27 Ağustos 2014 Çarşamba

TÜRKİYE-KÜRDİSTAN(!) KARDEŞLİĞİ HAYIRLI OLSUN




Türkiye'ye teşekkür eden peşmerge         
            Geçtiğimiz salı akşamı Ortadoğu’daki gelişmeleri takip etmek üzere internette bölgesel gazetelerin sitelerinde dolaşırken gözüme çok çarpıcı bir haber ilişti. Bu haber hiçbir Türk Haber ajansında dolayısıyla hiçbir Türk gazete ve televizyonunda yer almıyor. İsrail’in önde gelen gazetelerinden Yedioth Ahronot’un internet sitesi Ynet’te gözüme çarpan bu haber geçtiğimiz cumartesi günü Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetiminin “Bağımsız Kürdistan” için yaptıkları festivali konu alıyor. Irak Kürt Bölgesinin Duhok kentinde yapılan ve kent sakinleri ile yöneticilerinin katıldığı ifade edilen Bağımsız Kürdistan Festivalinde kameralara çok çarpıcı görüntüler yansıdı! Irak Bölgesel Kürt Yönetimi askeri kanadı Peşmerge, yapılan festivalde ellerinde Bağımsız Kürdistan İdeali için kendilerine destek veren ülkelerin bayraklarını taşıdılar. Peşmerge, resimde de görmüş olduğunuz üzere en başta Türkiye Cumhuriyetinin bayrağını taşıyor! Kadraja sığdığı kadarıyla Türk Bayrağının yanı sıra İsrail, Avrupa Birliği, Güney Kore, Fransa bayrakları da Peşmerge tarafından taşınan bayraklardan... Festivalde Kürt askerlerin taşıdığı “Bağımsız Kürdistan İdeali” için destek veren ülkelerin bayraklarının en başında Türkiye Cumhuriyetinin bayrağının olması çok düşündürücü. Üstelik resme dikkatli bakarsanız, Peşmergenin arkasında sözde Kürdistan haritası var ve bu harita malum olduğu üzere Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ni de kapsıyor.
            Türk kamuoyunda yayınlamaya utandıkları, bizlerden sakladıkları bu tablonun mimarı bugün Cumhurbaşkanlığı görevine başlayan Recep Tayyip Erdoğan ve yine bugün Başbakanlık görevine başlayan dışişleri eski bakanı Ahmet Davutoğlu’dur. Yani AKP’nin ta kendisidir. Bu tablo AKP’nin dış politika rezaletinin tezahürüdür. Bu resim, Kürdistan’ın Türkiye’nin de katkılarıyla kurulacağının ilanıdır. Aslında sadece bu habere bakmaya da gerek yok! Geçtiğimiz Haziran ayında AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik Financial Times gazetesine skandal açıklamalarda bulunmuş ve “Irak bölünürse ki bu kaçınılmaz görünüyor, Kürdistan bizim kardeşimizdir. Onların adı Kürdistan ve bu böyle kabul edilmeli” şeklinde yine Türk kamuoyundan saklanan bir demeç vermişti. Buna benzer sözleri yine AKP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Arınç da Kuzey Irak’ta bir radyoda sarf etmişti. AKP bunu yaparken sadece Kuzey Irak’taki bir Kürdistan’a yeşil ışık yakmış gibi bir imaj çizse de kendileri de bölge dinamiklerini gayet iyi bildikleri gibi kurulacak bir Kürt devletinin sınırlarının Kuzey Irakla sınırlı kalmayacağını da gayet iyi bilmektedirler. Türkiye’de devam eden açılım-saçılım sürecinin bir Kürt açılımı olmaktan öte bir PKK açılımına dönüşmesi ve AKP’nin Başkanlık-Federasyon ideali peşinde koşması her şeyi netleştirir nitelikte. Üstelik Duhok’daki bu festival rezaleti bizlere, Türkiye’ye Bağımsız Kürdistan için verdiği destekten ötürü teşekkür edilirken arkada Türkiye’den toprak koparılmış bir haritanın bulunması AKP’nin bilip de bilmiyor gibi yaptığı bölünme sürecini kristalize etmekte!
            Geçtiğimiz sene yine AKP, Kuzey Irak Petrollerinin Bağdat Merkezi Yönetimin onayı olmaksızın Türkiye üzerinden İsrail’e akıtılması girişiminde rol oynadı. Kürdistan Bölgesel Kürt Yönetimi ile merkezi yönetimin onayı olmaksızın bir dizi anlaşmaya imza attı. Bu,  Bağımsız Kürdistan’ı fiilen tanımaktır değerli okurlar! Ynet’in Duroh’daki “Bağımsız Kürdistan Festivalini” konu alan haberinde bu konuya da değiniliyor ve İsrail Başbakanı Benyamin Netenyahu’nun şu sözlerine yer veriliyor “Bizler Kürdistan’ın bağımsızlık ülküsü için verilen uluslarası mücadeleyi desteklemeli ve güç katmalıyız” ve yine Benyamin Netenyahu’nun Reuters haber ajansına birkaç gün önce verdiği Kürdistan Petrolünü taşıyan ilk geminin İsrail’e ulaştığını ifade ettiği demecine yer veriyor. Ynet’in haberinde petrolün İsrail’e nasıl ulaştığı yazmasa da rotası şu Kuzey Irak’tan Türkiye’ye, oradan İskenderun limanına ve ardından İsrail’e… Haberde aynı zamanda Türk Bayrağı ve İsrail Bayrağının nasıl olup da yan yana geldiği sorgulanıyor ve durum şu sözlerle açıklanıyor; Sürpriz bir şekilde Peşmergeler İsrail Bayrağı ve Türk Bayrağını yan yana taşıdılar. Peki, bu nasıl gerçekleşti? Eşine az rastlanabilecek bu durumun sebebi İsrail ile birlikte Türkiye’nin de Irak Kürtlerini bağımsızlıkları için desteklemesi… “Peşmerge kuvvetleri İsrail Bayrağını gururla taşıdılar” ifadelerinin de yer aldığı Ynet’in haberi diğer yandan da Ortadoğu politikalarında AKP hükümetinin ne denli tutarsızlıklar içinde olduğunu üstü kapalı bir şekilde ifade ediyor.
            Değerli okurlar, bugün AKP hükümeti Türkiye’yi ayakta uyutmaktadır. Ortadoğu politikaları ile ülkenin itibarını yerle bir eden, tüm stratejik çıkarlarımızı kendi menfaatları veya aldıkları emirler doğrultusunda hiçe sayan AKP, Türkiye’yi soktuğu Ortadoğu batağında parçalamak üzere. Tablo gayet net! Şeffaf demokrasiden çok uzak yönetilen açılım-saçılım süreci bizleri neler olup bittiği hakkında kör ve sağır bırakmış durumda, Kuzey Irak’taki gelişmelere bakıldığında ise orada bir Kürdistan kurulmak üzere. Bakın bu uğurda gördüğünüz gibi haberler saklanıyor, durum gizleniyor. Hiç şehit verilmiyor, terör bitti türküsüyle bizleri uyutup atılan geri dönülmez adımlarla binlerce şehidin kemikleri sızlatılıyor. Öte yandan İsrail ile yapılan gizli işbirliği bu kadar ortada iken körüklenen kuru İsrail karşıtlığı ve zihin bombardımanı tablonun bir kısmını dahi olsa görmemizi engelliyor. Nazi İktidarından çok şey öğrenen AKP görünen o ki Hitlerin Propaganda Bakanı Goebbels’ın taktiğini uyguluyor; Eğer bir yalanı yeterince uzun, yeterince gürültülü ve yeterince sık söylerseniz insanlar inanır. İnsanları bir yalana inandırmanın sırrı, yalanı sürekli tekrar etmektir…

( Kaynak; http://www.ynet.co.il/articles/0,7340,L-4563725,00.html       Yukarıdaki yazıda sözü edilen Ynet’e ait haberin tam metin İbranice dilinden Türkçe’ye çevirisini, merak eden okurlarımıza yukarıda yazan şahsımın mail adresine mail attıkları takdirde hemen ulaştırmış olacağım.)

                                                                                                                    
Gündem Gazetesi 28.08.2014

21 Ağustos 2014 Perşembe

SEÇİMİN ARDINDAN -3



                                                      ÇATI ADAY HEZMETİ VE CHP
Geride bıraktığımız cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hiç şüphesiz ki asıl tartışılması gereken konu CHP ve MHP’nin çatı aday olarak belirlediği Ekmeleddin İhsanoğlu’nun elde ettiği başarısızlıktır. Aslında daha ilk günden Ekmeleddin İhsanoğlu’nun CHP ve MHP tabanlarınca benimsenmeyeceği ve bu iki partinin seçmeninin heyecan ile Ekmeleddin İhsanoğlu için başarılı bir çalışma yürütmeyeceği açıktı.
            Atatürkçü ve laik olmayan İhsanoğlu sürekli “evrensel değerlere” inandığına vurgu yapsa da kazıdıkça evrensel değerleri de kendine göre yorumladığını ve birçok kesime ya da evrensel değere kendince bir kulp bulduğunu seçime giden süreçte gördük. CHP ve MHP’nin, ağrılıklı olarak da CHP’nin ne parti programıyla ne ideolojisiyle ne de felsefesiyle alakası olmayan bu ismin Cumhurbaşkanı adayı olarak ortaya atılması abes ve kuşku verici… Bu şartlar altında sonuç sürpriz olmadı. İhsanoğlu isminin muhafazakar oyları alamayacağı belliydi, hatta “Seçime Doğru” yazı dizisinde Türkiye’deki muhafazakar kesimin kendilerini temsil eden siyaside görmek istediklerini ve beklentilerini yazmıştım. Ve yine aynı yazıda İhsanoğlu’nun muhafazakar oyları alabilmeyi bırakın çatı partilerinin seçmen tabanından da oy alamayacağını ifade etmiştim. Nitekim de öyle oldu, sonuç çatı partilerden kaçan 5 milyon seçmen!
Asıl soru ise cumhuriyet kazanımlarını bir bir yitirdiğimiz bu süreçte özellikle CHP gibi kendisine 90 yıllık dev çınar diyen, siyaset sahnesinde Atatürk ilkelerinin, devrimlerinin, cumhuriyet felsefesinin yegane savunucusu olarak kalmış bir partinin, eksen kayması yaşayan ve gün geçtikçe İslamlaşan Türkiye’ye cumhurbaşkanı adayı olarak gösterebileceği Laik, Atatürkçü, demokrat bir isim yok muydu? Muhafazakar oylara talip olmak adına %1 için %10 kaybetmek hangi akla hizmettir değerli okurlar? Emine Ülker Tarhan’ın da dediği gibi “Erdoğan bu seçimi kaybetseydi bile muhalefet kendisi gibi bir aday gösterdiği için aslında seçimin gerçek kazananı olacaktı” ifadesi çok doğru! Üstelik sadece cumhurbaşkanlığı adayı olarak Ekmeleddin İhsanoğlu’nun  gösterilmesinin yanı sıra Kılıçdaroğlu’nun ve CHP yönetiminin seçimin ardından takındığı tavrın Erdoğan üslubuyla birebir örtüşmesi çok kaygı vericidir!
            Seçmenin haklı olarak böyle bir isme oy vermeyip sandığa gitmemesinin seçimin kaybedilmesindeki tek sebep olarak görülmesi ve genel merkez tarafından seçmenin suçlanması CHP’nin sosyal demokrat kimliği ile örtüşmemektedir. Seçime gitmeyerek aday gösterilen ismi boykot etmek bir siyasi duruştur. Dünyada hiçbir demokraside hiçbir parti tarafından seçim başarısızlığından seçmen sorumlu tutulmaz! Özellikle de sosyal demokrat partilerde bu asla yapılmaz. Başarısızlığın sebebi araştırılır, aynı hata tekrarlanmaz. Kılıçdaroğlu seçmenin bu tepkisinin sebebini iyi bilmektedir ve bu başarısızlığın tek sebebi kendisi ve ekibidir. İstifa mekanizmasının çalışmaması ve koltuğu kaybetmemek için başarısızlıktan kasıtlı olarak seçmen sorumlu tutulmaktadır. Oysaki Kılıçdaroğlu CHP’nin başına geldiğinde koltuk sevdasında olmayan, parti içi demokrasiye önem veren bir imaj çizmekteydi, bu imajı yerle bir oldu. Gün geçtikçe üslubu sertleşiyor, Erdoğanlaşıyor! Kılıçdaroğlu ilk samimiyet sınavını Cumhurbaşkanı adayının belirlendiği süreçte kaybetti. Parti içi demokrasiyi hiçe saydı, kimseye ama kimseye danışmadan bir ılımlı İslamcıyı aday olarak kabul etti.
            Ekmeleddin başarısızlığının ardından Kılıçdaroğlu’nun kendisini istifaya davet eden milletvekillerine karşı takındığı tavır ise hayret verici. Kılıçdaroğlu’nun bu milletvekilleri hakkında sarf ettiği “ asıl hatayı onları siyasete sokarak ben etmişim” sözleri parti içinde hiçbir aykırı sese tahammül olmadığını ve o bilindik koltuk sevdasının ağır bastığını göstermektedir. Ayrıca yine “muhalif milletvekillerinin” sadece istifa çağrısında bulundukları için disipline sevk edileceklerinin konuşulması dahi CHP için dehşet vericidir.
            Kılıçdaroğlu’nun “alın size kurultay” tavrıyla kurultaya giderek tekrar genel başkanlığa aday olacak olması düştüğü koltuk sevdasının siyasi onurunun önüne geçtiğini göstermektedir. Kılıçdaroğlu’nun yaptığı Erdoğan’ın kurnazlığı, Erdoğan’ın tek adamlığıdır. Kurultay delegelerinin çoğunu kendi atayıp da 2015 genel seçimlerinde “milletvekilliği” uman isimlerin imzasının arkasında saklanıp kendi başarısızlığını tekrar genel başkan seçilerek aklamak derdinde olan Kılıçdaroğlu çürümüş, demokrasiyle uzaktan yakından alakası olmayan particilik anlayışını desteklemektedir.
            12 yıllık AKP iktidarı süresince kendini demokrasinin, çok sesliliğin, ifade özgürlüğünün savunucusu gibi gösterip AKP ile mücadele eder imaj çizen CHP’nin öncelikle bunu parti içinde tesis etmesi gerekmektedir. Kılıçdaroğlu’na istifa çağrısında bulunan milletvekillerinin seslerinin kısılması, AKP’nin yıllardır muhaliflerine uyguladığı baskının birebir aynısıdır. Başarıları kendine mal edip, başarısızlıkları başka odaklara yıkmak AKP zihniyetidir. Kılıçdaroğlu’nun atadığı delegelere güvenip kurultaya gitmesi Mart 2014 yerel seçimlerini yolsuzlukları aklamak için kullanan AKP’nin yaptığıyla aynıdır!
            Bakın bugün cumhuriyeti ve değerlerini kaybediyoruz. Hem de Türkiye bunu CHP’nin de desteğiyle kaybediyor! İran’ın 6 sene önce yaşadığı Ahmedinejat mı Musavi mi, radikal islam mı ılımlı islam mı sorusunu oyladığı seçimin birebir aynısını geride bıraktık. Eksenimiz kaydı gitti. Demokrasimiz yitmek üzere! Muhalefetin kendi içindeki gelişmelerine baktığımızda da Erdoğan’ın galip geldiğini, tek adamlığın kazandığını görüyoruz.
            On ay sonra genel seçimler var. Daha önce de öngördüğüm gibi AKP yeni Türkiyesini, yani yeni anayasa ve başkanlık sistemini bu seçim sonrasına erteledi. Eğer CHP ivedilikle yönetimini değiştirmez, geride bıraktığımız seçimden ve daha önceki genel seçimlerden ders almayarak Fetullahçı ve sağcı isimleri milletvekili listelerine koyup sosyal demokrat isimleri liste dışı bırakırsa, parti içindeki tek adamlığı ve anti demokratik parti yapılanmasını değiştirmezse seçimde yine büyük bir yenilgi alacaktır. Üstelik bu yenilgi sadece CHP’nin değil, rejimin ve Türkiye’nin yenilgisi olacaktır!
                                                                                                                   Gündem Gazetesi 19.080.2014

17 Ağustos 2014 Pazar

SEÇİMİN ARDINDAN -2

                                                    RECEP TAYYİP ERDOĞAN


            Çankaya yarışında galip pek de sürpriz olmayan bir biçimde Recep Tayyip Erdoğan oldu. Sürpriz olmayan diyorum çünkü muhalefetin güçsüzlüğü, Türk siyasetinde yarattığı boşluk senelerden beri Erdoğan’ın lehine işliyor. Ana muhalefet çatı aday gafleti ile Erdoğan’ın taklidi bir ismi seçime aday olarak gösterdi. Ne kadar iyi bir akademisyen olduğunun önemi yoktu, çünkü seçmen bu ismi tanımıyordu. Üstelik hem CHP’nin hem de MHP’nin ne seçmen tabanı ile yıldızı barışabilecek bir isimdi ne de partilerin programları, ideolojileri ve felsefeleri ile uyuşan bir isimdi. Seçim kampanyası boyunca doğru dürüst bir miting dahi yapılamadı. İsminin açıklandığı ilk günden bu yana ne parti tabanlarınca benimsendi ne de daha geniş kitlelere açılacağı hayali gerçekleşti. CHP ve MHP seçmenini birleştirebilen bir isim olmadı. Daha önce bir araya gelmemiş, Türk siyasi tarihi boyunca karşı saflarda yer almış seçmen, seçim kampanyası boyunca da bir araya gelmedi. Cılız, heyecansız, hareketsiz ve başarısız bir kampanya yürütüldü Ekmeleddin İhsanoğlu için. Demirtaş ise bilindik Kürt siyasetinin kalıpları dışına çıkarak daha kitlesel ve kucaklayıcı tavır sergilese de bu seçim için yeterli olmayacağı belliydi. Demirtaş’ınki çok yeni bir çizgiydi ve geçmişteki siyasi duruşuna karşı gelişen önyargıların kırılması için henüz çok erkendi. Bu tablo içinde her ne kadar gırtlağa kadar yolsuzluğa batmış olsa da Soma faciasının vebalini boynunda taşıyor olsa da Geziyle birlikte bir diktatör olduğu tescillenmiş olsa da ve sadece geçtiğimiz altı ayda bunlardan çok daha fazla skandala imza atmış olsa da Erdoğan Çankaya ipini göğüsledi.
            Türkiye’de yıllardır oluşmuş “Erdoğan çok güçlü bir lider” algısı ne kadar doğrudur peki? Erdoğan güç mü kaybediyor? Bana göre cevabı evet! Çok güçlü olduğu söylenen Erdoğan bu seçimle birlikte ciddi bir kan kaybetmiştir. Karşısında iki güçsüz isim ile seçime yarışına girdi. Üç adaya yapılan toplam 65 milyon Türk liralık bağışın 55 milyonunu tek başına topladı. Üstelik antidemokratik ve etik kurallarına uymayan bir biçimde devlet imkanlarını da kampanyası için kullandı. Diğer adaylarla kıyaslanmayacak derece büyük ve iyi hazırlanmış bir kampanya yürüttü. Reklamlar ve afişler harika idi. Peki sonuç? Oyların sadece %51’ini aldı ve Çankaya’ya kıl payı oturdu. Oylarını sadece bir milyon arttırabildi ki dünkü yazıda da bahsettiğim gibi iller bazında verileri incelediğimizde bu 1 milyonluk seçmenin Ekmeleddin İhsanoğlu’na tepki olarak MHP’den kaçan oylar olduğu anlaşılıyor. Yani bunca çaba, bu kadar sağlam ve iyi hazırlanmış kampanyaya rağmen ve muhalefetin bu denli güçsüz ve desteksiz girdiği bir seçimde Erdoğan kıl payı köşke çıkabildi. Yani, muhalefet yanlış adayla seçime girmeseydi ve bu yüzden seçim boykota uğramasaydı ve 1 milyon MHP seçmeninin oyu yine de AKP’ye kaçsaydı Erdoğan ancak ve ancak oyunu yarım puan arttırmış olacaktı ve %45’de kalacaktı. Bu bir başarı değildir. Erdoğan seçimin kazananı gibi görünüp Çankaya’ya çıksa da bu oy oranı ile başarı elde edememiştir.
            Seçim kampanyasını başkanlık sistemi ideali üzerine oturtan ve yaptığı konuşmalar ile bu niyetini gizlemeden seçim yarışını sürdürse de bu oy oranı ile Erdoğan için başkanlık sistemi şimdilik bir hayal. On ay sonra genel seçimler var. Erdoğan yeni Türkiye dediği başkanlık sistemi ve akabinde gelecek federal Türkiye modeli için yapacağı anayasa değişikliğini genel seçim sonrasına ertelemiş görünüyor. Ancak Cumhurbaşkanlığı seçiminde aldığı oylara bakarsak ve genel seçimde de sadece bu kadar başarılı olursa yeni anayasa yapmak bugünden AKP için uzak bir ihtimal gibi görünüyor. On ay sonraki genel seçimlerde muhalefetin izleyeceği yol ise çok önemli. CHP ve MHP bu kez de yanlış adaylar ve strateji ile ilerlerse Erdoğan’a başkanlık sistemini altın tepsi içinde sunmuş olurlar. Kılıçdaroğlu’nun kendini istifaya davet eden Emine Ülker Tarhan, Muharrem İnce, Birgün Ayman Güler gibi isimlere karşı aldığı tavır ve üslubu genel seçimler için umudumu kırsa da Kılıçdaroğlu’nun CHP seçmeni arasında büyük popülariteye sahip bu isimleri bir sonraki seçimlerde aday göstermeme gafletine düşmeyeceğini umuyorum. Eğer ki muhalefet cumhurbaşkanlığı seçiminden ders çıkarmış ve kendine çekidüzen vermiş bir halde genel seçimlere girerse Erdoğan için gücün elinden kayıp gittiği süreç başlamış olacaktır.
            Erdoğan için başkanlık sistemi hayal olarak görünse de partili cumhurbaşkanlığı AKP için şimdilik izlenecek yol gibi. Seçime Doğru yazı dizisinde de bahsettiğim gibi son dönemde AKP içinde yaşanan depremler ve buna bağlı olası bir çözünmenin önlenmesi için partili cumhurbaşkanlığı AKP için olmazsa olmaz. Tek adam Erdoğan’ın partiyi dağılmaktan kurtarması için sürekli partiye karışması, çekidüzen vermesi gerek. Tayyip Erdoğan bunu ama legal ama illegal bir şekilde yapacak. Erdoğan’ın bu konuda öyle gözü kararmış görünüyor ki, YSK kendisini resmen seçilmiş cumhurbaşkanı olarak ilan etmesine rağmen halen Başbakanlıktan istifa etmedi. Yani şu an resmen seçilmiş bir cumhurbaşkanı mecliste başbakanlık görevini sürdürüyor! Bu çok tehlikeli ve ciddi bir anayasa ihlalidir. Bu şekilde Türkiye’de fiili olarak partili cumhurbaşkanlığı başlamıştır. Bundan daha da vahimi Erdoğan’ın köşke istifa etmeden çıkması ve başbakanı bizzat kendi ataması gibi bir planı olduğu Ankara kulislerinde konuşulan bir konu. Hukuk devleti ölmüş olsa da kırıntılarının halen mevcut olduğu Türkiye’de bu derece ciddi bir anayasa ihlali yapılır mı bilinmez, ancak eğer bu tarz bir manevra yapılırsa Türkiye’deki diktatörlük resmiyet kazanmış olacak!

Pazartesi günü cumhurbaşkanlığı seçiminde çatı partilerinin yaşadığı hezimet, nedenleri ve sonuçları, muhalefetin bundan sonra hangi yolu izleyeceği Seçimin Ardından yazı dizisiyle Ulaş Pehlivan’ın kaleminden Gündem Gazetesin’de…
                                                                                                                  Gündem Gazetesi 15.08.2014
                                                                                                          

14 Ağustos 2014 Perşembe

SEÇİMİN ARDINDAN -1

GENEL ANALİZ



            Türkiye, tarihinde ilk kez cumhurbaşkanının halk tarafından oylandığı bir seçimi geride bıraktı. Seçim ikinci tura kalmadan Recep Tayyip Erdoğan %51’lik oy oranı ile Çankaya’ya çıktı.
            Seçim sonuçları genel anlamda sürpriz yaratmasa da detaylı bir biçimde incelendiğinde siyasi partiler bazında önümüzdeki politik süreci şekillendirecek mesajlar içermekte, siyasi partilerin çıkarması gereken ciddi dersler olduğunu gözler önüne sermektedir.
            Seçime katılım oranına baktığımızda oranın çok düşük olduğunu görüyoruz. Mart 2014 yerel seçimlerinde katılım oranı %89 iken Cumhurbaşkanlığı seçiminde katılım oranı %73’e kadar düşmüş yani Mart 2014 yerel seçimlerinde 52 milyon seçmenin 46 milyonu
sandık başına giderken bu rakam Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde 6 milyon birden düşerek 40 milyonda kalmıştır. Bu düşüşün sebebi hiç kuşkusuz ki seçmen tabanlarının adaylarını boykot ederek sandığa gitmediği CHP-MHP’dir. Çatı aday olarak ortaya sürülen Ekmeleddin İhsanoğlu özellikle CHP tabanından büyük tepki topladı. MHP tabanında da bir kesimin tepkisini çeken İhsanoğlu sonuç olarak vaat edildiğinin aksine muhafazakar oyları alabilmek bir kenara dursun çatının seçmen tabanının oylarını dahi alamadı. Mart 2014 yerel seçimlerine baktığımızda “çatı partilerinin” 20 milyonun üzerinde oya ulaştığını gözlemlerken bu rakam Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 15 milyona kadar düşmüş. Yani çatı aday, çatı partilerin seçmen tabanlarınca ciddi bir boykota uğramış. Bu boykotu İhsanoğlu’nun ismi açıklandığı ilk günden bu yana parti içinde tartışmalara neden olan CHP’nin seçmen tabanının yaptığı çok açık. İller bazında bakıldığında seçime katılım oranlarının CHP’nin güçlü olduğu illerde düşük olduğunu görüyoruz zaten. MHP seçmeninin Ekmeleddin İhsanoğlu ismine tepkisi ise CHP’nin seçmen tabanınınkinden biraz daha farklı olmuş. Yine iller bazında baktığımızda MHP’nin güçlü olduğu illerde AKP’nin desteklediği aday Tayyip Erdoğan’ın oylarında ( seçmen sayısı olarak) bariz bir artış, çatı aday Ekmeleddin İhsanoğlu’nun oylarında ise Mart 2014 yerel seçimine göre yine seçmen sayısı bazında bariz bir düşüş söz konusu. Bu da bize MHP seçmeninin oylarının bir kısmının partilerinin belirlediği adaya tepki olarak Recep Tayyip Erdoğan’a kaydığını gösteriyor.
            Çatı adayı destekleyen CHP ve MHP için şüphesiz ki cumhurbaşkanlığı seçimi sonuçları tam bir fiyasko, hatta felaket! Her iki parti de gelen uyarılara ve tepkilere kulaklarını tıkayarak İhsanoğlu isminde direttiler. Seçmen tabanlarını yeterince tanımıyormuşçasına ve aynı zamanda Türkiye’deki toplum dinamiklerini ve muhafazakar kesimlerin odaklarını yeterince bilmiyormuş gibi kof bir umutla Cumhurbaşkanlığına aday gösterilen Ekmeleddin İhsanoğlu ismi muhalefeti sürpriz olmayan bir biçimde yerle bir etti. Bu durumun yegane sorumlusu CHP ve MHP yönetimleridir. Seçmenin en demokratik tepkisi olan, bir siyasi duruş ve “tercih” niteliği taşıyan İhsanoğlu boykotunun, özellikle “demokrasinin gerçek savunucusu” olarak siyaset sahnesinde yer aldığını iddia eden CHP tarafından eleştirilere maruz kalması ve başarısızlığın sebebi olarak lanse edilmeye çalışılması en az İhsanoğlu isminin Cumhurbaşkanlığı seçiminde desteklenmesi kadar çelişkili bir durumdur!
            Adalet ve Kalkınma Partisinin adayı Recep Tayyip Erdoğan ise geride bıraktığımız Cumhurbaşkanlığı seçiminde ciddi bir oy artışı göstermiş değil. Oy oranı %51’e ulaşıp ilk turda Çankaya ipini göğüslenmiş olsa da seçmen sayısı olarak baktığımızda Erdoğan oylarını sadece 1 milyon olarak arttırmış olarak görünüyor. Ancak Erdoğan’a gelen bu 1 milyon kadar oyun ise iller bazında bakıldığında İhsanoğlu ismine tepki olarak MHP’den kaçan oylar olduğu anlaşılyor. Seçim yarışında adaylara yapılan toplamda 65 milyon TL’lik bağışın 55 milyon lirasını alan ve diğer adaylarla kıyas götürmeyecek bir kampanya yürüten, ciddi reklam ve afişler hazırlanan Erdoğan, üstelik devlet imkanlarını da demokratik olmayan bir biçimde seçim çalışmalarında kullanmış olmasına rağmen, yani diğer adaylara göre kampanyasını 10-0 önde yürütmesine rağmen ciddi bir başarı elde edememiş durumda. Cumhurbaşkanlığı koltuğuna ucu ucuna oturmuş vaziyette. Seçim kampanyası süresince insanları partili cumhurbaşkanlığına ve hatta başkanlık sistemine hazırlayan ve kampanyasını bu ideal üzerine oturtan, söylemleri ve tavırları ile de bunu empoze eden Erdoğan için görülen o ki Başkanlık sistemi istediği kadar hızlı gelemeyecek. En azından Başkanlık sistemi, yani yeni anayasa için on ay sonraki genel seçimler beklenecek.
            Geride bıraktığımız Cumhurbaşkanlığı seçiminde en büyük sürprizi Selahattin Demirtaş yaptı. Mart 2014 yerel seçimlerinde yaklaşık bir buçuk milyon oy bandından kalan HDP, cumhurbaşkanlığı seçiminde oylarını %50’nin üzerinde arttırdı ve neredeyse 4 milyon seçmen tarafından “tercih” dendi. Üstelik Demirtaş sadece HDP’nin güçlü olduğu Güneydoğu’dan değil aynı zamanda batıdaki kentlerden de ciddi oy aldı. Kampanya süresince Demirtaş’ın takındığı toplumun her kesimini kucaklayan ve kapsayıcı söylemler içeren tavrı, özlenilen ciddi muhalefeti Erdoğan’a karşı yüklenmeleri ile insanlara hissettirmesi, empati gösteren, adil ve kutuplaşmaya net tavır alan söylemleri ile bu başarıya imza attı. Demirtaş Kürt hareketinin bir politikacısı olmaktan ziyade söylemlerini ve tavırlarını yine özünü unutmadan değiştirerek HDP’yi bir kitle partisi haline getirdi diyebiliriz. CHP’nin yanlış adayları ile soldaki boşluk Demirtaş’ın işine biraz yaşamış da olsa Demirtaş bu seçimden galip çıkmıştır. HDP’nin bu çizgide gitmesi halinde önümüzdeki yıllarda kitlesel bir sol parti olarak HDP’yi mecliste ciddi bir oy oranı ile muhalefet olarak göreceğimize kuşku yoktur.

Yarın, Tayyip Erdoğan’ın köşke çıkmasının sonuçları, bizi bekleyen siyasi süreç, partili cumhurbaşkanlığı ve başkanlık sistemi, Erdoğan’dan sonra Adalet ve Kalkınma Partisi’nin analizi “Seçiminin Ardından” yazısı dizisiyle Ulaş Pehlivan’ın kaleminden Gündem Gazetesi’nde…
                                                                                                                  Gündem Gazetesi 14.08.2014

1 Ağustos 2014 Cuma

SEÇİME DOĞRU-3



                                                         EKMELEDDİN İHSANOĞLU
            Hiç şüphesiz ki cumhurbaşkanı adayları içinden seçmeni için en sürpriz olan aday CHP ve MHP’nin çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu oldu. MHP için İhsanoğlu’nun aday gösterilmesi partinin ideolojisi, programı ve daha birçok perspektiften sorun yaratacak cinsten değil. Ancak, İhsanoğlu’nun adaylığı CHP seçmeninde şok etkisi yarattı kuşkusuz. CHP 15 yılı aşkın süredir ciddi hatalar içinde olmakla birlikte, bugünlerde Atatürk cumhuriyetinin yegane temsilcisi olarak kaldığı siyaset sahnesinde büyük hatalarını sürdürüyor. Türkiye, 12 yıllık AKP iktidarının Cumhuriyet rejiminin altını oyma, Atatürk cumhuriyetinin temellerini sarsma ülküsü ile izlediği politikalar ile ciddi bir eksen kayması yaşarken CHP İhsanoğlu’nun adaylığı ile buna son noktayı koydu, AKP’nin rejim değiştirme hamlelerine tüy dikti.
            Kuşkusuz ki Ekmeleddin İhsanoğlu laik ve Atatürkçü bir kimliğe sahip değil. Yani kafası ılımlı islam kafası… Kendisine sorulan “Atatürkçü müsünüz?” ve “laik misiniz” sorularını “ben evrensel değerlere inanan ve onların peşinden koşan biriyim” şeklinde savuşturuyor! Bu sözlerinden Ekmel Efendi’nin Atatürk ilkeleri ve laik cumhuriyetin evrensel temellere dayanmadığına inandığı yani Atatürk’ü diktatör olarak zihniyetine yerleştirdiği ve son 12 yıldır Türk halkına değiştirilmiş tarih ile empoze edilen Türk inkılabının evrensel olmadığı, daha ziyade statükocu bir yapıya sahip olduğu algısına sahip. Muhafazakar bir kafada, ne Atatürk cumhuriyetinin yanında ne de Türk devrimlerinin… Üstelik Ekmel Efendi kendini evrensel değerlerin takipçisi olarak takdim ederken birçok evrensel değeri de kendine göre modifiye etmiş durumda. Örneğin, geçen yıl El Cezire’ye verdiği bir mülakatta kendisine yöneltilen “eşcinsel hakları” ile ilgili bir soruya, “eşcinsellerin ayrı bir grup olduğunu ve bu konuda çekinceleri bulunduğunu” ifade etti. Temel İnsan Hakları çerçevesinde görülen “eşcinsel haklarına” inanmadığını belirten Ekmel Bey, muhabirin “aynı gezegenden gelmiyor muyuz, eşcinseller insan değil mi” şeklindeki sorusunu da kaçamak cevaplarla geçirdi. Kendisi istediği gruba haklarını teslim etme, aklına yatan grupları “evrensel değerler” çerçevesinde değerlendirmekte ancak bazı grupları da insandan bile saymamakta… Bakınca çok tanıdık değil mi? Ilımlı İslam kafası, hatta Erdoğan kafası… Bu tutumun “demokrasi” adı altında türbana her alanda serbesti getirilirken diğer yaşam tarzlarına fütursuzca müdahale eden AKP zihniyetinden farkı yoktur.
            Adaylığının açıklandığı ilk günlerde CHP tabanında büyük bir tepkiye sebep olan Ekmeleddin İhsanoğlu, daha sonra CHP tabanına yayılan “Tayyip Erdoğan’dan iyidir, AKP’yi devirmek için başka şans yok” algısıyla seçmene ısındırıldı. Evet, Ekmeleddin İhsanoğlu bir İslamofaşist diktatör olan Erdoğan’ın yanında biraz daha ılımlı gözükebilir ancak hayat görüşleri, dünyaya bakış açıları sadece 1 derece değişik. Neredeyse birbirlerinden farkları yok. Oysaki kendine dev çınar diyen, 90 yıllık geçmişe sahip olan bir parti bugün Atatürk Cumhuriyetinin yegane temsilcisi olarak siyaset sahnesindeyken kendi içinden Atatürk ilke ve inkılaplarının izinden giden bir aday bulup da çıkartamadı mı? Oyların bölünmemesi uğruna bunu yapmak evla mı? Ben her zaman dönemin şartlarının iyi tahlil edilip pragmatik politik birlikteliklerin siyasette başarı getireceğini savundum, ancak bu yöntem CHP’nin kendi bacaklarına kurşun sıkmasından başka bir şey değil.
            CHP’nin İhsanoğlu’nun adaylığındaki savunması “muhafazakar kesimin oylarına da talip olmak” iken İhsanoğlu daha CHP oylarının tamamını toplayabilmiş değil. İhsanoğlu’nun seçim çalışmaları boyunca CHP tabanının oylarını kendine çekme çalışmaları her şeyin önüne geçmiş durumda! Üzerine tükürükle yapıştırılmış gibi duran CHP’li imajıyla daha önceden tarafında olmadığını beyan ettiği Gezi Parkı eylemlerine sürekli atıfta bulunması, Gezi Parkına ziyaretler gerçekleştirmesi ziyadesiyle samimiyetsiz. Kısaca İhsanoğlu için muhafazakar oyları toplayabilme umudu güden genel merkez bu konuda yanıldı, İhsanoğlu’nun daha CHP tabanını bir arada tutabilecek formasyonda olmadığını atladı. Genel merkezin diğer yanılgısı ise İhsanoğlu’nun muhafazakar oyları toplayabileceği umudu oldu şüphesiz… İhsanoğlu muhafazakar görünümlü bir aday olabilir ancak Türkiye’deki muhafazakar seçmene hitap eden biri değil. AKP seçmeninin geneline baktığımızda aşırıcı grupları bir kenara bırakırsak aslında seçmenin muhafazakarlıktan ziyade başka odaklara kaydığını görebiliriz. İncelediğimizde AKP’nin seçmen tabanının büyük bir kısmı cumhuriyetin kuruluşundan sonra modernleşme atılımlarına ayak uyduramayan, batılılaşmanın dışında kalmış bir kitle. Özellikle 80’li yıllardan sonra köyden kente göç etmiş ve kentli olamamış, bu kültürün dışında kalmış ve bu sayede var olan düzene karşı ayrı bir dünya kurarak ayakta kalmış bir sosyal grup. Bu grubun aslında Erdoğan’ın peşinden can hıraş gitmesi kendileri gibi davranan, konuşan, mazlum edebiyatıyla kendi mazlumluklarına ayna tutan bir lider olması. Erdoğan’ın iktidarı güçlendikçe artan hırçınlığı aslında bu kitleyi tatmin etmekte, dinmeyen bir öfkeye su serpmektedir. Erdoğan’ın “Yeni Türkiyesinde” bu kitle kendi dünyasını baskın hale getirebilmekte, Erdoğan batılı, modern hayata baskı uyguladıkça bu kitlenin içinin yağları erimektedir, hınçları dinmektedir. Bu sebepledir ki CHP’nin muhafazakar oyları alabilecek diye çıkardığı aday aslında “muhafazakar seçmenin” aradığı “muhafazakar” değildir.
            CHP, Ekmeleddin İhsanoğlu ile geri dönülmez bir hata yaptı. Muhafazakar oyları da alabileceği ihtimali ile CHP tabanının bir kısmını da partiden kaçırdı. Üstelik eksen kayması yaşayan Türkiye’de 90 yıllık dev çınar, ılımlı İslamcı bir ismi aday göstererek bu eksen kaymasına çanak tuttu, Atatürk Türkiyesinin uzun vadede ölüm fermanını imzalarken, Erdoğan’ın Yeni Türkiyesine kucak açtı. İhsanoğlu köşke çıksa dahi CHP’yi temsil eden bir Cumhurbaşkanı olamayacak. Belki köşke çıkarsa tek faydası AKP’nin başkanlık sistemi hayalini yıkmış olması olacak… 

                                                                                                                     Gündem Gazetesi 01.08.2014

SEÇİME DOĞRU-2



AKP’nin cumhurbaşkanı adayı olarak Tayyip Erdoğan’ı çıkarması, diğer bir deyişle Tayyip Erdoğan’ın kendi kendini cumhurbaşkanı adayı ilan etmesi pek de şaşırtıcı olmadı. Partideki tek adam, Türkiye’deki diktatör…
            Dünkü yazıda da altını çizdiğim gibi Erdoğan bu imajını köşke taşımak istiyor. AKP için Erdoğan’ın adaylığından bu yana anahtar kelime “partili cumhurbaşkanlığı”… Peki partili cumhurbaşkanlığı nedir, farkı nedir? Partili cumhurbaşkanı, aynı zamanda bir siyasi partinin başkanı ve üyesi olan cumhurbaşkanı demektir.  Başka bir ifadeyle partili cumhurbaşkanı bir siyasi parti ve parlamento ile organik anlamda ilişkisi devam eden cumhurbaşkanıdır. Yani Erdoğan AKP’den kopmadan, AKP’li olarak, AKP’li kafasıyla cumhurbaşkanlığı yapacak, yapabilecek… Hamaset dili ile konuşan, ümmetçi bir anlayışla ülkenin az bir kesimini kucaklayabilen Erdoğan, ülkedeki her vatandaşı kucaklaması gereken cumhurbaşkanlığı makamının ağırlığını taşımak yerine bu makamı kendi seviyesine indirecek…
            Aday yarışında da görüldüğü gibi, hatta adaylığının açıklandığı toplantıda gördüğümüz gibi Erdoğan 70 milyonun tamamını kucaklayamayacak. Adaylığını Fatiha okuyarak açıkladığından, meydanlarda siyasi edep ve ahlaka uymayan söylemlerle diğer adaylara saldırmasından hatta bugüne kadar yaptıkları yapacaklarının teminatı olduğundan Türkiye partili cumhurbaşkanlığını üstelik Erdoğan gibi bir isimle görecek ve acı bir tecrübe yaşayacaktır.
            Geçtiğimiz kış AKP’nin yargı üzerindeki salvoları; yargıyı siyasallaştırma çalışmaları göz önüne alındığında ve yasamanın ardından yürütmenin başının da AKP’ye bağlanması halinde güçler ayrılığının ortadan kalkacağı bir gerçektir. Ustalık döneminde üzerine “diktatör” sıfatı yapışan Erdoğan, cumhurbaşkanı seçilmesi halinde bu unvanının hakkını da daha iyi verecektir.
            Partili cumhurbaşkanlığının AKP için önemli olmasının ikinci sebebi ise partiyi bir arada tutma, oyları eritmeme çabasıdır. AKP, lider eksenli bir parti olmakla birlikte seçmeni dahi seçimlerde bölgesindeki milletvekiline değil de direkt Tayyip Erdoğan’a oy verdiğini zannediyor. Bu sebeple AKP için Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül kadar bile tarafsız görünmesi ve partiden çekilmesi düşünülemez. Aksi halde genel seçimlerde oylar düşer, parti içinde de bir arada tutulanlar dağılır gider. Bu sebeple Erdoğan, cumhurbaşkanı seçilse dahi seçmende hakim görüş olan AKP eşittir Erdoğan algısının devamı için sürekli partinin içinde olmak zorundadır. Seçmen algısının yanı sıra AKP’de içten içe başlayan Erdoğan karşıtlığı ve kutuplaşmanın önüne geçmek için Erdoğan partiden elini ayağını çekmek istemiyor, çekemiyor…
            Erdoğan’ın seçilmesi halinde ülkeyi pek de iyi günler beklemiyor! Daha otoriter, daha baskıcı, daha İslamcı bir rejimle; 90 yıllık cumhuriyetten intikam alırcasına uygulanan politikalarla karşılaşacağız. Erdoğan’ın bu seçimi kazanma olasılığı çok yüksek. HDP adayı Demirtaş’ın 2. tura çıkma ihtimali neredeyse yok. Bu sebeple “terörle masaya oturan AKP” meyvelerini toplayacak, Kürt oyları ikinci turda  AKP’ye kayacak gibi… Eğer tablo böyle olursa ikinci tura çıkması beklenen diğer aday Ekmeleddin İhsanoğlu’nun köşke çıkması pek mümkün gözükmüyor. O halde Erdoğan’ın seçilmesi halindeki olasılıklar da bize pek uzak durmuyor!

                                                                                                                    Gündem Gazetesi  23.07.2014