özgürlüğü başta olmak üzere temel hak ve hürriyetler ile rejim ve demokrasi alanında, büyük bir kışa gidiyor; eşi görülmemiş bir diktatörlüğe adım atıyoruz. Diğer yandan da 2001 krizinden daha beter bir ekonomik krizin kucağına koşuyoruz. Ne denir, milli iradedir; kendi düşen ağlamaz!
                                                                                                     Gündem Gazetesi, 06.11.2015

30 Ekim 2015 Cuma

SEÇİME GİDERKEN…



           Değerli okurlar, Türkiye için önem teşkil eden 1 Kasım seçimlerine sadece iki gün kaldı. Tek parti diktasını ilan eden AKP’nin 7 Haziran ile yerle bir olan saltanat türküsü, hakim hükümet ideolojisince beğenilmeyince koalisyon görüşmeleri yokuşa sürülmüş, Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan aldığı hükümet kurma yetkisini yasal süre olan 45 gün boyunca halkı ve siyasi partileri oyalayarak kullanmıştı. Sonuç olarak da gölge başbakan, hatta açıktan başbakan Erdoğan’ın telkini gereğince erken seçim kararı alınmıştı.
            Geçen hafta da yazdığım üzere tek parti iktidarı söz konusu parti için çok uzak. 7 Kasım öncesinde olduğu gibi iktidar kanadından gelen açık “kaos” mesajları, “beyaz toroslar” tehdidi veya “makarna, kömür ve diğer sosyal yardımların” kesileceğine ilişkin telkinler ( hatta tehditler) halkta ters etki yaratıyor.
            7 Haziran’dan önce gelen “kaos” mesajları ve yaz boyunca yaşadığımız hadiseler de devletin tüm kurumlarını ele geçirmiş bu korkunç tek parti diktasının nelere yol açabileceğini herkese gösterdi. Halk, birilerinin hesaplarının aksine ayrışmaktan ziyade kucaklaşmayı ve yaraları birlikte sarmayı tercih etti.
            Bu ortamda 7 Haziran’dakinden bile daha aydınlık bir seçim sonucuyla karşılaşacağız 1 Kasım sabahı. Seçmen eğilimleri ve anketler aynen bunu gösteriyor. Ancak bize de oylarımıza sahip çıkmak konusunda ciddi görevler yüklüyor 1 Kasım seçimleri. Maalesef ki seçimlerin şeffaflığı konusunda geçmiş tecrübelerimizle sabit ciddi kaygılarımız var.
            Siyasi partilerin sandık müşahitleri açısından iyi örgütlendiğini tahmin ederim. Üstelik Oy ve Ötesi gibi bağımsız gözlemci inisiyatiflerin varlığı da içlerimize su serpiyor. Ancak her birimizin “gizli oy-açık sayım” uygulaması gereği sandıklar kapandıktan sonra oy kullandığımız sandıkta sayımı izleme hakkımız var. Sayıma müdahale edemiyoruz, ancak sayımı izleyebiliyor hatta sandık sonucunun bir örneğini alıp, daha sonra YSK’nın sitesinden ilgili sandığın resmi sonuçları ile mukayese edebiliyoruz. Eğer bir usulsüzlük tespit edersek de ilgili sandık hakkında itirazda bulunabiliyoruz. Bu sizin vatandaşlık hakkınızdır. Bu hakkınızın engellenmesi halinde savcılıklara suç duyurusunda da bulunabilirisiniz.  
            Oy vermek kadar oylarımıza sahip çıkmak da son derece önemlidir. Olur ya, trafoya kedi girer, sandık başkanı da belli bir partidendir de taraf tutar, oyların elektronik sistemde belli bir parti lehine değiştirilmesi söz konusu olabilir, belki bir yerlerde bir diktatör oturuyordur. Böyle bir ortamda “vatandaşlık haklarımız uyarınca” oylarımıza sahip çıkmamız hayatidir. 
                                                                                                                  Gündem Gazetesi 30.20.2015

23 Ekim 2015 Cuma

SANDIKTAN YENİDEN KOALİSYON ÇIKACAK



            Genel seçim yarışında son düzlüğe girildi ancak Türkiye’de gözle görülür bir seçim heyecanı yok. Seçmen eğilimleri 7 Haziran seçimlerinden bu yana AKP’nin daha fazla oy kaybettiğine, geçtiğimiz seçimde meclise giren diğer partilerde ise oy artışına işaret ediyor.
            7 Haziran seçimleri öncesinde halkı kaosla tehdit ederek, hınçla ve saldırgan tavırlarla seçim kampanyası yürüten AKP, üstüne üstlük halkın tarafsız olmasını beklediği Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın meydanlara inmesi ile oldukça güç kaybetmişti. AKP tabanınca da benimsenmeyen Başkanlık Sistemi dayatması da halktan kabul görmedi. Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde HDP’nin bölge bazında AKP’den aldığı %50 civarındaki oy ile hayli güç kaybeden AKP, 1 Kasım’a da türbülansta gidiyor.
            Koalisyon’un kurulması için verilen 45 günlük yasal sürenin 45 gününün de Başbakan Davutoğlu tarafından oyalama maksatlı kullanıldığının halk farkında… AKP’nin ileri gelenleri suçu CHP’ye atsa da 8 Haziran gününden itibaren AKP kulislerinde dakika dakika netleşen erken seçim kararından ötürü 45 gün boyunca Davutoğlu’nun meclisi oyaladığı açık ve net biçimde biliniyor. 
            Öte yandan AKP’nin HDP ile giriştiği kavga ile açılım konusunda ortaya kirli çamaşırların serilmesi halkı irite etti. Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde kaybedilen oyları toparlama telaşı ile AKP kendini yıprattı. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki daha fazla AKP’li seçmenin HDP’ye yönelmesine sebep oldu.
            7 Haziran’dan bu yana süregelen dönemde açılımın perde arkasının ortaya dökülmesi ile AKP milliyetçi oylarını kaybetti. Üstüne üstlük 7 Haziran’dan bu yana verdiğimiz 150 şehit asker ve polis, halkta infial uyandırmanın yanı sıra milliyetçi seçmenin saflarını sıkılaştırmasına da neden oldu. Son anketlerde Milliyetçi Hareket Partisi’nin AKP’den gelen oylar ve bazı baraj altı milliyetçi seçmenin oyları ile oy oranını 7 Haziran seçimlerine göre %5 arttırdığı görülüyor.
            Halkların Demokratik Partisi HDP, 7 Haziran seçimlerine parti olarak girerek Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde Kürt kökenli vatandaşların safları sıkılaştırmasını sağlamıştı. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki seçim heyecanına vitrinine koyduğu muhafazakar adaylar da ivme kazandırmış ve bu iki etken bir araya gelince bölge bazında AKP’den %50 oy devşirmişti. Aynı zamanda Türkiyelileşme söylemleri ve uzun zamandır heyecanı düşük sol seçmeni özellikle kentlerde ve metropollerde seçim yarışındaki tavırları, kente uygun oluşturduğu vitrin ve heyecanlı sol söylemler ile etrafında kenetlemişti.
            HDP’nin bu genel seçimlerde de barajı aşacağı aşikar, üstüne üstlük HDP oylarında 2 ila 3 puan arasında bir artış mevcut. 7 Haziran’dan bu yana açılımın suya düşmesi ve Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yaşanan çatışma ortamı ve OHAL’ler sebebiyle bu bölgelerden AKP’den HDP’ye oy kayması mevcut. Aynı zamanda Suruç ve Ankara saldırıları ile kemiğinde HDP olmak üzere sol parti ve sivil toplum örgütlerine yapılan terör saldırıları da HDP’ye Türkiye genelinde bazı baraj altı sol partilerden oy kaymasına sebep oldu.
            7 Haziran seçimlerine giderken uzun zamandır ilk kez akılcı seçim vaatleri ve programlı seçim çalışmaları, parti üyeleri bazında gerçekleştirilen milletvekili adaylarının belirlenmesine yönelik önseçimler ve gerek genel merkez gerek de il ve ilçe örgütleriyle yapılan hummalı çalışmalar CHP seçmeninde ve bende bir heyecan yaratmıştı. Ancak CHP’deki bazı teşkilat anlamındaki fi tarihinden süregelen gelen hantallaşma, özellikle 7 Haziran’dan hemen önce iyiden iyiye kristalize olan ideolojik netlik tartışmaları ve yankısı süren Cumhurbaşkanlığı seçimindeki yanlış aday tercihi seçmende alternatif partilere 2 ila 3 puanlık kaymaya neden olmuştu. Bu sebeple tüm hummalı ve ümit verici çabaya rağmen CHP oylarını sadece 1 puanın biraz üzerinde arttırabilmişti.
            Cumhuriyet Halk Partisi halen “boş oyun” da bir tercih olduğu kanıksamamış ve seçmen tabanından gelen önemli mesajı almayı reddetmiş olsa da yeni parlamenter denklem CHP’nin yeni küskün kitlesini yeniden parti etrafında toparlamaya yetti. İdeolojik netlik tartışmalarının durulması ve özellikle de ülkenin gündemine oturan gerek PKK gerek de IŞİD terörü seçimlerde hem küskün kitleyi hem de keyfi sebeplerden dolayı sandığa gitmeyen CHP seçmenini ateşledi. Öte yandan CHP’nin 7 Haziran’da olduğu gibi 1 Kasım seçimlerinde de özellikle emekli ve gençlere yönelik akılcı vaatlerini sürdürmesi 1 Kasım’da sandığa gidecek seçmende CHP eğilimi oluşturuyor.
            Uzun lafın kısası, “tekrar tek başına iktidar olma” hırsıyla AKP, Türkiye ekonomisinin 100 Milyar Türk Lirasına ( 100.000.000.000TL) mal oldu, ancak sonuç değişmeyecek. Bugünden bakarsak AKP için %3 civarında bir oy kaybı, AKP’den kayan ve baraj altı partilerden gelen oylar ile CHP için %2 ila %3, MHP için %5, HDP için ise %2 ila %3 bandında bir oy artışı söz konusu. Sandalye sayısına bakarsak AKP’nin kaybettiği milletvekili sayısı, meclis aritmetiği içinde kaybettiği yüzdeden daha fazla. Eğer siyasi partiler ve sivil toplum örgütü gözlemcileri ve bizler, her birimiz, oylarımıza sahip çıkarsak ve seçim gecesi büyük bir provokasyona imza atılmazsa AKP yine tek başına iktidar olamayacak!
                                                                                                                   Gündem Gazetesi 23.10.2015

16 Ekim 2015 Cuma

İNSANLAR DEĞİL FAŞİZM ÖLSÜN!



Ankara’da yaşanan tarihimizin en kanlı terör saldırısının acısı taze iken teröre “oh” diyen bir memleket olmamızın sancısı yitirdiğimiz canlar kadar ağır değerli okurlar!
Geçtiğimiz cumartesi günü Ankara’da gerçekleşen ve faili “meşhur” olan saldırıda insanlar, iç savaşa evrilen Türkiye’de barış isteklerini dile getirmek istemişlerdi. Yaklaşan seçimler için ise demokrasi taleplerini…
Masum ve sivil vatandaşlarımızın yaşamını yitirdiği saldırı karşısında bir kesimin takındığı, terörü destekleyen hal ve hareketler kabul edilebilir değil. Ölenlerin etnik kökenlerini sorgulamak, ideolojileri sebebiyle katli vaciptir diyebilmek, dini inançlarını sorgulamak ve hak aramaz, bir işe yaramaz zihniyetin “ne işleri varmış orada” diye saldırıda yaşamını yitirenlere derin bir oh çekmesi değme faşistin eline su dökemez.
DİSK, KESK, TMMOB, Halk Evleri, Barolar Birliği ve Türk Tabipler Birliği gibi sivil toplum örgütlerinin yanı sıra CHP ve HDP gibi siyasi partilerin katılımıyla gerçekleştiriliyordu miting. Mitingde yaşamını yitiren herkes Kürt veya Alevi de değildi. Öğretmenlerimiz de oradaydı, milletvekillerimiz de, doktorlarımız da oradaydı, avukatlarımız da… Atatürkçüsü de oradaydı, sosyalisti de; ülke için barışı ve demokrasiyi hayal edenler herkes oradaydı… Velev ki miting sadece Kürt kökenli vatandaşlarımızın olsaydı, yaşamını yitiren sivillere oh çekmek kimin haddinedir? Yitip giden canlara, erken yaşta sönen hayallere sevinmek kimin haddinedir?
Bu sebeple bu ülkede artık insanlar değil, faşizm ölmelidir!
                                         FANTASTİK BAŞBAKAN
Davutoğlu şu aralar bir ilginç… Önce Suruç’taki terör eylemini gerçekleştiren teröristi yakaladıklarını söyledi. Daha sonra da “ellerinde bir canlı bomba listesi olduğunu ancak teröristler saldırılarını gerçekleştirmeden yakalanamayacağını” ifade etti. Davutoğlu eğer halkla dalga geçmiyorsa “nekromansi” ( Ölüyü diriltme) öğretisiyle uğraşıyor olacak ki ölü teröristi diriltip yargılamayı düşünüyor.
                                               MAKUL ŞÜPHE
Oysa ki Cumhur-başbakan Erdoğan da Başbakan Davutoğlu da ne zaman bir kente ziyaret düzenleyecek olsa o kentlerdeki bazı AKP muhalifleri ( fişlenmiş olduklarından) sabahın erken saatlerinde evlerine yapılan baskın ile polis merkezlerine götürülüyor; bu zatlar kenti terk edene kadar da hukuksuzca polis merkezlerinde alıkonuluyor.
Makul şüphe ile AKP’ye muhalif sade vatandaşların alıkonulduğu bu ülkede listedeki teröristlerin ellerini kollarını sallaya sallaya dolaşacağının Başbakan tarafından duyurulması hayli ilginç…
                                               LEVENT KIRCA
Türk Tiyatrosunun önemli isimlerinden, usta oyuncu Levent Kırca’yı geçtiğimiz pazartesi kaybettik. Levent Kırca, Olacak O Kadar dizisiyle hepimizin yüreklerinde taht kurmuştu. Çünkü “Olacak O Kadar” dediğimiz yıllardı… Türkiye’nin o absürt politik durumunu, toplumun karşılaştıklarını bize güldürerek izletirdi. Ağlanacak halimize güldürürdü.
Olacak O Kadar’ın çekildiği yıllardaki ağır “demokrasi” tartışmalarına rağmen belli bir demokrasi geleneğinden geliyorduk. O dönem dahi Kırca yasaklanmamıştı. Bütün siyasi aktörleri acımazsızca eleştirmesine rağmen ne hapse atıldı, ne de televizyonlardan yasaklandı. Aksine, hicvettiği siyasilerden övgüler aldı. En çok hicvettiği Süleyman Demirel “devlet sanatçısı” unvanını bizzat verdi.
Olacak O Kadar yayın hayatına 2009’da yeniden başlayınca AKP tarafından hazmedilemedi, yasaklandı. Kırca’nın tiyatrosuna ödenek kesildi. “Devlet Sanatçısı” unvanı elinden alındı. Levent Kırca, senelerce savaştığı ilkelerinden yine de vazgeçmedi, mücadele etti. Meydanlara indi, yazılar yazdı, aktif siyasette rol aldı. Halktan ve bizden biriydi, halk için sanatını icra etti.
            Işıklar içinde uyu Levent Kırca… 
                                                                                                    Gündem Gazetesi, 16.10.2015

BETON-ÇİMENTO-MERMER AŞKI



          Restorasyon, özgünlük değeri bulunan bir yapının “aslına uygun olarak, asli malzemeden ve asli yapım tekniğinden faydalanarak, en az müdahale ile ilk hali korunarak onarılmasıdır. Restorasyon tüm bunlardan ziyade bir sanattır.
            Ancak gelin görün ki Türkiye’nin dört bir yanına ucube binalar, gökdelenler ve camdan siluetler inşa eden AKP’nin yandaş müteahhitleri restorasyon sanatına da el attı. Aşağı yukarı hepsi “restorasyon şirketlerine” sahipler. Tiyatrolar kapatan, sanat galerileri basan, sanatçıları zindanlara atan, heykeller yıktıran, tiyatro kapatan, bale sansürleyen, opera yaptırmayan bu zihniyet ile sanat kelimesinin yan yana gelmesi elbette ki mümkün değil. Restorasyon= sanat? Bunlar sanattan ne anlar?
            Bu, zevksizlik abidelerinin ve sanat düşmanlarının yapacağı restorasyon ancak camdan, betondan, tuvalet ve mutfak mermerinden olurdu. Hepsini de yaptılar!
            Şile’deki Ocaklı Ada Kalesi 2000 yıllık taşlarının aşınmasına rağmen dimdik ayaktaydı. Birilerine rant gerekti, kaleyi aslıyla alakası olmayan büyük taş kalıpları ile kaplayıverdiler! Kalenin kemerleri ve oymaları yerine pimapen büyüklüğünde 5-6 pencere açıp; kaleyi kepaze ettiler!
            1591 yılında, Beyoğlu Fındıklı’da Mimar Sinan tarafından inşa edilen sekizgen biçimli, işlemeli kubbeli harika bir camiyi de madara ettiler. Sekizgen Camiyi dört köşeli olarak revize edip; mükemmel işlemeli kubbesini yıktılar. Yine Mimar Sinan’ın mükemmel Osmanlı işlemelerini yıkıp ön cephesini yerden tavana camla kapladılar. Gözlerine güzel geleni yaptılar; tarih kokan güzelim camiyi AVM’ye benzettiler!
            Anamur Mamure Kalesi ise 2012 yılında daha yeni UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmişti ki restorasyona alındı. Üçüncü yüzyıldan kalan kalenin bazı kulelerini çimento ile sıvadılar; tarihçileri “üçüncü yüzyılda ne çimentosu kardeşim” diye sorgulamaya ittiler!
            Mimar Sinan’ın son yapıtı Atik Valide Külliyesi’ni tanınmaz hale çevirdiler; Mimar Sinan’ı mezarında ters döndürdüler! Eski ve eşsiz mimarisi ile ayakta duran Külliye’nin bahçe cephesini tamamen camla kapladılar, eşsiz kemerleri camların arkasına gömdüler. Kafeteryaya çevirdikleri bahçeye bir de otomatik kapı yaptılar, resmen alay ettiler!
            Kaş’taki Antiphellos Antik Tiyatrosunun zemininden de betonu esirgemediler! Sahneye bir kamyon beton döküp 28 sıralı tiyatroyu betonun altına gömdüler. Artık antik tiyatronun 26 sırası var.
            Sümela Manastırına her AKP belediyesinin büyük hizmeti olan “Kaçak Kat” çıktılar…
            Kentimizdeki Apollon Tağınağı gibi çok değerli bir tarihi eserin üzerine kamyon çıkartıp milattan önceye ait tapınağa mermer merdiven yaptılar.
            Son olarak da önemli bir dünya kültür mirası olan Antalya’daki Aspendos Antik Tiyatrosunun sıralarını mutfak mermeriyle restore ettiler. Güzelim kente AKP mimarisinin, Siyasal İslamcı zevksizliğinin imzasını attılar! Yapılan savunma ise güldürücü; 2000 sene sonra bu mermerler de aynı rengi alacaklar….
            Biz kentlerdeki yeşil alanları korurken onlar ranta doymadılar; antik kentleri bile rant kapısına çevirdiler. Ne dersiniz 1 Kasım seçimlerinde AKP’nin broşürlerinde “antik mimariye büyük hizmet yaptık; eskimiş yapıları modernleştirdik” minvalinde reklamlar görmeyelim? 
                                                                                                               Gündem Gazetesi,  02.10.2015

19 Eylül 2015 Cumartesi

ACI BİR NOSTALJİK TİYATRO



           90’lardaki koalisyon deneyimlerini ve PKK’nın baskın dönemlerini hatırlatan “nostaljik” bir tiyatro sergilendi aslında içinden geçtiğimiz dönemde. Öyle ki Türkiye’nin yakın tarihine adeta bir atıf, “kurulmasına engel olunmuş” bir koalisyonun gölgesinde gelen şehit cenazelerinin alt metninde yatan derin bir tehditti yaşadıklarımız. O karanlık seneleri, iz bırakmış “koalisyon” ve “terör” hadiselerini biri ısıtıp önümüze yeniden koydu.
            Zaman makinesi icat olunmuşçasına yaşadıklarımız, “400’ü verin bu iş huzur içinde çözülsün” tehdidinin ve “cumhurbaşkanı yerine ‘başkan’ seçseydik bunlar yaşanmayacaktı” gözdağının itirafı; “bunlar iktidara gelse maaş bile ödeyemezler” laflarının “beklenen” sonuçları idi!
            Ancak son dönemde tertip edilen çirkin olayların sahipleri, oyun kurucuları bekledikleri sonuçları alamadılar.
            Artık insanlar görüyor ki, bu ülke için asıl tehlike koalisyon değil; güç zehirlenmesine teslim olmuş bir zatın merkeziyetçi politikaları ve dediğim dedik duruşudur! Öyle ki insanlar artık koalisyondan değil gücünü perçinlemiş, zevk-ü sefası için gözünü karartmış bu anlayıştan ve zorba, kendisinden olmayanı bertaraf eden, kimseye yaşam sahası bırakmayan, safi gri olan  bir politik akımdan; topluma ekilen nifak tohumlarından; kin diri tutmaya dayalı kurşun gibi ağır siyasi atmosferden bıkmış durumda ve bir uzlaşı arayışında!
Tüm müdahalelere ve korkunç toplum mühendisliği çalışmalarına rağmen geçtiğimiz seçimde %42 oy alan AKP’nin oyları son anketlere göre %38’e gerilemiş, CHP %28, MHP%16 ve HDP %12 ile oylarını arttırmış durumda.
Yaşadığımız tüm bu acı, nostaljik tiyatroya rağmen halk sadece ama sadece çok seslilikten, çoğulculuktan, demokrasiden ve uzlaşıdan yana!  
                                                                                                      Gündem Gazetesi 18.09.2015

11 Eylül 2015 Cuma

DAĞLICA

            6 Eylül’de Dağlıca’da yaşanan korkunç terör saldırısında 16 askerimiz şehit oldu. Hemen ardından 7 Eylül’de Iğdır’da 14 polisimiz şehit edildi. Temmuz ayından 7 Eylül’e kadar 106 asker ve polisimiz şehit oldu. Yarını bilmiyoruz… Başta Dağlıca saldırında şehit olan Ezineli Onbaşı Fatih Duru olmak üzere tüm şehitlerimize Allahtan rahmet, ailelerine sabırlar diliyorum.
            Verilen şehitler, aymazca ve gözümüzün içine bakıla bakıla siyasetçilerden gelen tehditler akıl alır gibi değil! Aslında, ülkemizin bugün içinde bulunduğu durum adım adım geliyordu.
   ÇÖZÜM SÜRECİ
Çözüm sürecinin başından itibaren sürecinin baştan sona yanlış olduğunu, yaşanan sürecin çözüm bulmak amacıyla değil Saray-İmralı-Kandil hattındaki odakların karanlık ortaklığı olduğunu söylemiştim. Çözümün neyin ne olduğunu bilmeden gelmeyeceği, teröriste müsamaha gösterilerek hiçbir şeyin çözülmeyeceğini, PKK’nın süreçten güçlenerek çıkacağını” yazmıştım. O dönemde biz “şehit sevici” ve “bölücü” olarak nitelendirilmiştik gerek AKP gerek de sözde aydınlar tarafından.
            “Artık analar ağlamıyor” şeklindeki reklam sloganıvari parti propagandası aslında büyük bir kandırmacadan ibaretti. Evet o dönemde analar ağlamıyordu. Ülkemizin bölünmez bütünlüğüne ve bağımsızlığımıza yapılan saldırılardan ötürü şehit olan vatan evlatları yoktu. Ancak süreçte asker kışlasına hapsedilmiş, polise günlük 10 liralık benzin verilmiş; PKK’nın kentlerde asayiş timleri kurmasına, valiler atayıp vergiler toplamasına, mahkemeler inşa etmesine göz yumulmuştu. Ülkemizin bölünmez bütünlüğüne, bağımsızlığına tehditler artarak devam etmişti. Bu durumun şehit vermekten ne farkı vardı? Evet analar ağlamıyordu ancak tüm Anadolu ağlıyordu! “Çözüm” adı altında hepimiz kandırıldık!
                                            YUGOSLAVYA OLUYORUZ. DİKKAT!
            Değerli okurlar, şehit haberleri üzerine sokaklarda yaşanan şiddet de son derece korkutucu. Toplumsal bir cinnete evrilen tahammülsüzlüğün, hayal kırıklığının, savaşla diri tutulmaya çalışılan kinin çözülüverme safhasıdır yaşadığımız. İstanbul, Ankara, Adana, Antalya başta olmak üzere Çanakkale ve diğer illerde yaşanan etnik bazlı ayaklanma vakaları çok tehlikelidir. 7-8 Eylülde ve devam eden günlerde, 6-7 Eylül’e, yani 60 sene önceye dönmüş olduk. Linç kültürü aynı, tarihten ders almamak her zaman baki...  Kan siyaseti güdenlerin, 400 milletvekili için yüzü kızarmadan halkı tehdit edenlerin amacı tam da buydu! Oysaki tepkimiz PKK'ya ve onu himaye edenlere karşı olmalı. 90’larda yürütülen her Kürt PKK’lıdır algı operasyonuna yeniden kanmamamız, aynı gaflete yeniden düşmememiz gereklidir. PKK’nın Kürt vatandaşlarımızı temsiliyet oranı gayet düşüktür. Her Kürt PKK'lı değildir. Yaşanan gerginlikten karlı çıkanlar bellidir. Yugoslavya olmak üzereyiz. Eğer sokaklarda yaşanan gerginlik birden bire iç savaş ateşine dönerse PKK’nın 36 senede başaramadığını iki ayda biz ellerine vermiş olacağız. Dikkat! Anahtar kelime “itidal”...
      ÜLGÜR GÖKHAN’A YAPILAN SALDIRI
            Belediye Başkanımız Ülgür Gökhan’a Çanakkale Havalimanında yapılan linç girişimini esefle kınıyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP’nin ileri gelenleri bizi 7 Haziran’dan bu yana kaos ve şiddetle açıkça tehdit ederken AKP’ye ses çıkarmayıp faturayı Ülgür Gökhan’a kesmek büyük bir gaflettir.
      400 MİLLETVEKİLİ KAOSUDUR ÇIKAN!
Cumhurbaşkanı Erdoğan; 400 Milletvekili verin, bu iş “huzur içinde” çözülsün! ( Toplu açılış adı altındaki mitinglerde, 7 Haziran’dan önce)
Erdoğan’ın danışmanı Burhan Kuzu; Evet, seçim bitti. Millet kararını verdi. Ya istikrar ya kaos dedim; “Millet kaosu seçti”. Hayırlı olsun! ( 8 Haziran)
Sağlık Eski Bakanı Müezzinoğlu; Cumhurbaşkanı yerine Başkan seçmiş olsa idik Türkiye bugünkü kaosu yaşayacak mıydı? Yaşamayacaktı… ( İlk şehitlerimiz gelmeye başlar başlamaz, Temmuz ayında)
Cumhurbaşkanı Erdoğan; Eğer 400 milletvekilini alabilecek veya bir anayasa inşa edebilecek sayıyı bir siyasi parti yakalamış olsaydı durum bugün çok farklı olurdu. ( 6 Eylül, Dağlıca saldırısının hemen ardından) 

Bu tehditlerin üzerine başka söze gerek var mı? Yaşanan “beni başkan yapmadınız” kaosudur! 

                                                                                                                   Gündem Gazetesi 11.09.2015

4 Eylül 2015 Cuma

GÜZELYALI GENÇLİK KAMPI REZALETİ



         Güzelyalı Gençlik Kampı eskiden beri Güzelyalı’nın neşesi idi. Farklı illerden gelen ve –tek tük olsa da- yurt dışından gelen öğrenciler burada kalır, sabah spor faaliyetleri, yüzme ve dans gibi etkinliklerde bulunur akşamları ise gitar çalar, skeçler sergilerler, eğlenirlerdi. Bu eğlenceli akşam etkinliklerine Güzelyalı sakinleri de iştirak eder, yaz geceleri neşeyle geçerdi.
            AKP iktidarı bir süre sonra bu kamplara da el attı. Gençlik kamplarını haremlik selamlık bir düzende farklı dönemlere ayırdı. Bir dönem kızlar, bir dönem de erkekler kampa ayrı ayrı gelmeye başladılar. Bu sapık ve sapkın kafa, kızla erkeğin yan yana olmasından “ahlaksızlık” doğurmaktan başka meziyeti olmayan çürümüş zihniyet, Gençlik Kamplarındaki neşeli ve eğlenceli günleri de bitirmiş oldu.
            Ancak son iki senedir bu kampa gelen öğrencilerin çehreleri de değişti. Belli bir cenahtan veya cemaatten öğrencilerin özellikle seçildiği gözle görülüyor. Kampa gelen erkek öğrencilerin giyim tarzları, kız öğrenciler içerisinden bir tek başı açık kızın bulunmaması Gençlik ve Spor Bakanlığının Gençlik Kamplarını “İslam Yaz Kamplarına” çevirdiğini açıkça ortaya koyuyor.
            Geçtiğimiz iki yazdır bu öğrencilerin aktiviteleri de IŞİD kamplarındakinden farksız değerli okurlar. Geçen yaz neredeyse tamamı beyaz kıyafetler ve türban içerisinde bir bölük kızın “Allah-u Ekber” nidaları ile sabah sporu yaptığına şahit olmuştum. Kamp haremlik selamlık ayrılmadan önce şarkılar ve marşlar eşliğinde yapılan sabah sporları yerini “Allah-u Ekber” ve “Ya Allah Bismillah” höykürmelerine bırakmıştı.
            Bu yaz da bu bağırış çağırışlar sabah sporlarında devam etti. Ancak  geçtiğimiz Çarşamba gecesi Gençlik Kampından yükselen “Allah-u Ekber” nidaları ve İslami marşlar bölgede oturan mahalle sakinlerini tedirgin etti. Yaşananlar karşısında hızını alamayan bazı mahalleliler Gençlik Kampına olan bitene bakmaya gitti. Ben de kampta neler yaşandığını görmek ve araştırmak üzere kampa gittim ve gördüklerim karşısında hayretlere düştüm.
            Onlarca öğrenci, sıcak havaya rağmen, kampın lokaline doldurulmuş bir nevi toplantı icra ediliyor. Başlarındaki bir kişi İslam Marşları söylüyor, öğrenciler de hep bir ağızdan tekrarlıyor. Sonra “Teeekbiiiir” diye bir ses geliyor, ardından da hep bir ağızdan höykürülüyor.
            Kampın girişindeki bir görevli ( özel güvenlik) bu öğrencilerin nereden geldiklerini, başlarında kimin olduğunu, hepsinin aynı okuldan veya aynı İslamcı cemaatten/örgütten olup olmadığı şeklindeki soruları yanıtlamıyor; ukala ve sert davranışlar ile beni oradan uzaklaştırmaya çabalıyor. Hemen ardından kampa gelen Jandarma İslamcı Terör Kamplarını andıran bu hadiseye müdahale ediyor.
            Öğrencilerin nereden geldiği açıklanmasa da dört adet İstanbul plakalı otobüs kampın otoparkında bulunuyor.
            Çanakkale Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürü’ne soruyorum;
Çanakkale Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğünün yaşanan bu rezaletten haberi var mı? Gençlik Kampları “İslam Yaz Kamplarına” mı dönüştürüldü? Yoksa Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlükleri İslamcı Kampları himaye etmek gibi bir misyon mu üstlendi?
Kampta yapılan bu tarz toplantılar belli bir yönetmelik uyarınca derlenen bilgilerle mi yapılıyor? Yoksa gelişi güzel bir “beyin yıkama” girişimi mi?
Kampa getirilen ve beyni yıkanmaya çalışılan öğrenciler belli bir okula veya belli bir cemaate/ İslamcı gruba mı mensuplar?
Öğrencilerin başlarında bulunan kişiler Milli Eğitime bağlı öğretmenler mi yoksa tecrübeli beyin yıkayıcı kimseler mi?
Gençlik Kamplarının amacı gençlerin verimli bir yaz geçirmesi misyonu ile mi varlar yoksa Siyasal İslamcı bir ideoloji ile beyin yıkamak için mi?
                                                                                                                  Gündem Gazetesi 04.09.2015

21 Ağustos 2015 Cuma

TÜRKİYE’DE NELER OLUYOR?



             Türkiye’de iç savaş kıvılcımları var kimse farkında değil. Açılım sürecinde kentlere valilerini atayan, yargı sistemini ve vergi dairelerini kurup polis teşkilatlarını, askerlik şubelerini açan ve kendi kendilerini yönetme hevesine giren teröristler artık ilçe ve köyleri işgal girişimlerine bulunuyorlar.
            “Önceki gün PKK kontrolündeki Silvan’da devlet yeniden kontrolü sağladı” diye geçti haber ajansları. Ne acıdır ki bu haber bana bir an için Suriye veya Libya’da yaşıyormuşum gibi hissettirdi. Durum sadece Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde böyle değil, Diyarbakır’ın Lice ilçesi, Şırnak’ın Cizre ve Silopi ilçeleri, Hakkari’nin Şemdinli ve Yüksekova’sı da aynı durumda. Sözcü Gazetesi’nden Saygı Öztürk “Buralarda terör örgütü bir hayli etkili, daha fazlasını yazamıyorum, durumu anlayın işte” diye yazdı. Eh anlayın işte, yazamasak da durum belli.
            Sadece Güneydoğu değil, Batı’da da çatışmalar var. Ancak haberlerde yer almıyor. Sadece ben, son iki haftada iki kez yarım saat ila yirmi dakika arasında değişen otomatik silahlı çatışma sesleri duydum evimin yakınlarında. Tüm komşularım korktuklarını söylüyorlar ancak durumla ilgili ne yetkili biri açıklama yapıyor ne de olay haberlerde yer alıyor. Yetkililerden bir açıklama olmadığı için elbette bunun bir terör eylemi olduğunu söyleyemeyiz ancak askeri bir yerleşke tarafından gece 02.30 sularında cereyan eden bu hadiseler şayet terör eylemleri ise ve bu gizleniyorsa diğer Batı illerimizin köy ve ilçelerinde de aynı durumun söz konusu olup gizlendiğini tahmin edebiliriz.
            Suriye iç savaşından kaçan bir hanım, bir televizyon kanalına iç savaşın ilk günlerini şu ifadelerle anlatıyor; ülkede her şey normaldi. Aklımıza yarın iç savaş çıkacağı ve ülkenin paramparça olacağı nereden gelebilirdi ki? Haberlerde birkaç çetenin birkaç köy ve ilçede “kontrolü ele geçirdiğini” duyuyorduk. Arada bize yakın yerlerden silahlı çatışma sesleri geliyordu ama önemsemiyorduk. Daha sonra ülke birkaç ay içinde cehenneme döndü…
            Yani aslında Türkiye’de durum vahim, iyi şeyler olmuyor!
                                                                                                                 Gündem Gazetesi 21.08.2015

20 Ağustos 2015 Perşembe

HÜKÜMETİ KURMA GÖREVİ



            Başbakan Davutoğlu geçtiğimiz Salı günü hükümet kurma görevini Cumhurbaşkanına  iade etti. Bugünden itibaren hükümet kurulması için öngörülen 45 günlük yasal sürenin dolmasına üç gün kalmış oluyor. Bu durumda hükümet kurma görevinin CHP’den Kemal Kılıçdaroğlu’na verilmesi gerekiyor. Ancak görülen o ki Erdoğan 7 Haziran gecesi seçim sonuçlarının netleştiği saatlerde erken seçim kararı aldı. Koalisyon görüşmeleri sürerken dahi Erdoğan’ın danışmanlarının kanal kanal gezip “koalisyon kötülüklerini” ve “koalisyon alerjilerini” anlatmaları Saray’ın hiçbir şekilde “AKP’nin tek başına iktidarda olmadığı bir ihtimali”  uygulamaya koymayacağını; Sağlık Bakanının “Başkanlık sistemi olsaydı, terör olmayacaktı” gibi derininde tehdit yatan ve kaos sorumluluğunu üstlenen açıklaması “ülkenin tek başına iktidar hırsından ötürü” kaosa itildiğinin ve malum zatın partisinin tek başına iktidara sahip olması için gözünü son derece kararttığının habercisi.
            Bu durumda 3 gün dahi kalmış olsa, hükümeti kurma görevinin CHP’ye verilmesi gerekiyor ancak CHP ile koalisyon görüşmeleri sürecinde zaten AKP heyetinin CHP’yi de, kamuoyunu da sandıkta koalisyon hükümetine oy veren seçmeni de oyaladığı aşikar iken, koalisyon kurulmaması için türlü çirkinlikler sergilenmişken CHP’ye hükümeti kurması için görev verilmeyeceği çok açık. Zaten mevcut aritmetik içerisinde CHP’nin koalisyon hükümeti veya seçim hükümeti kurması pek mümkün değil ancak “yönetim şeklinin değiştiğini” deklare eden Erdoğan’ın tavrı bu noktada “kırıntısı kalan demokrasiye tamam mı devam mı” niteliğinde bir sembolik karar olacak.
                                               YSK’NIN İLKE KARARI
            Geçtiğimiz Salı günü Yüksek Seçim Kurulu (YSK) bir ilke karara imza atarak erken seçim kararının verilmesinden sonraki 90 günlük yasal süreyi daha erkene çekmek yönünde bir adım attı. Yani Cumhurbaşkanının erken seçim kararından sonraki 90 günlük yasal süre daha da erkene çekilerek Kasım sonunda yapılması planlanan erken seçim daha önceye alınabilecek.
            Bu karar AKP’yi ziyadesiyle zor bir duruma sokacak gibi gözüküyor. Zira, geride bıraktığımız terör ve kaos dolu süreçten güçlenerek çıkma hesapları yapan AKP’nin kamuoyu yoklamalarına göre oy oranı %35. Bu oranı toparlamak adına vakte ihtiyaçları var. Bir günün dahi önemi olduğu seçim yarışında bakalım AKP bu karara nasıl tepki gösterecek?
                                                                                                                 Gündem Gazetesi 20.08.2015

18 Ağustos 2015 Salı

KARŞI DEVRİM ATEŞİ



           “Demokrasi benim için bir tramvaydır, istediğim durakta inerim” demişti. Nitekim inme vakti geldi ve Türkiye’nin yönetim sisteminin değiştiğini ilan ederek geçtiğimiz cumartesi günü darbe ilanını yaptı.
            Senelerdir AKP’nin sivil darbesi hakkında yazıp duruyorduk. Birilerini uyarmaya çalışıyorduk. Bir şekilde bazı sol güruh dahi gaflete düştü. AKP darbecileri yargılıyor diye sevinç çığlıkları atıyorlardı. Yaşananın bir kumpas olduğunu dile getirdiğimizde biz de darbeci oluyorduk. Dinlemediler. El ele verip Türk Ordusunu bertaraf ettiler. Sonuçta yargı “Ergenekon” diye bir örgüt olmadığına hükmedince hepsi sessizliğe büründü.
            Türkiye demokratikleşiyor, türban üniversitede serbest diye zafer çığlıkları attılar. Uyardık. Ufacık çocukların kafasına türban tutsaklığını geçirdiklerinde ne yapacaksınız diyince statükocu elitistler olduk. Nitekim türban 8 yaşındaki çocukların dahi kafasına geçirilince sus pus oldular. Türbana, mollalara, cemaatlere serbesti gelirken demokrasi çığlığı atanlar bu ülkenin Alevi vatandaşları “mundar” ilan edilirken, Musevi vatandaşları “Yahudi dölü” olurken, eşcinsel bireylerine ölüm fermanları çıkarılıp iktidarca lut kavminin evlatları olarak hedef gösterilirken türban özgürlükçüleri yine sus pus oldular. Mini etekli kızlar, başı açık hanımlar, kızlı erkekli evde oturan insanlar hedef gösterilirken demokrasi çığlıkları atanların sesi kısıktı.
            Çözüm süreci için de demokrasi havarisi kesilmişlerdi. Uyarmıştık, bu kirli ve kanlı bir ortaklıktır diye. Terörle değil, bölgesel halkla müzakere edilmeli, terörün kucağındaki halk da terörden kurtarılmalı diyorduk. Anında ulusalcı ve faşist damgasını yiyorduk. Bugün oy ve paylaşım kavgasına girdiler, kanın nasıl gövdeyi götürdüğüne şahit olduk. Demokrasi havarilerinin de nasıl sus pus olduğuna…
            Dün Ergenekon ile yargı ele geçirilip tüm yargı sistemi kadrolaşırken demokrasi çığlıkları atanlar bugün karşı devrimin ilanına bir tek savcının dahi soruşturma açmamasına şaşırıyor olmalılar. Dün türban için sözde demokrasi havarisi kesilenler bugün Alevilerin katli vaciptir politikasına, mini etekli kadınların hedef gösterilmesine, eşcinsellerin ölüm fermanına ağzını poyraza açıp bakıyor olmalılar. Çözüm süreci için bizleri faşist olarak yaftalayanlar gerçek faşist karşısında titriyor olmalılar.
            İşte demokrasi tramvayından istediği durakta indi. Bizi 1930’larda yönetseydi birer kalıp sabun olacağımız bu yönetim, tek parti diktasını 2015’te kurmaya yeltendi. Bakalım 2015 model diktatörlükte ne kadar ileri gidebilecek? 
                                                                                                                 Gündem Gazetesi 18.08.2015

17 Ağustos 2015 Pazartesi

ERDOĞAN DARBESİNİ İLAN ETTİ



Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçtiğimiz Cuma günü Rize’de sivil AKP darbesini ilan etti. Kürsüdeki ses tonu, tavırları ve söyledikleri 12 Eylül 1980 günü TRT’ye çıkan Kenan Evren’i anımsattı herkese. Kendisinin Anayasal sınırlara girmesi tartışmaları üzerine “İster kabul edilesin, ister kabul edilmesin Türkiye’nin yönetim şekli bu anlamda değişmiştir. Şimdi yapılması gereken bu fiili durumun hukuki çerçevesinin yeni bir Anayasa ile netleşmesidir, kesinleşmesidir” dedi.
Bu açıklama, açık bir darbe ilanıdır. Erdoğan “ben darbe yaptım, isteseniz de istemeseniz de bana meşruiyetimi vereceksini” demektedir. Bu açıklama tek adam iktidarının, tek parti diktasının ilanı, parlamenter sistemin sona erdiğinin habercisidir. Bu açıklama“bin Gezi” gücünde bir bombadır.
            Erdoğan açıkça darbeci generaller gibi ülkeyi tehdit etmektedir. Bu açıklama bize koalisyon görüşmelerinin başarısızlığa uğramasının sebebini anlatmakta, geçtiğimiz aylardaki yazılarımda Türkiye’nin içinde bulunduğu kaos ve terör ortamının sorumlusu hakkındaki kanılarımı doğrulamaktadır.
            Erdoğan’ın Anayasayı ihlal ettiğinin itirafı, rejime tehditler savuran bu açıklama üzerine “Cumhuriyetin Savcıları” nerededir merak konusu ancak halk “görevinin başındadır” kimse bunu unutmasın!
           
ÇANAKKALE 52. TROYA FESTİVALİ
            Geçtiğimiz hafta düzenlenen Çanakkale 52. Troya Festivali, Çanakkalelilere çok güzel bir hafta yaşattı. Türkiye’nin kurşun gibi ağır politik atmosferi içinde Çanakkale Belediyesinin ev sahipliği yaptığı festival geçtiğimiz hafta boyunca Çanakkalelilere rahat bir nefes aldırdı.
            Goran Bregovic ve Buika gibi dünyaca ünlü yıldızların katılımıyla gerçekleştirilen 52. Troya Festivali sanatçıların müthiş performanslarıyla renklendi. Sumru Yavrucuk’un başrolünü üstlendiği Shirley adlı tiyatro oyunu harikaydı. Bu muhteşem ve vizyon sahibi festival için Belediye Başkanımız Ülgür Gökhan başta olmak üzere Troya Festivalinin organizasyonunu yürüten, vizyon sahibi Belediye Başkan Yardımcımız Rebiye Ünüvar’a ve tüm festival komitesine sonsuz teşekkürler. 
                                                                                                                  Gündem Gazetesi 17.08.2015

14 Ağustos 2015 Cuma

180 DERECE SİYASETİ



Erdoğan’ın siyasi hareketi Adalet ve Kalkınma Partisinin hiçbir tutarlılığı olmadığı, günü kurtarma siyaseti yaptıkları ve gittikçe battıkları aşikar. Bir söyledikleri saatler sonra bile 180 derece tersine dönebiliyor. Artık bu kirlenmiş siyasi hareket sadece kendi ömrünü uzatmak için döndükçe dönüyor. Bunun gerek dünya tarihinde gerek de bizim siyasi tarihimizde benzer birçok örneği mevcut. Hepsinin sonu da hazin…
            Bakalım dün kol kola girdikleri cemaatin savcısı, bugün paralelci ilan edilip ülkeden kaçan Zekeriya Öz için kim neler demiş;
            Recep Tayyip Erdoğan; Temiz Eller operasyonu yapanlara saygı duyun/ Ben Ergenekon’un savcısıyım.
            Bülent Arınç; Allah bu savcıdan razı olsun. Artık korkmuyoruz.
            Hüseyin Çelik; Savcı herkesi soruşturur, boşuna mı hukuk okudu?
            Şamil Tayyar; Savcı Öz kahramandır. Tarihi bir misyon üstlendi.
            Rasim Ozan  Kütahyalı; Savcı Öz’ün bu ülkede heykeli dikilecektir.
            Abdülkadir Selvi; Zekeriya Öz darbecileri kulağından tutup yargının karşısına çıkardı.

            Bugün geldikleri nokta;
            Recep Tayyip Erdoğan “Bu acımasız kararları verenler şimdi bakıyorsunuz Ermenistan’a kaçıyorlar. Er ya da geç yaka paça Türkiye’ye getirilecekler” diyor. Daha önceki demeçlerinden birinde de savcılığını üstlendiği Ergenekon davası için “yanıltıldım” diyor. Bülent Arınç hükümet sözcüsü olarak milli birliği tehdit eden paralel yapı hakkında konuşurken Savcı Öz’ü işaret ediyor. Bir dönem televizyon televizyon dolaşıp elindeki bin sayfalık yazılı metin ile “Ergenekon uzmanı” olduğunu iddia eden ve yargı böyle bir örgüt olmadığına hükmetmesine rağmen kamuoyu önüne yüzü kızarmadan çıkabilen AKP’nin milletvekili Şamil Tayyar paralel yapıyla mücadelenin en önde bayrak taşıyanı olmuş, kraldan çok kralcı haliyle “paralel savcıları” eleştirmekte. Ulusal Kanala dahi çıkarak geçmiş yıllarının günahını çıkaran fanatik AKP’li Rasim Ozan Kütahyalı’nın demeçleri malumunuz. İktidarın kalemşörü Abdülkadir Selvi ise AKP’yi düzlüğe çıkarmak için AKP’nin çekim kuvvetiyle döndükçe dönüyor.
            Bu tutarsızlıkla nereye kadar?           
                                                                                                                   Gündem Gazetesi 14.08.2015

13 Ağustos 2015 Perşembe

NASIL BİRLEŞEBİLİRİZ Kİ



           İçinde bulunduğumuz hafta başından itibaren gerek İstanbul’da gerek de Güneydoğu başta olmak üzere Türkiye’nin merkezlerinde art arda terör saldırıları düzenlendi. Olaylarda 4 sivil vatandaş yaşamını yitirdi, 6 şehidimiz var ve 12 kişi de yaralandı. Geçtiğimiz 2 ayın terör bilançosuna bakarsak durum daha da vahim.
Hatırlarsanız Fransa’da Charlie Hebdo dergisine IŞİD militanlarınca terörist saldırı düzenlendiğinde bütün Fransa tek yürek olmuştu. Her ideolojiden insan aynı kalabalığa karışmış, ülkenin cumhurbaşkanı halkının arasında inebilmiş ve tüm ülke terörü lanetleyebilmişti. Türkiye ise dramatik olarak artan terör eylemleriyle karşı karşıyayken iktidar partisinden hamasi ve tansiyon yükseltici açıklamalardan öte milli birlik ve toplum bilinci sağlayıcı hiçbir hamle yok!
            Türkiye niçin teröre karşı sağcısı, solcusu, akplisi birleşemiyor?
Son dönemde terör bizzat iktidarca siyasallaştırıldı.  Çözüm süreci adı altında terörist başı Abdullah Öcalan’a barış güvercini misyonu yüklendi, teröriste ve terörizme göz yummak iktidarın politikası haline geldi. Geçtiğimiz sene Cizre’deki “işgal” denemeleri, 6-7 Ekimdeki iç savaş provası, Güneydoğu’daki sokak ayaklanmaları ve bunlara göz yummak birer politika haline gelmişti. Geçtiğimiz haftalarda bunlara müsamaha gösterildiği ve bu yönde politika izlendiği HDP’yi kötülemeye çalışırken Bülent Arınç’ın ağzından da kaçıverdi. Terörist başının ve PKK yuvası Kandil Dağının muhatap alındığı bu süreçte PKK’ya ve Kandil’e meşru bir politik zemin hazırlanmış oldu. Teröristle müzakere ettikten sonra çözüm süreci yanlılarına, kendini solcu PKK’yı ise gerilla zanneden sahte aydınlara ve iktidarın neden olduğu bu maskaralığın destekçilerine ne yapsanız “terörle mücadeleyi” anlatamazsınız.
            İktidarın muhaliflerine bir baskı mekanizması olarak kullandığı, Suriye’deki kirli savaşın içinde birebir olduğu kristalize olan, müsteşarının “iki bomba attırırım” diyaloglarının tapelerle ortaya çıktığı ve Reyhanlı ve Suruç saldırıları gibi terör saldırılarını önceden “ne hikmetse” haber alamayan istihbarat teşkilatına güven sıfır. Askerinin en donanımlı komutanlarının ordudan tasfiye edildiği, ordunun moralinin Ergenekon ve Balyoz kumpasları ile bertaraf edildiği sürecin ardından siyasal iktidara duyulan kızgınlıkla, yargının ve mülki idarenin elinin teröre karşı elinin kolunun bağlanmasıyla devlet kurumlarının tamamına düşen güven ile halkın teröre karşı kenetlenmesi ne mümkün?
            Terörizmin ideoloji olarak siyasallaştığı günümüz Türkiye’sinde ne farklı ideolojilerden insanlar terörizme karşı kenetlenip kitlesel bir tepki oluşturulabilir ne de devlete ve kurumlarına olan güvenin yerlerde sürünmesiyle bu halk milli birlik oluşturabilir. 
                                                                                                                  Gündem Gazetesi 13.08.2015

12 Ağustos 2015 Çarşamba

DAVUTOĞLU-KILIÇDAROĞLU GÖRÜŞMESİ



            Geçtiğimiz pazartesi gecesi AKP Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ile CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu arasında yapılan koalisyon görüşmesi her iki tarafın da renk vermemeyi seçtiği basın açıklamaları ile duyuruldu.
            Görüşmelerin olumlu veya olumsuz geçmesinden ziyade CHP sözcüsü Haluk Koç da Turizm bakanı Ömer Çelik de açıklamalarında topu taca attı, koalisyonun kurulup kurulmayacağı ile ilgili net bir açıklama yapmadı.  Ancak tarafların açıklamalarına bakacak olursak iki tarafın da “Türkiye’nin iki zıt partisinin bir orta yol arayışında bulunmasının dahi kazanım olduğu” vurgusu yaptığı net bir biçimde ortaya çıkıyor. Mevcut parlamentoda yer alan partilere ve tavırlarına bakacak olursak AKP’nin de CHP’nin de eli taşın altına koymak konusunda bir mutabakata vardığı ve görüşmelerden koalisyon çıkmaması ihtimaline karşılık MHP ile HDP’nin seçmen tabanına olası bir erken seçim ihtimalinde gönderme yaptıklarını söyleyebiliriz.  
            Öte yandan CHP sözcüsü Haluk Koç’un gerek genel başkanların toplantısının ardından üstüne basa basa ifade ettiği gerek de Ankara kulislerinde sıkça konuşulan “Erdoğan’ın erken seçimden yana taraf olduğu, Davutoğlu’nun ise koalisyondan yana olduğu” haberleri dahilinde Davutoğlu ile Erdoğan arasında net bir çatlak olduğu biliniyor. Hatta, Erdoğan’ın Davutoğlu’nun üzerini çizerek yerine Mehmet Ali Şahin’i düşündüğü dahi konuşuluyor. Bu çerçevede önümüzdeki Perşembe veya Cuma günü yapılacak ikinci Davutoğlu-Kılıçdaroğlu görüşmesinin sonucu aşağı yukarı kestirmek mümkün.   
                                                                                                                  Gündem Gazetesi 12.08.2015