“Kızlı-Erkekli
Evleri Bırak Cemaat Yurtlarına Bak” yazı dizisinin bu bölümünde cemaat
yurtlarında kalmış öğrenciler, yurtlar ve hizmet evlerindeki sohbetlerde
cumhuriyet ve laikliğe karşı yapılan konuşmaları, yurtlar ve hizmet evlerinin
finansmanlarını, öğrencilerin yaşadığı kişilik bunalımlarını ve ideolojik
değişimlerini, ilkokul ve lise çağındaki gençlerin bu ağın içine nasıl
çekildiklerini gazeteci yazar Ulaş Pehlivan’a anlatıyor… Örümcek ağı gibi yuvalanmış
cemaat kurumlarının içyapısı sizi derinden sarsacak. İşte o çarpıcı röportaj;
“Kızlı-Erkekli Evleri Bırak Cemaat Yurtlarına Bak –I” yazısını okumak için; http://ulaspehlivan.blogspot.com/2013/12/kizli-erkekli-evleri-birak-cemaat.html
-Peki bu evlerden
Cumhuriyete ve laikliğe karşı konuşmalar da yapılıyor mu?
E.B; Ben direkt olarak
Cumhuriyet rejimine karşı konuşmalar yapıldığına veya laikliğin kötülendiğine
şahit olmadım. Ancak, bu sohbetlerde Fetullah Gülen’in videolarını izliyor ve
onun üzerine konuşmalar yapılıyordu. İslamiyete uygun hareketler, yaşam vb.
konular üzerine yapılan konuşmalardı bunlar. Haliyle yapılan konuşmalarda ismen
bir saldırı olmasa da söylenenler oraya varıyordu. Atatürk’ün, Cumhuriyetin
veya Laikliğin adı kullanılmadan o düşünceler empoze ediliyordu.
-Hizmet Evlerine
sürekli büyük miktarlarda erzak vb. yardımı yapıldığından söz ettiniz. Bunların
nerelerden tedarik edildiğine ya da finansmanına dair bir bilginiz var mı?
E.B; Cemaatin içinde inanılmaz
bir birlik ve beraberlik var. Birbirlerine o derece yardım ediyor ve
birbirlerini öyle kolluyorlar ki aklınız hayaliniz şaşar… Hizmet evine gittiğim
zaman oraya yapılan erzak yardımını gördüm ve gözlerime inanamadım! Ben eve
ziyarete gittiğim zaman alışverişten yeni gelinmişti ve dolap ağzına kadar
taşıyordu. Erzakı getiren bir kişi gördüm, takım elbiseli bir beydi. Bu
kişilere “esnaf ağabeyler” adı veriliyor. Getirdikleri şeylerin ise haddi
hesabı yok; salamından, çeşit çeşit peynirine, içeceğine, makarnasına,
bulguruna, yağına, tuzuna kadar her şey evlere getiriliyor. İnanılmaz derecede
fazla ve hepsi “esnaf ağabeyler” tarafından tedarik ediliyor. O yiyeceklerin
büyük kısmı da atılıp israf oluyor…
-Sizi yurtlardan
hizmet evlerine nasıl çekiyorlar? Yurtlar ve “hizmet evleri” arasındaki
farkları anlatır mısınız?
E.B; Hizmet evleri İslamiyete ve
ibadete daha yatkın olduğu için empoze edilmeye çalışılıyor yurtlarda…
Yurtlarda “Hizmet Evlerinin” iyi yanları üzerine sürekli vurgu yapıyorlar.
Yurtlardaki “sohbetler” sırasında o evlere götürerek öğrencileri o evlere
ısındırmaya çalışıyorlar. Daha hoşgörülü ve daha sevecen yaklaşıp öğrencilerin
o evlere karşı sempatisini kazanmaya çalışıyorlar. “Öğrencileri hizmet evlerine
alıştıralım, beyinlerini yıkayalım ve hizmet evlerine gönderelim, yıl sonunda
nasılsa gidecekleri yer orası” şeklinde bakıyorlar öğrencilere. Zaten yıl sonu
geldiğinde “bu yurtta kalamazsın, seni hizmet evlerine göndereceğiz” şeklinde
bir uygulama söz konusu.
-İkinci sene yurtta
tekrar kalamıyor musunuz? Hizmet evlerine geçmek zorunlu mu?
E.B; Evet, eğer o yapılanmaya
bağlı kalmayı seçerseniz, ki dediğim gibi çoğu öğrenci oraya maddi
imkansızlıklardan dolayı yani mecburiyetten gitmek zorunda kalıyor, ikinci sene
yurdun ardından hizmet evlerine geçmek zorundasınız…
-Kısaca yurtları,
daha radikal ve baskı altına alındığınız Hizmet Evlerine geçişiniz için bir
basamak olarak mı kullanıyorlar?
E.B; Evet, kesinlikle…
-Bu Hizmet Evleri
belli ki yurt vasfına sahip olmayan yerler ancak buna rağmen öğrencilere
barınma sağlıyorlar? Bu barınma karşılığında hizmet evlerinde de öğrencilerden
para alıyorlar mı?
E.B; Evet, öğrencilerden para
alıyorlar ancak çok cüzi miktarlarda para alıyorlar.
|
Fotoğraf röportajı veren kişinin kaldığı yurda ait değildir. Canlandırma amaçlıdır. |
-Öyleyse hizmet
evlerine “ruhsatsız” yurtlar diyebilir miyiz?
E.B; Evet denilebilir. Çünkü
yurtta kalmaktan farklı bir şey yapılmıyor ki o evlerde. O evlerin de kuralları
var, hem de daha katı kurallar bunlar… Öğrencilerden barınma için para da
alınıyor. Yani bir yurttan farksız ve resmi bir vasfı, ruhsatı, hiçbir şeyi
yok!
-Hizmet evlerinin bir üst kademesi yapılanmalar var mı?
E.B; Bilmiyorum.
Ancak daha geniş, daha kapsamlı yurtlar var. Bu yurtlar da “merkez” olarak
görülüyor.
-Yurtlara ve Hizmet
Evlerine karşı bakışınızı onlara belli ettikten sonra size karşı tavırları ne
oldu? Üzerinizde ekstra bir baskı kurdular mı?
E.B; Üzerime daha çok gelmeye
başladılar. Beni daha çok hizmet evlerine göndermeye çalıştılar. Daha çok
sohbetlere katılmaya zorladılar. Hatta benim gibi başlarda karşı çıkan bir
arkadaşım daha vardı. Onu ve beni sürekli gezmelere götürüyorlar, sürekli
sıkıştırıp hizmet evleri hakkında düşündüklerimizi soruyorlardı. Hatta bir gün
beni ve o arkadaşımı kaldığım yurdun müdürü ve müdür yardımcısı bir restorana
götürdü. Deniz kenarında bir yerdi. Restorana girdiğimde ise gözlerime
inanamadım, böyle bir lüks ve böyle bir ihtişam olamaz! Ancak etrafta türbanlı
hanımlar, sakallı erkekler… Restoran yine cemaatin restoranıydı. Birbirlerini
de tanıdıkları için bize çok güzel bir masa hazırlandı. Yemek sırasında İslami sohbetler
ve hizmet evlerini öven konuşmalar devam etti. Namaz vakti geldiğinde ise
restoranın mescit bölümüne götürüldük ve namaz kıldık. Sonra aynı sohbetlere
devam ettik. Yemeğin ardından arabaya bindik ve yolda giderken bize ilk
sordukları “ee hizmet evleri hakkında artık ne düşünüyorsunuz?” oldu.
-Yemek sırasında sizi
namaza götürdüklerini söylediniz. Peki o namaza kalkmasaydınız ne olurdu? Bir zorlama
altında mıydınız?
E.B; Yani, kalkmama gibi bir
lüksünüz yok zaten. Öyle bir şey hissediyorsunuz ki, onlarla namaz kılmayı
reddetmek aklınızdan bile geçmez. Zaten ben o yurttaki psikolojik baskıyla
kendimi beş vakit namaz kılarken buldum ki ben o güne kadar sadece yeri geldiği
zaman, içinden geldiği zaman bu ibadeti yapan biriydim. Öğrenciler üzerinde çok
ciddi bir “eşbaskı” kuruluyor. O psikolojiye girdikten sonra namazı veya
onların dayattıkları bir ibadeti reddetmeniz mümkün değil…
-Yurtlarda da hizmet
evlerindeki gibi sohbetler yapılıyor muydu? Bu sohbetlerin içeriği nedir?
E.B; Yurtlardaki sohbetler
hizmet evlerindeki gibi olmuyordu. Daha çok tanışmaya, öğrencilerin
kaynaşmasına ve bizleri hizmet evlerine alıştırmaya yönelik sohbetlerdi. Bazen
cemaatten tanınmış kişiler de gelirdi ve onlarla sohbetler yapılırdı. Bazen de
her odanın “belletmen abisi” odaya gelir ve öğrencilere Fetullah Gülenin
videolarını açardı. O video üzerinden de İslami sohbetler edilirdi. Hizmet
evlerine göre dozu çok düşük yani yurtlardaki sohbetlerin
-Yurtlarda ve hizmet
evlerinde size uygulanan psikolojik baskı ve psikolojik şiddetin üzerinizde ne
gibi etkileri oldu?
E.B; Ben çok kötü hissetmeye başladım
belli bir süre sonra. Yurtta zaten birçok kişinin gözlerinin feri sönüyor kısa
süre sonra… Beş vakit namaz kılmak zorundasınız, bir yandan diğer dini
baskılar, öbür taraftan derslerin, ödevlerin var. Saat yediden sonra yurttan
dışarıya da çıkamıyorsun. Sosyal hayatın sıfır. Yurtta müzik yok, internet yok,
radyo yok, televizyonda sadece cemaatin malum kanalı var ve bilgisayar tamamen
yasak! Yurttaki diğer arkadaşlarla ara sıra konuşup ev bakıyoruz ancak onlar da
bir süre sonra o masrafı kaldıramayacakları için onların tarafını seçtiler. Ben
iyice dayanamaz hale geldim. Bir süre sonra gidişata bakıyorsun ve “burada
hiçbir şekilde çıkışım yok, galiba sonum hizmet evleri olacak” diyorsun kendi
kendine. Sinir, stres bir yandan, baskı bir yandan… En sonunda o yurtta
kalırken bende ritim bozukluğu başladı. Psikolojik baskıya dayanamayarak üç
dört kez bayılma olayı yaşadım ve hastaneye kaldırıldım. Böyle bir rahatsızlığa
yakalandım ve hala devam ediyor.
-Bu yurtlarda ve
hizmet evleri yapılanmalarında küçük çocuklara ve ergenlik çağındaki gençlere
“özel ders” adı altında toplantılar düzenleniyor, genç beyinler yıkanıyor. Bu
herkesçe bilinen bir gerçek. Siz bu yapılanmanın içinde bulunurken böyle bir
durumla karşılaştınız mı?
|
Fotoğraf röoportajı veren kişinin kaldığı yurda ait değildir. Canlandırma amaçlıdır. |
E.B; Ben hizmet evlerine
gittiğim zamanlarda böyle bir şeyin gerçekten varlığından haberdar oldum. O
evde kalan bir arkadaşıma çaktırmadan sormaya çalıştım, “bu çocuklar ne yapıyor
evde? Ne gibi dersler veriyorsunuz onlara” şeklinde. Arkadaşım okulda
gördükleri derslere yardımcı olması için Türkçe, fen, matematik, İngilizce gibi
dersleri gösterdiklerini söyledi. Ancak “abiler” eşliğinde din ve kuran
dersleri bu çocuklara daha fazla gösteriliyormuş. Hatta karton bir set gördüm,
üzerine bir şeyler çizilmiş, birkaç taş konmuş. Monopoli gibi, kızma birader
gibi bir masa oyunu hazırlanmış. Oyunun bir soru listesi var, çocuklar soruları
bildikçe kare kare ilerliyorlar. Ancak soruları elime alıp baktığımda gözlerime
inanamadım. Öğrencilerin kafalarının dağılması için oynattıkları oyundaki
sorularım hepsi dinle ilgili sorular. Peygamber efendimizin annesini adı nedir,
babasının adı nedir, İstanbul kaç yılında fethedilmiştir, bedir ve uhud
savaşları gibi sorular vardı. Düşünün bunu oynattıkları çocuklar daha 10-12
yaşlarında… Daha o yaşta çocukları içlerine alıp beyinlerini yıkıyorlar!
-Bu yurtlarda
ekonomik mecburiyetler sonucu kalmanız gerektiğini söylediniz. Onlarla aynı
ideolojiyi paylaşmamanıza rağmen, bu yurttan ayrılırken sizin hayat
görüşünüzde, ideolojinizde veya dine bakış açınızda değişiklikler oldu mu?
E.B; O yurtta kaldığınız süre
içersinde bazı şeyler ister istemez size empoze edilmiş oluyor. O kadar
psikolojik şiddetin ardından birçok şeyi benimsemiş oluyorsunuz. Hayata ister
istemez onların perspektifinden bakmaya başlıyorsunuz. En kötüsü de bunun
farkında olmuyorsunuz. Hatta bir gün annemle telefonda konuşurken annem
kulaklarına inanamadı. Ben normal konuştuğumu zannediyordum ancak annem “orada
sana neler öğretiyorlar, nasıl konuşuyorsun” oğlum diye ağlamaya başladı. Size
empoze edilenleri normalleştirmişsiniz ve farkında değilsiniz. Kaldı ki o
yurtta en çok direnç gösteren kişi de bendim. Orada hayat görüşünüzün, ideolojinizin,
dine bakışınızın değişip onlar gibi olmamasına imkan yok!
-Son olarak eklemek
istedikleriniz neler?
E.B; Kendi içlerinde inanılmaz
bir dayanışma var. İnanılmaz birlik ve beraberlik var. Ben İstanbul’a gelip o
yurda girdiğimde beni götürdükleri, gezdirdikleri yerleri görünce dedim ki
“galiba İstanbul’un” tamamı böyle… Çünkü gittiğimiz yerler de hep cemaate ait.
Onların restoranları, onların pastaneleri, onların çay bahçeleri, onların
havuzları…. Kendi cumhuriyetlerini kurmuşlar ve hep birbirlerine destek,
dayanak oluyorlar. Sadece kendilerine ait olan işletmeleri tercih ediyorlar.
Bunun yanı sıra bize izlettikleri Fetullah Gülen videolarında ve hizmet
evlerindeki sohbetlerde üniversiteler hakkında da konuşmalar geçiyordu. Sürekli
“şu an 1 tane üniversitemiz var, çok yakında 15’i bulacak” diyorlardı. Ha bire
üniversite kurma peşindeler ve her geçen gün bu yapılanmayı bu cemaat ağını
daha yaygın hale getirmeyi hedefliyorlar. Bunun için e çok sistemli
çalışıyorlar.
Not; Yazı dizisi yaklaşık bir ay önce hazırlanmış olup, gazetenin baskıya
sokmayı reddetmesi üzerine sadece internetten yayınlanabilmiştir.