22 Temmuz 2014 Salı

SEÇİME DOĞRU-1




             Türkiye tarihinde ilk kez cumhurbaşkanı adayını halkın seçeceği bir seçime doğru gidiyor. Üstelik seçim yine bizim pek alışık olmadığımız şekilde, iki turda gerçekleşecek. İlk kez iki turda yapılacak bir seçim göreceğiz, bizim için ilklerin seçimi olacak…
            Cumhurbaşkanlığı seçimi için getirilen bu model bize çok yeni olsa da aslında birçok demokraside uygulanan bir sistem. Bazı demokrasilerde iki aşamalı sistem belediye seçimlerinde de uygulanıp daha demokratik olduğu dile getirilse de Türkiye gibi güçler ayrılığına dayanan bir parlamenter sistem için ne kadar işlevseldir, tartışmalı. Zira ilk olması ve ilk adayların uyguladığı propaganda biçimleri bu sistemin üzerine yapışıp kalacak ve “partili cumhurbaşkanlığı” modelini fiili olarak ülkemize sokacaktır. ( Eğer bir kez daha cumhurbaşkanlığı seçimi görürsek tabi)
            Başkanlık sisteminin AKP için sadece bir hayal olmadığını hepimiz biliyoruz. Başbakan Erdoğan’dan tutun da AKP’li birçok yetkili başkanlık sistemine öyle ya da böyle geçileceğini zikrediyor. Cumhurbaşkanlığı seçimi için uygulanacak bu sistem bize başkanlık sisteminden önceki son adım, partili cumhurbaşkanlığı sisteminin kapılarını açacaktır. Zaten, Tayyip Erdoğan adaylığını resmi olarak açıklamadan önce AKP partili cumhurbaşkanlığı sistemine geçmek için kendi içinde de çalışmalarını başlattı. İndir parmak-kaldır parmak yapmaktan başka hiçbir işe yaramayan ve hiçbir vasfa sahip olmayan AKP milletvekilleri muhtemeldir ki Erdoğan köşke çıkarsa partili cumhurbaşkanlığını yasallaştıracaklardır.
            Başbakan Erdoğan daha şimdiden Cumhurbaşkanlığı için seçmenden oy isterken toplu açılışlar yapmaya başladı bile… Abdullah Gül döneminde biraz da olsa tarafsız cumhurbaşkanı figürü çizilirken, Erdoğan’ın kazanması halinde artık bu görüntüye de veda edeceğiz. Ancak, CHP-MHP’nin seçimi kazanma ihtimalinde AKP tabi ki partili cumhurbaşkanına sıcak bakmayacak, bir kez daha sözünü dahi etmeyecektir. Aksi halde oluşacak tablo ise bugüne kadar fiili olarak ilga edilmiş bulunan güçler ayrılığının resmen yok edilmesi olacaktır.
            Seçimin ikinci turunda sadece iki aday yarışacak. Muhtemelen ilk turda en çok oyu alan iki aday AKP’nin adayı Tayyip Erdoğan ve CHP-MHP’nin adayı Ekmeleddin İhsanoğlu olacaktır. İkinci turdaki adayın kazanmasında ise kilit rol HDP’nin, yani Kürtlerin… Kürtlerin büyük bir kısmı seçimde Erdoğan’ı destekleyecektir. Ne de olsa işin ucunda başkanlık sistemine müteakip özerklik var! HDP’nin diğer kolu, taraf solcusu veya “yetmez ama evetçi” tayfa Erdoğan’a oy vermeyebilir. Bu oyların Ekmel Efendiye kayması da pek mümkün gözükmüyor.
            CHP-MHP adayı Ekmeleddin İhsanoğlu aslında muhalefetin kendi ayağına sıktığı bir kurşun mahiyetinde! Bu cemaatçi isim cemaatin emriyle mi aday gösterildi bilinmez ama bize “muhafazakar oyları çeker” diye aday gösterildiği yutturulmaya çalışılıyor. Ancak daha aday gösterilir gösterilmez özellikle CHP içinde şok etkisi yaratan Ekmel Efendi bırakın muhafazakar oyları kendine çekebilmeyi, öncelikle CHP oylarını toparlamaya çalışıyor! Müezzin görünümü ve badem bıyığıyla geçmişte yaptığı açıklamaları unutarak Gezi Parkına gelip sol oyları kapmaya çalışıyor. Söylemleri ile de Atatürkçü ve laik sisteme saygılı imajı çizmeye çalışsa da bu imaj üzerinde sanki tükürükle yapıştırılmış gibi duruyor… BBP gibi oyu % 0.5 ila %2 arasında değişen farklı 5 parti daha Ekmel Efendiyi destekleyeceğini açıkladı. Bu partilerin oylarının toplamı %4 etmiyor. Eksenini ayarsızca kaydıran CHP, muhafazakarlık imtihanını kaybedecek gibi duruyor!

Tayyip Erdoğan’ın adaylığı, seçim sisteminin AKP’nin oyuncağı haline gelmesi ve Erdoğan’ın kazanması halinde bizi nasıl bir Türkiye’nin beklediği “Seçime Doğru 2” yazısıyla yarın Ulaş Pehlivan’ın kaleminden Gündem Gazetesinde…

                                                                                                                      Günden Gazetesi 22.07.2014

CUMHUR-BAŞKANLIK SEÇİMİ




            Türkiye tarihinde bir ilke doğru gidiyor, halk Cumhurbaşkanını sandığa giderek kendi seçiyor. Seçim iki aşamalı olacak, ilk turda %50 oy oranı herhangi bir aday tarafından aşılmazsa ikinci tura en çok oy alan iki aday çıkacak, ikinci turda da bu adaylardan biri aldığı oy oranına göre köşke çıkacak.
            Yıllardır başkanlık sistemine geçmeyi dillendiren, Türk işi başkanlık sistemi söylemleriyle kendilerine has diktatöryal, saçma sapan bir sistem geliştiren AKP bu cumhurbaşkanlığı seçimi ile “başkanlık sistemine” ilk adımı atıyor.
            Cumhuriyet kurulduğundan bu yana Cumhurbaşkanını meclis belirler, mecliste yapılan oylama ile cumhurbaşkanı seçilir. AKP’nin savı bu sistemin o meşhur “halk iradesini” yansıtmadığı yönünde. Öyle ya cumhurbaşkanını seçmek için bu yüzden sandığa gidiyoruz. Tayyip Erdoğan tek başına milli irade istedi diye… Ne milli irade ama! Halbuki meclis, milli iradenin temsilcisi, tezahürü değil mi? Parlamento zaten milleti temsil etmiyor mu? Demek ki biz yanlış biliyormuşuz, Tayyip Erdoğan en doğrusunu…
            Şimdi yapılacak olan ne peki? Cumhurbaşkanını partilerin belirlediği adaylar içinden halk seçecek, partiler üstü bir makam “siyasi propagandalar” yapılarak, miting meydanlarında partilerinin adayları için oy istenilerek seçilecek! Yani Cumhurbaşkanlığı makamı siyasallaşacak tıpkı başkanlık sisteminde olduğu gibi… Dahası, her seçimde olduğu gibi aday olan kişilerin kamu görevlileri ise görevlerinden istifa etmeleri gerekir. Ancak, Başbakan Erdoğan adaylığını şaşalı ve fatihalı toplantısında açıklarken istifa etmedi. Bir kamu görevlisi olarak seçime giriyor, YSK daha kararını açıklamadan “istifa mistifa yok” diyerek hukuk devletine de restini çekiyor!
            Kendisi seçim meydanlarında halkın karşısına geçip oy istediğinde cumhurbaşkanı adayı sıfatından çok halk tarafından AKP genel başkanı ve Başbakan sıfatıyla algılanacak. Hatta AKP’nin cumhurbaşkanlığı yarışında, Tayyip Erdoğan halka bir cumhurbaşkanı adayından çok bir başbakan adayı gibi sesleniyor, muhalefet partilerine yüklenip, hamaset dili ile konuşuyor. Gittiği yerlerde yol, hastane vb. yatırımların bile açılışını yapıyor. Birey olarak değil, partiler üstü bir kişi olarak değil de partiler üstü bir makam olan Cumhurbaşkanlığına AKP’yi topyekün çıkaracak gibi davranıyor. Tayyip Erdoğan daha şimdiden cumhurbaşkanlığı seçimini “başkanlık” seçimine çevirmiş bulunuyor.
            Obama özentisi bir logo ile seçime giden Erdoğan aynı zamanda Amerikan tarzı bir biçimde seçim kampanyası için hesap numarası açtı, kendisine maddi destek bekliyor. Halbuki bu seçim paralarını sıfırlaması için bir fırsattı ancak kendisi tepiyor… Önümüzdeki günlerde başarılı PR çalışmaları ile yönetilen bir kampanya, televizyon reklamları ile satın alınmaya çalışılan oylar ve seçim gecesi televizyon kanallarının X-Factor tadında bir yarışma gibi seçim sonuçlarını sunmasına şahitlik edersek hiç şaşırmayın. Bu, Amerikan tarzı; bu başkanlık tarzı…
            Muhalefetin çatı adayda birleşmesine AKP genel başkan yardımcısı Mehmet Ali Şahin bakın ne diyor; “Muhalefetin çatı adayda birleşmesini memnuniyetle karşılıyoruz. Başkanlık sistemine doğru giden Türkiye’de güçlü iki kutup olmalı. Muhalefetin de bu yolda güçlerini birleştirmesi gayet olumlu.”
            Uzun lafın kısası AKP hayalini kurduğu başkanlık sistemine Cumhurbaşkanlığı seçiminin halk tarafından yapılmasıyla bir adım yaklaştı, cumhurbaşkanlığı seçimi kampanyasını da “başkanlık” seçimine dönüştürdü. Uygulanan şablon, yapılan propagandalar bu yönde… Öyle ki seçim kampanyası sürecinde AKP halkta öyle bir algı oluşturdu ki, köşke çıkan adayın partiler üstü bir tutum sergilemesi düşünülemez, halkın beklentisi karşılanamaz. Partili cumhurbaşkanlığını meşrulaştırmaya çalışan AKP eğer köşke çıkarsa başkanlık sistemine geçilmesi neredeyse %100 ihtimal. Aradaki süreçte ise bizi “partili ( AKPli) cumhurbaşkanı figürü ile aşırı despot, siyasi ahlaktan nasibini almamış, güçler ayrılığının ilga edilip diktatöryal bir rejimin kurulduğu bir Türkiye bekliyor!

Cumhurbaşkanı adaylarının analizi, yürütülen seçim kampanyaları, yeni seçim sistemi ve seçimin ardından bizleri bekleyen süreç Pazartesi gününden itibaren Ulaş Pehlivan’ın kaleminden “Seçime Doğru” yazı dizisiyle sizlerle…
            
                                                                                                                    Gündem Gazetesi 17.07 2014 
                                                                                    

ORTADOĞU



Türkiye kritik bir cumhurbaşkanlığı seçimine giderken, Ortadoğu’daki güç dengeleri gün be gün geri dönülmez bir biçimde değişiyor. IŞİD’in hakimiyet alanını genişletmesi ile taşların yerinden oynadığı Ortadoğu yine kan gölüne dönmek üzere. Irak’tan başlayacak ve tüm Ortadoğu’ya yayılması muhtemel mezhep savaşları çıkması an meselesi.
            Öte yandan cumhurbaşkanlığı seçimine giden Türkiye’de AKP’nin cumhurbaşkanı adayı Tayyip Erdoğan Kürt oyları ile seçimi kazanmayı garantilemiş oluyor. Bu sebeple, AKP’nin Kürtlere şimdiden verdiği ve vereceği tavizlerin haddi hesabı yok! Ülke hızla bölünmeye gidiyor. Geçtiğimiz hafta “Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi” isimli bir parti kuruldu. İçişleri bakanlığı da Yargıtay da bu ismi onayladı. Irak Kürdistan’ı hızla bağımsızlığa koşarken, sözde Türkiye Kürdistan’ı da resmiyet kazanıyor.
                                                                       ***
            Irak, Kuzeyinde Kürt bölgesi, ortasında Sunni bölgesi ve güneyinde Şii bölgesi olmak üzere fiili olarak üç bölgeye ayrılmış federe bir durumda idi. IŞİD’in Kürt bölgesinin hemen güneyinde, Sünni bölgesinden başlayan Irak işgali, Irak ordusunun bölgeyi terk etmesi ile Kürtlere de hareket sahası kazandırdı. Irak askerinin çekilmesi ile Peşmerge Kerkük’e girdi. Yıllardır Irak Anayasasının 140. maddesini uygulatıp Kerkük’ü Bölgesel Kürt Yönetimine bağlamak için yapılan 650 binin üzerine Kürt göçü ile kentteki Türkmenlere uygulanan asimilasyon ve sindirme politikası, IŞİD’in işgali ile sonuca bağlandı. Kürtler Türkmeneli’nin bir parçası Kerkük’ü işgal etti. Merkezi hükümetin hiçbir otoritesinin kalmadığı, sınırların erdiği ve kaos içinde olan Irak’ta Barzani kısa bir süre içinde bağımsızlığını ilan edecek gibi.
            Aşırı İslamcı Vahabi örgüt IŞİD diğer yandan Irak’ın kuzeyinden ve Anbar Vilayetinden, yani Bağdat’ın batısından başkente ve Şii bölgelere ilerleyişini sürdürüyor. Şiiler ise milis kuvvetler oluşturmuş ve Irak kentlerinde geçitler düzenliyor. IŞİD ile Şii milisler arasında çatışmalar çıkması ve hadisenin Şii-Sunni çatışmalarına dönüşmesi an meselesi. Ortadoğu’da mezhepsel anlamda gerginlik hep bulunmaktadır değerli okurlar. Çok dinli ve mezhepli yapısı ile Ortadoğu’da dini temelli kıyımlar ve savaşlar sadece bir kıvılcıma bakmaktadır. Yıllardır Şii ve Sunni mahalleleri kanlı intihar saldırılarına sahne olmakta, Alevi katliamları ile iş sarpa sarmaktaydı. Ancak IŞİD ile Şii milisler arasındaki bir sıcak savaş tüm Ortadoğu’yu yakıp kavuracak mezhepsel savaşın kıvılcımı olabilir. Geçtiğimiz yıl Bahreyn’de ayaklanan Şiileri, Suudi ordusunun ülkeye girerek katletmesi; İran’ın duruma el atması ve işlerin kısa süreliğine bölgede savaşın eşiğine gelmesi bize önümüzdeki günlerde yaşanacaklar hakkında ipucu veriyor. Irak’ta başlayıp tüm Ortadoğu’yu sarabilecek bir mezhep savaşının dünyanın ağır topları arasında bir güç savaşına dönüşmemesi işten bile değil…
                                                                       ***
            Öte yandan sadece Suriye, Irak ve Türkiye değil tüm bölge IŞİD tehdidi ile karşı karşıya. IŞİD’in içindeki “Irak  ve Şam” ismi yanıltıcı olup, IŞİD’in hakimiyet sağlamak istediği alanın sadece Irak ve Suriye olduğunu düşündürebilir. Irak Şam İslam Devleti adlı terör örgütünün isminde bulunan "Şam", Suriye'nin başkenti Şam'dan değil "Bilad'ül Şam" dan gelmektedir. Bilad'ül Şam'ın Türkçe karşılığı "Şam Ülkesidir". Bilad'ül Şam'ın sınırları ise Suriye ( Suriye bölgesi ise Gaziantep, Şanlıurfa, Kilis, Hatay ve Adana'nın bir kısmını da kapsamaktadır) , Lübnan, Ürdün, Filistin, İsrail ve Sina yarımadasını içine alan bölgedir. Yani Türkiye toprakları ile birlikte aşağı yukarı Arap Yarımadası ve Mısır’ın doğusu IŞİD’in tehdidi altındadır.
            IŞİD şu an Irak üzerinden Ürdün sınırına ulaşmış durumda! ABD tarafından büyütülüp, kontrolünden çıkan bu örgüt ABD’nin sadık müttefiki Ürdün’e saldırmak üzere… Eğer IŞİD, Ürdün üzerinden Filistin ve İsrail’e yürürse ABD’nin bölge politikaları ve Ortadoğu’da yıllardır kurduğu ittifaksal yapılar çöküp gidecek. Bu olasılık ABD’yi IŞİD’e askeri müdahaleye zorluyor. ABD kongresinde günlerdir Irak’a müdahale tartışılıyor. Ancak zamanlama konusunda iyi bir tespit yapılmak isteniyor ki yine de ABD çıkarları korunsun.
            Çünkü Arap Baharını başlatan ABD’nin hedeflerinden biri de mezhep savaşları çıkarıp Ortadoğu’daki ülkeleri bölüp parçalamak idi. IŞİD’in Irak içlerindeki ilerleyişi ABD’nin bu ülküsünü gerçekleştirecek gibi. ABD’nin IŞİD’e yapacağı operasyon kesin iken zamanın uzatılması, bilinmez bir tarihe itilmesi bu yüzdendir. Tabi ki bir de Kürdistan bağımsızlığının…
            Türkiye, AKP’nin cumhurbaşkanlığı hırsı için Kürtlere tavizleri sınırsız tutarken Ortadoğu’daki gelişmeler baz alındığında adeta Ortadoğu bataklığında yerin dibine batacaktır. IŞİD’in Türkiye’yi hedef alan saldırıları devam ettikçe ve daha 49 konsolosluk görevlisi ve otuz kusür tır şoförü IŞİD’in elinden kurtarılamadıkça IŞİD Türkiye üzerindeki eylemlerine devam edecektir. Ortadoğu’da mezhepsel çatışmaların savaşa dönmesi halinde, İstanbul başta olmak üzere birçok kentte dernekler ile kök salmış IŞİD’in Türkiye’de farklı mezheplerdeki vatandaşlara kışkırtma ile saldırılarını izleyebiliriz. Eğer, iktidarları için ülkeyi uçuruma sürükleyen AKçılar, kendilerini tokatlayıp kendilerine gelmezlerse etnik ve mezhepsel huzursuzluklar ile Türkiye karanlığın içinde kaybolacak, Ortadoğu batağında da dibe batacaktır!

                                                                                                                    Gündem Gazetesi 10.07.2014