30 Haziran 2015 Salı

YAŞASIN EŞCİNSEL ONURU



            Onur yürüyüşleri LGBTTİ ( Lezbiyen, gey, biseksüel, Trans, Transeksüel, İnterseks) bireylerin her sene onur ayı kabul ettikleri Haziran ayında gerçekleştirilir. Tüm dünyada heteroseksist toplum düzeni içinde kaybolmaya mahkum edilen eşcinsellerin hak savaşı için önemli bir mihenk taşıdır Onur Yürüyüşleri. Nitekim tüm Dünya’nın önemli bir bölümünde eşcinseller cinsel yönelimlerini anayasa nezdinde devletlerine tanıttı. Son yıllarda ise 30’un üzerinde ülke eşcinsel evliliklerini tanıdı.
            Türkiye’de ise durum çok farklı. Geçtiğimiz Pazar günü İstanbul’da gerçekleştirilmek istenen 13. Onur Yürüyüşüne polis saldırdı. 1993’den beri aralıklarla, 2005’ten beri ise her sene düzenlenen onur yürüyüşleri aslında Türkiye’deki eşcinseller için bir başarı öyküsü. Kendilerini halka tanıtmak, varlıklarını göstermek için büyük bir şans. İstanbul’da düzenlenen ilk onur yürüyüşüne katılım sadece 30 idi. Kendilerini açtıkça, varlıklarını gösterdikçe haklı mücadeleleri katlanarak arttı. 2013 senesinde 50.000 kişinin yürüdüğü Onur Yürüyüşünde, 2014 senesinde 100.000 kişi sokaklara döküldü. Bu sene de Tünel Meydan’ında yüz binlerce kişi Onur Haftasını kutlamak için toplandı. Ancak İstanbul Valiliği yürüyüşten dakikalar önce kitlesel bir kalabalığın toplandığı Taksim’de Onur Yürüyüşünü dağıtmak istedi. İstanbul Valiliğinin aldığı karar provokasyon kokuyordu. AKP iktidarının il başkanlıkları gibi çalışan valilik müessesi adeta LGBTTİ bireyleri yaralamak ve örselemek için bu kararı almıştı. Zira, kalabalık anayasanın 36. maddesine dayanarak silahsız saldırısız gösteri hakkını kullanmak istediklerini ifade ederek, hukuka aykırı valilik kararını tanımadıklarını söyleyerek yürüyüşlerine devam ettiler. Ancak Gezi’den beri aşina olduğumuz insan haklarına ve anayasamıza aykırı polis şiddeti AKP’nin polisince yine kendini gösterdi. Onlarca kişi yaralandı, yüzlerce kişi gözaltına alındı. Anayasal haklarını kullanmaya çalışan insanlar haksız ve hukuksuzca polis saldırısına maruz kaldı.
            İstanbul valiliğinin açıklaması ise şok ediciydi. “Ramazan” dolayısıyla böyle bir yürüyüşe izin verilmeyeceğini söylemişti. Türkiye bir din devleti olmadığından ötürü devlet nizamı ve yasalar dini aylara veya günlere göre özel olarak uygulanamaz. Anayasanın önceden izin almadan silahsız ve saldırısız yürüyüşlere ilişkin 36. maddesi ise gayet açıktır. Böyle bir yürüyüş için Recep, Şaban, Ramazan farkı gözetilmiyor. İstanbul valiliği ve İstanbul emniyeti açıkça suç işlemiştir. Geçtiğimiz sene 100.000 kişinin yürüdüğü Onur Yürüyüşü de Ramazan ayına denk gelmesine rağmen müdahale olmaması, bu sene neyin değiştiği sorusunu akıllara getiriyor. Son olarak ABD’de tüm eyaletlerde mahkeme kararı ile yasallaşan eşcinsel evlilikleri Türkiye’nin gözünü korkutmuş olmalı. Çünkü, ABD’de eşcinsel evliliklerin serbest bırakılmasını sağlayan hüküm anayasadaki “eşit yurttaşlık” maddesine dayanarak verilmişti. Türk Anayasasında da eşit yurttaşlık hakkı bulunması “bizimkileri” korkutmuş olmalı, böyle bir provokasyona bu sebeple imza atmış olmaları gerek.
            Vakti gelmiş hiçbir düşüncenin önünde hiçbir polis, hiçbir devlet iradesi, hiçbir şiddet duramaz. İstanbul’daki polis saldırısı eşcinsel bireyleri ve onları destekleyen heteroseksüel kitleleri provoke etmek yerine Türkiye’deki eşcinsel hak savaşına ivme kazandırdı. Dünkü hadise Eşcinsellere olan desteği kitselleştirdi. Toplumun büyük bir kesimi eşcinsellerin yanında olduklarını ve haklarını elde etmek için mücadelelerine destek vereceklerini ifade ettiler. 21. Yüzyılda dünya değişip, eşcinseller hak kazanımlarını elde ederken Türkiye’de tüm ahlaksız yakıştırmalarını yanlarına alan ve Onurlarını başı dik şekilde gösteren LGBTTİ bireylerin mücadelelerini buradan selamlıyorum. 
                                                                                                                   Gündem Gazetesi 30.06.2015
                                                      

ERDOĞAN’IN SÖZÜ



                                            
Dünkü yazımda da yazdığım gibi koalisyon arayışlarında ibre bir AKP-MHP’yi bir AKP-CHP’yi gösterip duruyor. Medyadaki yandaşların koalisyon kurulması için oluşturduğu algı operasyonu iyiden iyiye işe yarıyor. Öte yandan HDP’nin AKP ile CHP koalisyonunu destekleyerek sol oyların paylaşımında attığı taktik adımda CHP oltaya geliyor gibi duruyor.
Ankara kulislerinde konuşulan iddiaya göre CHP’nin AKP ile koalisyon ortağı olması için Cumhurbaşkanı Erdoğan Kılıçdaroğlu’na mesaj göndererek “Anayasal sınırlarım içine çekileceğim, koalisyona müdahale etmeyeceğim” dedi. Ancak Erdoğan şunları da söylemişti;
“Bedelli askerlik gibi bir yükün altına giremem, parası olan var olmayan var”. Kısa bir süre sonra bedelli askerliği çıkarttı.
“NATO’nun ne işi var Libya’da” dedi, daha sonra NATO’nun Libya operasyonunu destekledi.
Habur karşılamaları için “Türkiye’de umut verici şeyler oluyor” dedi. Ardından da “ikinci bir Habur yaşamak istemiyoruz” dedi.
“Hem laik hem müslüman olunmaz” dedi. Daha sonra “Laiklik islam düşmanlığı olarak lanse edilemez” dedi.
“Milliyetçilik herkesi kucaklayan bir değerdir” dedikten sonra “biz her türlü milliyetçiliği ayaklar altına almış bir iktidarız” dedi.
“Tayyip Erdoğan’ın başında olduğu bir iktidar terörle asla müzakere yapmaz, yapmamıştır” dedi. Daha sonra ortaya çıktı ki, Oslo görüşmeleri yapılmış, İmralı ve Kandil ile müzakereleri başlamış.
“Her bir vatandaşımızın yaşam tarzı bizim namusumuzdur, teminatımız altındadır” dedi, Türkiye’deki tüm farklı yaşam tarzlarına müdahale etti.
“AKP interneti yasaklıyor derseniz size gülerler” dedi ardından “Twitter mwitter hepsinin kökünü kazıyacağız” dedi.
“Bugünkü medya özgürlüğü 12 sene önce hayal dahi edilemezdi” dedi Alo Fatih skandalı ortaya çıktı.
“Camide içki içtiler, önümüzdeki Cuma açıklayacağım” dedi, o cumanın üzerinden 100 Cuma geçti. Halen açıklayamadı.
“Benim türbanlı bacıma saldırdılar, görüntüleri izledim” dedi. Görüntüler ortaya çıktı, kimsenin kimseye saldırmadığı ortaya çıktı.
En önemlisi de Cumhurbaşkanlığı yeminini ederek “aldığım görevi tam tarafsızlıkla yerine getireceğime namusum ve şerefim üzerine ant içerim” dedi. 7 Haziran seçimlerine kadar AKP genel başkanı gibi miting meydanlarına çıktı.
AKP ile koalisyon oltasına gelmek üzere olan ve koalisyon ortağı olursa anamuhalefet özelliğini de kaybedecek olan CHP en azından seçmen tabanının bu koalisyona sıcak bakmayacağının, ülkenin içinde bulunduğu durum dahilinde koalisyonda eriyip gideceğinin, güç zehirlenmesi yaşayan bir parti ile hiçbir ideolojik birleşim ve ortak paydada buluşamayacağının farkında değilse dahi Erdoğan’ın sözleri ve vaatleri ile koalisyona oturmaması gerektiğini bilmelidir. 
                                                                                                      Gündem Gazetesi 26.06.2015

26 Haziran 2015 Cuma

CHP VE MHP’NİN KOALİSYON İLE İMTİHANI



          Kamuoyu, okurlar ve izleyiciler koalisyon senaryoları dinlemekten çok sıkıldı. İnce hesapların, kirli ortaklıkların Türkiye’deki siyasetin olmazsa olmazı haline geldiği şu günlerde kapalı kapılar ardında sürdürülen koalisyon görüşmeleri seçmeni tedirgin ediyor. Zira, koalisyon için ibre bir AKP-CHP’yi, bir AKP-MHP’yi gösterip duruyor. İki partinin seçmeni de hop oturup hop kalkıyor. Çünkü iki partinin seçmeni de AKP ile iktidara ortak olmak istemiyor.
            CHP ve MHP genelde yaptığı gibi yine seçmeninden gelen seslere kulak vermiyor. İkisi de koalisyon ortağı olmaya bir yeşilleniyor sonra oturuyor. 13 senelik iktidarları boyunca demokratik sisteme, insan haklarına, laik ve parlamenter rejime, ulus devlet yapısına karşı politikalar üreten AKP ile CHP ve MHP’nin ortak bir paydada birleşmesi CHP ve MHP için sonun başlangıcı olur. Seçmenleri bu koalisyona ikna olmaz. Koalisyona oturan CHP veya MHP bu durumda seçmeninden büyük bir şamar yer.
            Bugün koalisyonun kurulması için televizyonlardan ciddi bir algı operasyonu yürütülüyor. Meclise giren partilerden birinin AKP ile anlaşması için kamuoyu oluşturuluyor. Aynı zamanda 25. dönem meclisinin bir kurucu meclis olduğu utanmazca himaye altındaki sözde aydınlarca zikredilip duruyor. Yeni meclis ve yeni anayasa yapmalı, ulus devlet ve güçler ayrılığına dayalı parlamenter sistem bitmeli yönlendirmesinin ardı arkası kesilmiyor. Efendim, devletin bekası için koalisyona kapı kapatmak halka ihanetmiş, koalisyon uzlaşı kültürüymüş, partilerin bu uzlaşıya yeşil ışık yakması lazımmış safsataları bugünün Türkiye’sinde gerçeği yansıtmıyor. Dikkat ederseniz tüm bunları televizyonlardan ve gazete köşelerindeki yazılarından halkın beynine zerk etmeye çalışanlar yandaş isimler ve kalemlerdir.
            Bugünün Türkiye’si ideolojik kırılmaların yaşandığı, üniter devlet yapısının son derece tehlikeye girdi ve rejim tehdidinin yaşandığı bir Türkiye’dir. Kendinden olmayana yaşam hakkı dahi tanımayan karanlık bir yapının tepemize çöreklendiği ve yeterince güçlü olmasa da muhalefetin var olma savaşı verdiği, kendine yaşam sahası açmaya çalıştığı bir Türkiye’dir. Böyle bir tabloda, bugüne değin muhalefet ettikleri ve cumhuriyetin kimyasıyla oynanmasına karşı bir hayat sahası açmaya çalışan bu iki partinin AKP ile koalisyona oturması demek, 13 senelik parlamenter mücadelenin sona ermesi demektir.
            Sandıktan koalisyon çıkması AKP için bir son değil, fırsatlarla dolu yepyeni bir dönemin başlangıcı oldu. Bu süreçte AKP’yi demokrasi ve hukuk çerçevesine sokup, yepyeni bir dönemin kapılarını açmak, bunun üzerine formüller üretmek gerekirken CHP ve MHP’nin AKP ve HDP’nin yönlendirmelerine kapılıp oltaya gelmesi kabul edilemez. CHP ve MHP’nin bir an önce siyasi havayı şahsi çıkarlar için değil milli menfaatler doğrultusunda koklayıp kendilerine çeki düzen vermeleri gerekir. Yoksa 91 yıllık bir devlet geleneği ve daha uzun zamandan beri süre gelen mücadele yerle bir olup gidecektir. 
                                                                                                                Gündem Gazetesi 25.06.2015

24 Haziran 2015 Çarşamba

EY LÜKS TUT BİZİ



            Cumhurbaşkanlığı Sarayı Aksaray’da geçtiğimiz gece Diyanet İşleri Başkanına ve din adamlarına iftar daveti verildi. İftar yemeğinde masaya sadelik, insanlara ise tevazu ve huşu hakimdi.
            Mazlum edebiyatıyla iktidarını sağlamlaştıran ve yoksul mahallelerinden yoksulluk edebiyatıyla oyuna oy katan Cumhurbaşkanı, elektrik faturası aylık 1.142.760 lira olan Aksaray’ında ışıklarını şıkır şıkır açarak iftar verdi. Aylık peyzaj gideri 9 milyon Türk Lirası olan Aksaray’ın bahçesine varan din adamları, daha sonra mermer işlemeli, altın varaklı, 1 Milyar 500 Milyon Türk Liralık binaya adım attılar.
            İftar davetinin verildiği salon tertemiz yapılmıştı. Aylık temizlik gideri 8 Milyon Türk Lirası olan sarayda din adamları rahat rahat oturdu. Ne de olsa temizlik imadan gelir… 
            Toplam 6 Milyon Türk Lirasına mal olan sandalye takımına oturan Erdoğan ve Din Adamları ezanı beklediler. Ezan okununca, yoksulun ve fakirin halinden anlamak amacıyla tutulan oruçlar tanesi bin liralık altın varaklı kadehlerden su içilerek bozuldu.
            İftar davetine “zırhlı aracıyla” gelen Diyanet İşleri Başkanı Görmez’in mütevaziliği ise görülmeye değerdi.
Aslında şu hal; şu lüks düşkünlüğü, kendini bilmezlik siyasal İslamcıların içine düştüğü hezimeti gözler önüne seriyor. Adeta yoksul mahallelerden geldikleri senelerin acısına har vurup harman savuruyorlar. İslam’ı dahi şahsi hırsları ve geçmişten gelen eksik taraflarını tatmin etmek için kullanıyorlar. Kendi kendilerine meşruiyet yaratıp kendi kendilerine kurdukları ruhban sınıfında birbirlerini ağırlıyorlar. Büyük usta Tevfik Fikret’in de dediği gibi;
            Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını,
vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini,
bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini.
Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini...
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
                                                                                                       Gündem Gazetesi 24.06.2015

23 Haziran 2015 Salı

MECLİS BAŞKANI KOALİSYON HABERCİSİ OLABİLİR



            Seçilmiş milletvekilleri bugün mecliste yeminlerini edecekler. Kamuoyu koalisyon senaryolarına, mecliste oluşan yeni muhalefet denklerime kilitlenmişken, meclisin açılması bizlere yeni hükümet hakkında ipuçları da verecektir.
            Milletvekili yeminlerinin ardından 28 Haziran’da meclis başkanlığı seçimi yapılacak. Meclis başkanlığı için yapılan oylamanın ilk turunda 367 oy gerekiyor meclis başkanının seçilebilmesi için. Şayet hiçbir aday ilk turda seçilemezse ikinci turda da 367, üçüncü turda 276 oy lazım. Eğer üçüncü turda da aday belirlenmezse, bu turda en çok oy alan iki aday oylamanın dördüncü turuna kalacak ve en çok oyu alan meclis başkanı seçilecek.
            Meclis başkanlığı için siyasi partiler aday gösteremezken, bu dönem meclis başkanlığı seçimlerinde her partiden bir adayın başvuruda bulunması bekleniyor. Bu durum da bizlere koalisyon için şimdiden bir anlaşma olup olmadığı hakkında bilgi verecek. Bugünlerde en çok konuşulan AKP ve MHP’nin koalisyon için anlaştığı yönünde. Ancak MHP’den gelen çelişkili açıklamalar akılları bulandırıyor.  
Mecliste oluşan yeni denklem hiçbir adayın ilk iki turda seçilemeyeceğini şimdiden ortaya koyuyor. Zira bugünlerde kulislerde konuşulan hiçbir eşleşme, ilk iki turun yeter sayısı 367’yi geçmiyor. AKP-MHP ortaklığının toplam oyları, iki partinin fire vermemesi halinde 338. Eğer kulislerde konuşulanlar doğru ise, AKP ve MHP’nin bakanlıklar konusunda anlaştığı, başbakanlık ve meclis başkanlığı koltuğunu bölüştüğü iddiaları gerçeği yansıtıyorsa, meclis başkanlığı seçiminin üçüncü turunda – makam paylaşımının şekline göre- ya MHP’nin adayı ya da AKP’nin adayı meclis başkanı seçilecektir.
Seçimin ardından ilk günlerde en çok konuşulan koalisyon ortaklığı olan AKP ve CHP’nin oyları 390. Şayet böyle bir durum varsa meclis başkanı yine iki partinin anlaşmasına göre AKP veya CHP’den ilk turda seçilir. Bu durum da bizlere koalisyon hakkında ipucu verecektir.
Yani 28 Haziran’da başlayacak meclis başkanlığı seçim maratonu bizlere şimdilerde havada uçuşan koalisyon senaryoları hakkında ipucu verecektir. En çok konuşulan ortaklık ihtimalleri adayların alacağı oy sayısına göre kristalize olacaktır.
Şayet, kulislerde konuşulanların aksine, henüz bir koalisyon anlaşması söz konusu değilse, seçimlerde her parti kendi adayına destek verecektir doğal olarak. Bu durumda ilk üç turda hiçbir partiden bir adayın Meclis Başkanı koltuğuna oturması mümkün değil. Bu durumda en çok oyu alması kuvvetle muhtemel AKP ve CHP’nin adayları dördüncü tura kalacaktır. Bu durumda da MHP ve HDP’den CHP’nin adayına destek gelmezse mecliste halen en fazla koltuğa sahip AKP’nin adayı dördüncü turda ancak seçilecektir.
İzleyip görelim…
                                                                                                       Gündem Gazetesi 23.06.2015

22 Haziran 2015 Pazartesi

DEMOKRATİK TALEPLERE GAZ- HİLAFATE SUS



          Ramazan ayının gelmesiyle, insanların dini duygularının kabarmasını fırsat bilen bazı kesimler İslam şovlarına başladı. Geçtiğimiz Cuma günü İstanbul’un göbeğinde toplanan Hizb-ut Tahrir sempatizanları Fatih Camii’nden Saraçhane’ye kadar yürüdü. Yolları kapatıp, nefret kustular; Hilafeti geri istediler.
            Bugün Türkiye’de demokratik talepler doğrultusunda ve ifade özgürlüğü çerçevesinde sokağa kim çıksa polis insanların kaşını gözünü çıkarıyor veya öldürüyor. Emri de ya Erdoğan vermiş oluyor ya da Davutoğlu “ 1 dakika dahi müsamaha göstermeyeceğiz” diye azmettiriyor. Ancak İslamcılara dokunan yok.
            Amacım bize dokundular niçin onlara dokunan yok demek değil. Ancak şöyle bir baktığımızda, Gezi Parkı ayaklanmasında tamamen demokratik talepler mevcut idi. Atılan sloganlar ayrıştırıcı değil, birleştirici idi. İfade özgürlüğü çerçevesinde ve anayasamızın 34. maddesine dayanarak gerçekleştirilmiş, tamamen silahsız ve saldırısız gösteriler idi. Devamında gelen Eylül 2013 direnişi ve Berkin Elvan’ın cenazesi de aynı şekilde polis müdahale edene dek toplumun sağ duyusu ve evrensel insan hakları çerçevesinde yapılmış eylemlerdi.
            Bu eylemlere “acımasız müdahale” talimatını Erdoğan bizzat kendinin verdiğini itiraf da etti. O dönem anayasanın 34. maddesinden bahsetmiyor, “bunlar yol kapatıyor, görülmüş iş mi? Park gasp ediyorlar” diyerek gülünç bir şekilde kamuoyunu yanıltmaya çalışıyordu.
            Görüyoruz ki 34. madde her kesime işletilmediği gibi Erdoğan’ın toplantı ve gösteri anlayışı da her kesime işletilmiyor. Yol kapayan, Türkiye Cumhuriyeti Devletine ve rejimine dil uzatan Hizb-ut Tahrir’cilere bir fıs gaz dahi sıkılmıyor.
            Üstelik gösterileri anayasanın 34. maddesi kapsamında da değil. Anayasa’nın 34. maddesi der ki; “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.” Buraya kadar sorun yok ancak madde devam ediyor; “toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak milli güvenlik, kamu düzeni (…) korunması amacıyla ve kanunla sınırlandırılabilir.
            Türkiye’de irtica ve laikliğe aykırı fiil ve eylemler birer milli güvenlik sorunu iken Hizb-ut Tahrir sempatizanlarının İstanbul’un göbeğinde Türkiye Cumhuriyetinin rejimine ve milli güvenliğine açıkça yönelttiği tehdit dolu yürüyüşe kim müsamaha gösterdi? Hiçbir milli güvenlik sorunu teşkil etmeyen barışçıl ve birleştirici tarzlarıyla demokratik taleplerini ifade eden Gezi Parkı Direnişçilerine vur emrini verenler mi?
                                                                                                                   Gündem Gazetesi 22.06.2015

19 Haziran 2015 Cuma

DAĞDAN “İKTİDAR ORTAĞI OL” EMRİ



          PKK’dan HDP’ye ardı ardına iki mesaj geldi. Terör örgütünden HDP’ye ilk giden açıklama “HDP iktidar ortağı olursa düzen partisi olabilir. Yeni anayasa ve yeni devlet şekli oluşturulmadan HDP iktidar ortağı olmamalı” şeklindeydi. Herkes bunu HDP’ye iktidar ortağı olmaması için terör örgütünden açık bir çağrı olarak nitelendirdi. Ancak açıklamanın satır aralarında aslında HDP’ye “düzeni değiştirme” çağrısı yapılıyordu. Aslında söylenen “iktidar ortağı olma” değil, iktidar ortağı olup “yeni anayasa ve federasyon için öncülük et” ancak gücün suhuletine kapılıp “mama” kavgasına girme idi.
            Dün de terörist Murat Karayılan PKK’nın ilk seçim açıklamasına açıklık getirildi. HDP’nin toplum tarafından istenen değişime öncülük etmesi gerektiğini söyleyerek HDP’nin AKP ile koalisyon kurması yönünde üstü kapalı çağrıda bulundu.
            Daha seçim sonuçlarının kesinleşmeye başladığı ilk saatlerde AKP-HDP koalisyonunun en olası koalisyon olduğunu açıklamış, takip eden günlerde de köşemde yazmıştım. İhtimali çok uzak görenler, Kürt Hareketinin AKP ile bu seçimde ipleri koparttığını söyleyenler ve hatta bana canlı yayında gülenler dahi olmuştu.
            Seçim propagandalarına veya seçim sonuçlarına bakarak HDP’nin Türkiyeleştiği yorumunu yapmak açık bir yanılgıdır. AKP ve HDP’nin arasındaki çıngar, HDP’nin parti olarak seçime girmesi ve Doğu Anadolu ile Güneydoğu Anadolu bölgelerinde, bölge bazında AKP’den %50 civarı oy çekmesindendir. Seçim sonuçlarına göre daha güçsüz bir AKP görüntüsü HDP’nin özerklik konusunda AKP’den daha fazla taviz koparması ve blöfünü yükseltmesine sebep olmuştur. Kısaca HDP’nin parti olarak seçime girip barajı aşma gayreti ilkesel bir siyaset ortaya koyup, mecliste muhalefet yapması özleminden gelmemektedir.  
            Bugüne değin müthiş bir ortaklık yürüterek ülkeyi bölünmenin eşiğine getiren bu ikili arasındaki kavga parti ilkelerine dayalı ideolojik bir çatışma değil, çıkar kavgasıdır. Çıkar kavgası aşılıp, İmralı-Ankara-Kandil ortaklığını yürütenler barıştığında “al başkanlık ver federasyon” anlaşması ile Habur karşılamalarını tertip eden, Türk ordusuna kumpas kurup orduyu dağıtma gayretine giren, Oslo Görüşmelerini yapan, İmrali’dan haberci baykuşluğu yapan bu odaklar senelerdir süregelen çalışmalarını nihayete erdireceklerdir.

18 Haziran 2015 Perşembe

SONUN BAŞLANGICI



           AKP tek başına iktidarını kaybetti. Henüz koalisyon senaryoları ile ne yaşanacağı belli değil ancak yasa çıkaracak sayıyı, meclis komisyonlarındaki üstünlüğü şimdiden kaybetti; kitlesel halk desteği, medya desteği gibi baskı altındaki yargının ipleri ellerinden uçup gidiverdi.
            Pazartesi günkü yazımda bir diktatörün ve rejiminin ilk tökezlemede nasıl dağılıverdiğini ve bu dağılma emarelerinin AKP’yi nasıl titrettiğini yazmıştım. Şimdi ise yıkılıp giden kitlesel destekten değil, yıkılıp giden saltanattan bahsedelim.
            Arap işi, tüketime bağlı ve kredilerle geçinmeye dayalı bir ekonomik sistem içinde Arap vahası yaşayan Türkiye’de talana ve üst orta sınıf ile yukarısını yüceltmeye yarayan düzen bitti. Yargı kararlarına rağmen devam eden peşkeş ve talanlar tehlikede. Yandaş müteahhitler ve bugünün saraylıları saltanatlarını yitirme korkusu içinde! Son 10 yıl içinde, betonlaşmayan, talan edilmeyen orman, koy, dere, göl kalmadı. Kentli bilincinin yok edildiği; parkların, tarihi yapıların, korulukların, bostanların yıkılıp üzerine beton dikildiği; AVM’den geçilmeyen bir Dubai simülasyonu haline gelen kentlerde bu zulüm bitti.
            Şimdiden çok güzel şeyler yaşanıyor. Öncelikle bu talan düzeninin abidesi, betonlaşmanın simgesi haline gelen Tayyip Erdoğan’ın Aksaray’ı tehlikeye girdi. 27 Mayıs günü Danıştay’ın verdiği karar ile “kaçak olduğu tescillenen” Aksaray’ı kurtarmak için çıkarılan tarihi sit alanlarına kamu binası yapılabilmesini serbest bırakan ilke kararın yürütmesi de durduruldu. Aksaray’a tahliye yolu gözüktü.
            İstanbul’un kuzeyine hançer gibi saplanan ve Kuzey Ormanlarını çöle çeviren 3. Köprü inşaatının bazı bağlantı yolları ve bir plan değişikliği iptal edildi. İstanbul’a göçü ve sağlıksız kentsel büyümeyi teşvik ederek bir “canavar kent” yaratacak olan 3. köprü hakkındaki diğer kararlar da uç uca eklenince köprü inşaatının da durdurulması an meselesi…
            Dün ise bir darbe de İstanbul’da bir diğer doğa katliamına yol açan ve İstanbul’un hava trafiğine ve kentsel büyümesine büyük zararları olan 3. Havalimanına indi. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulundan Ağaçlı köyündeki kamulaştırmalara iptal kararı geldi.
            Eh hep dedik, zamanı gelecek diye… Gün geldi devran döndü; tüm hukuksuzluklar yargının kemerlerinin gevşemesi ile bir bir durdurulmaya başlandı. Bunlar daha başlangıç, daha çok şey normalleşecektir! 
                                                                                                                   Gündem Gazetesi 18.06.2015

17 Haziran 2015 Çarşamba

GÜVENLİ KÜRT KORİDORU



            
            Türkiye yeni oluşacak koalisyona kilitlenmişken Suriye sınırımızın hemen birkaç kilometre güneyinde başka bir koalisyon bölgeyi cehenneme çevirmiş durumda. Sınırımıza binlerce Türkmen ve Arap dayandı, Türkiye’den yardım eli bekliyor. Başını ABD’nin çektiği koalisyon bombalarından kaçıyorlar!
            Hatırlarsanız 7-8 ay önce koalisyon güçleri sadece havadan IŞİD’i temizleyeceğini söyleyerek Suriye’nin Kuzey bölgelerine girmişti. O günden bu yana koalisyon bombardımanı sürüyor. Ancak Koalisyon güçleri yaklaşık ilk 3 ayda Kuzey Suriye’deki IŞİD varlığını güneye çekti, şimdiki moda adıyla Kürt Kantonlarındaki hücreler haricinde ve sınırımızın hemen altında bulunan ve sanki IŞİD’in Türkiye ile lojistiğini sürdürmesi için kasıtlı olarak bırakılmış Afrin ve Azaz kentleri arasındaki koridor hariç, Suriye’nin Kuzeyinde IŞİD varlığı bulunmuyor. Ancak koalisyon kuvvetleri IŞİD varlığı bulunmasa da bu bölgeyi bombardımana tutmaya devam ediyor.
            Koalisyon güçleri, gelen bilgilere göre, aylardır buradaki Arap ve Türkmenleri bombaları ile dövüyor, binlerce Arap ve Türkmen sınırımıza dayandı, Kuzey Suriye bölgesi insansızlaştırılıyor. IŞİD varlığına ket vurmaya gelen koalisyon, haritada da gördüğünüz üzere bölgenin hemen güneyinde bulunan ve IŞİD’in başkenti ilan ettiği Rakka’ya bir fişek bile atmadı, amacı IŞİD ile mücadele değil. Açıkça insansız bir güvenli bölge oluşturmak… 
Kuzey Suriye
            Körfez savaşı sırasında Kuzey Irak’ın insansızlaştırma harekatının ardından bölgeye yerleştirilen çekiç güç peşmerge kuvvetlerini kurmuş, PKK’yı eğitip güçlendirmişti. Güvenli bölge safsatasının ardından Kuzey Irak’taki demografik dengeler değişmiş, bölgedeki Arap ve Türkmenler sürülmeye zorlanmış kalanlara da asimilasyon politikası uygulanmıştı.
            Kuzey Suriye’deki durum da aynı! Böl
geye Türkiye üzerinden geçirilen Peşmerge’nin ve koalisyonun katkılarıyla Suriye Kürtlerinin silahlı kolu YPG bölgede eğitiliyor, güçlendiriliyor. Öte yandan Körfez Savaşı şablonuyla bölgedeki Türkmenler ve Araplar sürgüne zorlanıyor. Son olarak insansızlaştırma harekatının diğer ayağı olan IŞİD’in Tel Abyad salvosuyla Arap ve Türkmenler kenti terk etti, ardından Tel Abyad da YPG’nin eline geçiverdi. Koalisyonun ve destekleyen diğer güçlerin amacı Kuzey Suriye’de güveli bir Kürt Koridoru açmak. Haritada da gördüğünüz üzere neredeyse Kuzey Irak’tan, Hatay’a kadar bu bölge aşağı yukarı oluşturulmuş. Eğer Kuzey Irak, Kuzey Suriye’nin kendisiyle aynı statüye gelmesi halinde Suriye Kürtleriyle birleşirse ( ki bu tiyatronun amacı bu), Türkiye’deki Kürt ayrılıkçıları tutabilene aşk olsun!
                                                                                                                   Gündem Gazetesi 17.06.2015

16 Haziran 2015 Salı

EN YAKIN AKP-HDP’DİR



          Koalisyon arayışları sürüyor. Geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen MYK toplantısında CHP’den AKP ile koalisyona hayır cevabının çıktığı konuşuluyor kulislerde. Henüz AKP ile muhalefet partileri arasında “resmen” koalisyon görüşmeleri başlamadı. Başladığında görevi alan Davutoğlu teamülen sırasıyla en çok oy alan partileri dolaşacak. Yani sırasıyla CHP, MHP ve HDP’ye gidecek.
            CHP’nin ciddi tartışmalarla geçen MYK toplantısı kesin olmamakla birlikte gösteriyor ki CHP, AKP ile koalisyona kırmızı ışık yaktı. Son dönemde hata üstüne hata yapan ve siyasi arenada küskün kitlesi gittikçe artan CHP, bir sonraki genel seçimlerde ana muhalefet özelliğini yitirebileceği bir hatayı bu kez yapmayacak gibi gözüküyor. Ancak CHP’de koalisyon ortaklığı konusunda ciddi çatlak sesler yükseliyor.
            MHP, daha seçim sonuçlarının kesinleşmeye başladığı ilk saatlerde çözüm süreci, Oslo ve İmralı görüşmeleri gibi skandallara imza atan AKP ile koalisyon yapmayacağını duyurmuştu. Duruşu halen bu yönde, o sebeple bugünden bakarsak MHP de AKP ile olası bir koalisyona sıcak bakmıyor.
            HDP ise bir zamanların Refah Partisi taktiğini uygulayarak daha kitlesel bir yolda seyretmeyi tercih etti seçim sürecinde… Neydi o yol; daha kitlesel söylemler ile sadece bir grubun desteklediği bir parti olmaktan çıkıp geniş kitlelere hitap etmekti hedefleri. Refah nasıl daha kitlesel seçim çalışmaları yürütüp; daha kucaklayıcı söylemlerle propagandalarını yapınca ilk kez mahalli seçimlerde başarıya imza attıysa, HDP de aynı yolu izledi seçim süresince. Kürt hareketinin partisi olmaktan çıkıp Türkiye partisi olma yolunda kendince adımlar attı. Ancak bu adımlar tatmin edici, halkı doyurucu değil. Azınlık hakları ve benzeri sol söylemleri aslında “ırkçılığa pozitif ayrımcılığı” destekler bir çizgide sürdürerek temsil edilmediğini hisseden sol seçmeni manipüle ederek barajı aştı.
            Çözüm süreci ve İmralı—Ankara—Kandil hattındaki görüşmeler ile bölünme sürecini başarıyla sevk ve idare eden HDP, kitleselleşme illüzyonu uğruna hedefine yaklaştığı bu yıllarda federasyonu koparmaktan vazgeçmeyecektir. 80 vekil sayısı kadar önemli bir sayıya ulaştığı 25. dönem meclisinde HDP’nin gücünü muhalefet yapmaya harcamayacağı açıktır. Bugün HDP’nin AKP ile bir koalisyona sıcak bakmıyor görüntüsünün altında aslında “ver federasyonu, al başkanlığı” denkleminden kopartacağı tavizleri arttırmaya çalışması yatmaktadır.
                                                                                                                   Gündem Gazetesi 16.06.2015

15 Haziran 2015 Pazartesi

DAĞILMA SÜRECİ



          En ufak sallantıda büyük kitlelerin diktatörlerini terk ettiklerini tarihten örneklerle yazmıştım. AKP’de en ufak bir sallantıda, yaşayacakları ufak bir oy kaybında dahi yandaş gazetecilerin, iş adamlarının, dönemin popüler politikacılarının ve küçük iş bilirlerin nasıl çark edeceğini hep söylemiştim.
            Önce karizmatik lider gelir, birilerinin yüreğini hoplatır. Kendini bir şekilde iktidara taşıdıktan sonra baskı, hapis ve terörist ilan etme tehditleriyle ilkesizleri etrafında toplar! Aynı anda paragözler, her devrin adamları diktatörlerin etrafında toplanıverir. Sonra halk boyun eğer, diktatörün desteği arttıkça artar! Bazen Hitlerde olduğu gibi %90’lara bazen de bizdeki gibi destek %50’lere çıkıverir! Bu güç görüntüsü diktatörü zehirler, etrafındaki kalabalığı gerçek bağlılık zanneder. Bu sanı diktatör için düşüşün ilk aşamasıdır. Kendini ve iktidarını ilahi kaynaktan geliyor zanneder ve bu saltanatın sonsuza dek süreceğini sanır. Sonra ufak bir tökezleme yaşanır, kitlesel bir destek kaybı yaşanır ve ilk intikamı baskıya boyun eğen ilkesizler acımasızca alır. Aynı anda diktatöre yamaman her devrin adamları çark ediverir, diktatörün işi biter! Bir diktatörün psikolojisi, diktasının sonu böyle gelir. Tarihteki örneklerin hepsi birebir böyledir.
            Bizde de aynı süreç yaşandı, ilk tökezlemeden sonra ilk kitlesel oy kaybı yaşandı. Tıpkı tarihteki diğer örnekleri gibi de önce baskı altındakiler, boyun eğen ilkesizler çark ediverdi. Baskı altındaki, taraflı yayın kuruluşları şimdiden ekranlarında ve sayfalarında yer verdikleri bazı yandaşların işlerine son verdi. Yakında göreceksiniz ki bunlar diktatöre karşı en acımasız yayını yapacak, kirli dönemin itiraflarını ekranlarına ve sayfalarına ilk taşıyacak olanlardır.
            Her devrin adamı politikacılar, şark kurnazları ve parayı seven gazeteciler de dönmeye başladı. İlk iş “oy kaybını anlatmak” için acımasız eleştirilere başladılar. Bir kısmı hayat tarzını değiştirdi, öyle ki bir zatın sakalını kesip, kravatına yeniden kavuştuğu ve eşinin başı açık fotoğrafları sosyal medyada çarşaf çarşaf dolaşıyor. Yakında daha büyük bir güruh bu yola girer, bir dönem biat ettikleri diktatöre ilişkin itirafları gelir; bir dönem terörist ilan ettikleri insanlardan daha sıkı sıkıya muhalif ideolojiye sarılmış buluveririz bu insanları.  
            Defalarca yazdım, şimdi o döneme girdik. Temennim odur ki Türkiye’nin karanlık 10 yılını güçlendiren bu insanların yüzleri, sözleri kamuoyu nezdinde hiç unutulmaz; bu çark edebildikleri son dönem olur… 
                                                                                                                   Gündem Gazetesi 15.06.2015

12 Haziran 2015 Cuma

AKP-CHP KOALİSYONU MU?



          Son yapılan görüşmeler ve taraflardan gelen söylemler gösteriyor ki AKP ile CHP koalisyona hazırlanıyor. Aslında 7 Haziran gecesi seçim sonuçları kesinleşmeye başladığında CHP’den gelen açıklamalar, her ne kadar araya kırmızı çizgiler koysa da, oluşacak koalisyonda yer almak istediği yönündeydi. CHP, genel seçimlerde aldığı başarısız sonucu koalisyon hükümetine ortak olarak telafi etme yanlışına sonuçların kesinleştiği ilk saatlerde düşmüştü.
            CHP cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yanlış aday tercihi ile seçmenini kırgınlığa uğratıp bu durumun karşısında takındığı şok edici tavır ile seçmeni küstürmüş iken, başarılı gibi geçen seçim çalışmalarının ardından ortaya çıkan Güneydoğu’daki oyların HDP’ye sübvanse edilmesi skandalı seçmeni bir kez daha yaraladı. Yarın tekrar seçime gidilecek olsa CHP bu kez %25’i dahi göremez. Zannediyorum CHP’nin Erdoğan’ın davetine icabet etmesi ve Baykal’ın Erdoğan’dan Kılıçdaroğlu’na haberci kuşu görevini üstlenmesi CHP’nin kaportayı toparlaması için koalisyon şansına sıkı sıkıya sarılmasından olsa gerek…
            CHP’nin en başta koştuğu Erdoğan’ın makamına uygun anayasal sınırlara geri dönmesi şartı, 17-25 Aralık dosyalarının yeniden raflardan inmesi ve seçim barajının düşürülmesi şartları AKP ile olası bir koalisyon durumunda vazgeçilecek ön şartlar. Zira, AKP’nin bu şartları kabul etmeyeceği gün gibi ortada. Öte yandan CHP’nin bugünden görülen tavrı kendisinin hükümet ortağı olacağı bir seçeneğe evet diyeceği yönünde…
            Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhafazakar adayla çatı oluşturan,  +1 oy için 5 oy kaybeden; yürüttüğü başarılı bir seçim çalışmasını genel merkez talimatıyla bazı bölgelerde HDP’ye sübvanse eden; kendi ilkelerinden ödün verip gücüne güvenmeyen CHP’nin bundan sonra da +1 için 5 kaybetmemesi, kendi ilkelerinden ödün vermemesi için bir sebep yok. Seçmende bunun güvensizliği oluşmuş vaziyette. Erbakan ve Çiller’in koalisyonunda bu filmi izledik aslında biz! Erken seçim olmasın, “istikrar sürsün” denerek birbirilerinin yolsuzluk, görevi kötüye kullanma gibi dosyalarını hasır altı eden iki kafadarın şenlikli koalisyonu hatırlarsınız. CHP bugün DYP gibi kaybolmak istemiyorsa kendine gelmeli… 
                                                                                                                  Gündem Gazetesi 12.06.2015

KOALİSYON SENARYOLARI



           Koalisyon senaryoları havada uçuşuyor. Ancak ülkedeki siyasi iklime baktığımızda yepyeni bir parlamento denklemi ile karşı karşıyayız, durum tam bir arap saçı. Gün be gün, saat be saat aslında önümüzdeki günlerin nasıl geçeceği daha da belirginleşiyor.
            Koalisyon ihtimallerine baktığımızda AKP hangi parti ile koalisyona girerse girsin, hiçbir partinin kırmızı çizgileri ile barışmayacak gibi gözüküyor. CHP’nin de, MHP’nin de HDP’nin de kırmızı çizgileri 17-25 Aralık yolsuzluk dosyalarının tekrar raflardan inmesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın partili cumhurbaşkanı figüründen vazgeçip anayasal sınırlar çerçevesine girmesi ve seçim barajının aşağıya çekilmesi. AKP’nin bu istekleri kabul etmesi mümkün değil. 17-25 Aralık gerçeklerinin ortaya dökülmesi halinde Adalet ve Kalkınma Partisinin oy oranında çok ciddi bir düşüş olacak, üstelik ortaya çıkacak skandallarda AKP’li bakan ve milletvekillerinin toplumun karşısına çıkacak yüzü olmayacak.
            AKP’nin başındaki Erdoğan bir karizmatik lider idi. Seçmen partiye veya ideolojiye değil, oylarını Erdoğan’a verdi. Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasıyla da oylar eridi. Cumhurbaşkanı olmasına rağmen Erdoğan’ın ortalığa atılması, seçmenden oy istemesi dahi AKP’yi ancak %10 kayıp ile kurtardı. Muhalefetten koalisyon şartı olarak gelen Erdoğan’ın yasal sınırlar içine girmesi talebi bu sebeple AKP için kabul edilebilir bir istek değil.
            Öte yandan seçim barajı 7 Haziran seçimlerine kadar AKP diktatörlüğünün sarıldığı en büyük silah olurken bu seçimlerde %10 seçim barajı AKP’nin lehine işledi. Buna rağmen AKP’nin 12 Eylül’ün ürünü olan %10 seçim barajının düşülmesine sıcak bakması mümkün değil. Çünkü halen kendilerinin meclis çoğunluğunu bir sonraki seçimde alacaklarını düşünüyorlar.  
            CHP-MHP-HDP ancak hep birlikte bir koalisyon oluşturacak sayıya erişebiliyor. Ancak MHP’nin HDP ile koalisyon yapmayacağı daha seçim gecesi Bahçeli tarafından ifade edilmişti. Yani geriye CHP-MHP veya CHP-HDP eşleşmesi kalıyor. İkisine de dışarıdan destek gerekli. CHP-MHP koalisyonuna HDP dışarıdan destek vermez. Ancak AKP’de kendisinin hükümet dışında kalacağı hiçbir seçeneğe destek vermeyeceği bu eşleşme zor gözüküyor. Aynı şekilde CHP-HDP hükümetine MHP’nin destek vermeyeceği de gün gibi ortada. AKP de bu hükümete dışarıdan destek vermez. Zira kendisi hükümet dışında kalmamayı AK-PAK bir parti olup kabul etseydi dahi, HDP’ye güneydoğu oylarını almasından ötürü duyduğu hınç ile daha çözüm süreci ile HDP’ye tehdit yöneltirken hükümete taşımayı asla kabul etmez!  
            Koalisyon denklemi ilk bakıldığında bu kadar karmaşık dururken, Erdoğan-Davutoğlu görüşmesinin Ankara kulislerine yansıyan ciddi bir iddiası var. Ankara kulislerine göre Erdoğan ve Davutoğlu önceki günkü görüşmelerinde herhangi bir koalisyona destek olup, bu süreçte ülkeyi bir ekonomik kriz ile çalkalandırmayı planlıyor. Ankara kulislerinde konuşulana göre Erdoğan, şu an sürüncemede olan ekonomik krizi okşayıp koalisyonu zora sokma derdinde. Böylece “istikrarın teminatı tek parti yönetimleridir” mesajı verip erken seçim ile AKP’yi tekrardan tek başına hükümet kuracak sayıya ulaştırıp meclise taşıma derdinde. Oradan da yeni anayasa ve başkanlık sistemine doğru yol almayı düşünüyor.
            Öyle ya da böyle, bu dönem hükümeti hangi parti veya partiler kuracaksa açıkça görülüyor ki bir sonraki seçimde oyları düşerek süreci tamamlayacak. Zira Erdoğan kriz çıkarmasa dahi ülkenin halihazırdaki ekonomik durumu, dış politika ve iç sorunları bir saatli bomba gibi, eline alanın elinde patlayacak. Bu parlamentoda muhalefet rolünü üstlenenler ise süreçten güçlenip çıkacak. HDP barajı geçti diye sevinip, “şükran” duymak yeterli değil. AKP’nin mutlak hakimiyetini kırmak için en doğru adımları atmak çok önemli. Bugünden bakıldığında görülüyor ki CHP, MHP ve HDP hükümet kurmaktan uzak durular ve AKP’ye azınlık hükümeti için yeşil ışık yakarlarsa süreçten güçlenip çıkmakla birlikte, AKP’nin daha da zayıflamasını sağlayacaklar.
                                                                                                                   Gündem Gazetesi 12.06.2015

10 Haziran 2015 Çarşamba

KOALİSYON




            Değerli okurlar, Türkiye için çok önemli bir seçimi geride bıraktık. Sandıktan koalisyon çıktı, karşımızda ise yepyeni bir parlamenter muhalefet denklemi var.
            Öncelikle AKP’nin %10’luk oy erimesi yaşaması şaşırtıcı olmadı. 2013’ten bu yana Gezi Parkı olaylarında kristalize olan AKP’nin faşizan yönetim anlayışı, Yolsuzlukların ayyuka çıkması ve seçim süreci boyunca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın anayasayı çiğneyen ofansif tavrı AKP seçmenini AKP’den uzaklaştırdı. Üstelik, Refah partisi geleneğinden gelen kemik seçmen tabanı, şu köyden kente göçün oluşturduğu gecekondularda yaşayan AKP seçmeni Erdoğan’ın kendine saraylar yaptırıp lüks içinde yaşamasını, Bakanların yüzbinlerce dolarlık saatlerini ve AKP genelindeki haksız zenginleşmeyi daha fazla tolare edemedi. HDP’nin parti olarak seçimlere girmesi de AKP’ye en çok oy getiren Güneydoğu ve Doğu Anadolu illerinden oyların HDP’ye kaymasına sebep oldu. Ayrıca, merkez sağın zayıflamasıyla MHP’den AKP’ye birkaç seçimdir giden oylar, anayasadan Türklük tanımının kaldırılması, terörist başı Apo ve PKK ile müzakere süreci nedeniyle MHP’ye geri döndü. AKP, genel seçimlerde oyu Türkiye’nin 81 ilinde düşen tek parti oldu. Kurulduğu günden bu yana en ufak bir karşı ses, parti içi demokrasi emaresi göremediğimiz AKP’de 2012’den beri başlayan çatlak sesler bu genel seçimde ciddi bir biçimde kendisini gösterdi. AKP’nin eridiği ve ciddi bir siyasi müdahale yapılmadıkça artık tekrar tek başına iktidarı oluşturacak çoğunluğa ulaşamayacağı gayet açık.
            Cumhuriyet Halk Partisi ise bu seçimlerde oylarını arttıramadı. Daha önceki yazımda da yazdığım gibi CHP Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaptığı yanlış aday tercihleri, ideolojik sapma ve ideolojik netlik sorunlarını bu seçimlerde bir nebze aşmış, uzun süredir kendinde bulamadığı iktidar heyecanını bu seçimlerde yeniden diriltmişti. Ancak seçim süreci boyunca CHP’nin genel merkez talimatıyla Güneydoğu’daki ve metropollerdeki oylarını HDP’ye sübvanse ettiği iddiaları iller ve ilçeler bazında bakıldığında kendini doğruluyor. Zira iller ve ilçeler bazında oy oranlarına bakıldığında CHP’den HDP’ye yaklaşık %3’lük bir kayma söz konusu… Daha önceki seçimlerde muhafazakar adaylarla ideolojik netliğini bulanıklaştıran ve genel merkezin katı tutumu sebebiyle ideolojik sapma kaygıları güdülen CHP’nin boş bıraktığı sol banda kitle partisi maskesi takan HDP oturdu. Siyaset boşluk kaldırmaz. Kürt ırkçılığı yapıp bir iki süslü vaatle, sempati avcılığı ile sol kanada oturup oy toplayan HDP’deki bu büyümenin sebebi sol bandı boş bırakan CHP’dir. Daha önceki ideolojik netsizliği ile kendi gücüne inanmadığı için oylarını kaybeden CHP’nin Güneydoğu’daki illerde oylarını HDP’ye sübvanse etmesi Diktatörü devirmek için yine kendi gücüne inanmamasının sonucudur. Bu anlayışta bir parti daha fazla büyümesini sürdüremez. Bu seçimde büyüme durdu, CHP için düşüş tehlikesinin çanları çalıyor. Genel Başkan başta olmak üzere genel merkez sonuçları “başarı” olarak nitelendirmekten vazgeçip, sosyal demokrasi olgunluğu göstererek istifa etmelidir.
            AKP ve CHP’den sonra seçimin diğer kaybedeni Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Partili cumhurbaşkanıymışçasına anayasayı ihlal edip çıktığı seçim meydanlarında Cumhurbaşkanı Erdoğan kaybetmiştir. Bir parti figürü olarak seçim boyunca meydanlarda gördüğümüz Erdoğan’a seçmen kırmızı kartı çıkarmıştır. %50’lik bir barajı aşanın Cumhurbaşkanı olarak seçildiği bir seçimle iş başına gelen Erdoğan, bir parti figürü olmayı seçtiği genel seçimlerde %40 oy almış ve halktan cumhurbaşkanlığı için aldığı güven oyunu kaybetmiştir. Üstelik Aksaray da meşru yönetim merkezi olmaktan çıkmıştır.  
                                                                                                                   Gündem Gazetesi 10.06.2015

5 Haziran 2015 Cuma

TIRLAR



            Geçtiğimiz günlerde Cumhuriyet Gazetesi büyük bir habercilik başarısına imza atarak Suriye’ye MİT aracılığı ile silah gönderildiği iddiasını belgeleyen bir haber yayınladı. Can Dündar imzalı haberde AKP Hükümetinin Suriye’ye gönderdiği silahların fotoğrafları bulunuyordu.
            2014 Ocak yayında cereyan eden hadisede soruşturmayı yürüten savcı ve operasyonu yapan askerler vatana ihanet ve terör suçundan cezaevine gönderildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz günlerde katıldığı canlı yayında ise Can Dündar’a adeta bir savcıymışçasına suç isnat etti. O suçlamalar vatana ihanet, terör örgütü propagandası, devlet sırrını deşifre etmekti. Üstelik Erdoğan Can Dündar’ın ne kadar hapis yatmasını istediğini de yazarak, savcı edasıyla verdiği dava dilekçesiyle dünya hukuk tarihine geçti. Serde hukuk devleti olması gereken bir ülkenin en tepesinde oturan Erdoğan bu davranışıyla hukuk bilmezliğinin yanı sıra “yargının bağımsız olmadığını” da resmen ilan etti.
            Can Dündar’a, Erdoğan’ın isnat ettiği suçlar ise gülünç. Vatana ihanet diye adlandırılan haber aslında vatana ihanetin belgelendiği bir haberdir. Suriye’deki silahlı örgütlere silah taşınması açık bir skandal iken TIRları durduran savcı ve jandarmaların; hadiseyi belgeleriyle kamuoyuna duyuran gazetecinin terörist ilan edilmesi açık bir faşizmdir!
            Üstelik TIR’ların taşıdıklarının devlet sırrı olduğunu söylüyor Erdoğan. Bu durum olsa olsa hükümet sırrıdır. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bugüne değin hiçbir silahlı terör örgütüyle, hiçbir uluslar arası kanlı yapılanmayla ilişkisi olmamıştır. Dış ilişkilerini ve stratejik ortaklıklarını “yurtta barış, dünyada barış” ilkesiyle devam ettiren bir devlet geleneğine sahip Türkiye’nin bu tarz yapılanmalara daha önce silah yardımında bulunması söz konusu dahi olmamıştır. Artık parti devleti haline gelen Türkiye’de bu karanlık ilişkiler AKP Hükümetinin marifetidir. Bu karanlık ilişki AKP Hükümetini ve onun parti devletini zora sokmuş, yapılan haber ise gazetecilik görevidir, kamu yararınadır.
Terör örgütü propagandasıymış, haşhaşilerin işiymiş, casuslukmuş, vatana ihanetmiş! Tüm bu safsatalara çocuklar dahi güler artık. Silahlarla yakalanan, “silahları gönderin talimatını” veren kimlerse suçlular onlardır. Eminim ki bugün veya yakın gelecekte gerçek teröristler, gerçek hainler yargı önüne çıkartılacaktır!
                                                                                                       Gündem Gazetesi 05.06.2015

4 Haziran 2015 Perşembe

BUNLAR VANDAL



        Hiçbir siyasi birikimi ve siyasi geçmişi olmayan 13 senelik Adalet ve Kalkınma Partisi dini sömürerek, dini siyasete alet ederek oy toplamaya çalışıyor. Türkiye’de ideolojisi ne olursa olsun bir siyasi parti kendi programı çerçevesinde seçim çalışmalarını sürdürür, AKP ise dini takvime göre propaganda yapıyor. Geçtiğimiz Pazartesi günü bildiğiniz üzere İslam alemi için kutsal olan Berat kandili kutlandı. AKP boş durmadı, kordon boyuna izinsiz, kaçak bir stant kurarak lokma dağıtmaya çalıştı. Daha önce Ramazan aylarında yine izin almadan Cumhuriyet Meydanı ve Kordon Boyu gibi halkın ortak kullanım alanlarını boydan boya kapatıp şaşalı iftar yemekleri veren, dini ibadetini yerine getiren insanlara iftar boyunca parti propagandalarını yapan ancak belediyenin izin sorması üzerine Ankara’yı, İstanbul’u arayıp mızmızlanan AKP Çanakkale il örgütü bu kez yine olaylar çıkardı. Üstelik devlet memurlarına saldırarak, çevik kuvvet polisinin arkasına saklanarak rezilliklerine rezillik kattı.
            Belediyenin kendilerine dört kez yer göstermesine rağmen, dördüne de burun kıvıran AKP Çanakkale İl Örgütü, kafalarına göre kaçak stantlarını kordon boyuna kurdu. Haklı olarak Belediye Zabıta Ekipleri kaçak standa müdahale etmek istedi. AKP’liler ise hukuksuzluklarını şiddet ile bastırmaya çalıştılar! Daha Belediye Zabıta Ekipleri AKP standının kaçak olduğunu tebliğ edemeden AKP’liler Zabıta’ya saldırdı, devlet görevlilerini darp edip yerlerde sürüklediler.
            Olay yerine hemen Çevik Kuvvet Polisi sevk edildi. Ancak Çevik Kuvvet Ekipleri kaçak AKP standına müdahale etmek yerine zabıtaların AKP’lilere müdahale etmesini engelledi. Kaçak ve hukuksuz siyasi propaganda yapan AKP’lileri uyarmadı bile!
            Türkiye’nin dört bir yanında izin alarak siyasi propagandalarını yapmaya çalışan diğer siyasi partiler polislerce, valilikçe hukuksuzca engellenirken; hatta zaman zaman Erzurum’da olduğu gibi coplanıp dövülürken, bunlar izin alma zahmetinde dahi bulunmadan hukuksuzca siyasi propaganda yapıyor, faşizan bir parti devleti misali sınır tanımıyorlar. Bunların sadece sarayları değil, yaptıkları propaganda da kurdukları stantlar da kaçak!
            Dönemim Başbakan’ı Recep Tayyip Erdoğan kaçak olarak Gezi Parkı’na dikmeye çalıştığı Topçu Kışlasına isyan edip Anayasa’nın 31. maddesine dayanarak sokağa dökülen halka “bunlar çapulcu, bunlar vandal” diye seslenmişti, sanıyorum ki bu müthiş üslup aslında zabıta döven, kaçak ve hukuksuz stantlarını zorbalıkla kordon boyuna kuranlar için daha yerinde… 
                                                                                                                   Gündem Gazetesi 04.06.2015

2 Haziran 2015 Salı

GENEL SEÇİME DOĞRU CHP




         Seçim maratonunun son haftasına geldik, genel seçim heyecanı katlanarak artıyor. Zira yakın tarihte geride bıraktığımız seçimlerin aksine seçmenin oy eğilimleri halen yer değiştiriyor. Son dönemde geride bıraktığımız seçimlerde seçmen eğilimleri son bir hafta yerli yerine otururdu, bu seçim öyle değil; siyasi partilerin ve kararsız seçmenin oyları henüz şekillenme aşamasında ve bazı partilerin kemikleşmiş seçmenleri dahi halen yer değiştirmekte.
            Seçmenin bu eğilimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi’nin payı büyük, zira geride bıraktığımız seçimlerin aksine, genel merkezden ilçe örgütlerine kadar ciddi ve koordinasyon içinde çalışmalar sürdürüyor. En son Cumhurbaşkanlığı seçiminde yanlış aday tercihinden tutun da adayın seçmen tabanınca sorgulanmasına karşı takınılan tutum ve parti içindeki sol fraksiyonlardan bazılarının susturulma girişimi parti içi demokrasi kaygıları başta olmak üzere birçok soru işaretini beraberinde getirmişti. İdeolojik netlik, ideolojik sapma gibi sorunların yanı sıra kaybolan iktidar heyecanı seçmen tabanını sarsmış ve küskünler kitlesini de beraberinde getirmişti.
            7 Haziran seçimlerine giderken görülüyor ki Genel Merkez ve teşkilatlar arasındaki iletişim kopukluğu asgari düzeye inmiş, seçime yönelik çalışmaların hızı ve heyecanı küskün kitlesini geri kazandırmakla birlikte diğer partilerin seçmen tabanlarından da oy getiriyor. CHP’de bu genel seçimde ciddi bir iktidar heyecanı var. Bunun en önemli faktörlerinden biri ise genel merkezin bu kez iktidar olmayı “ciddi” bir biçimde hedef olarak belirlemiş olması. Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun söylemleri ve iktidarı hedeflediğine seçmenini ikna edici dili ile uzun bir aradan sonra CHP seçmeni 7 Haziran seçimlerinde heyecan duyarak sandığa gidecek enerjiyi yakalamış durumda.
            Bunda CHP’nin seçmene sunduğu projeleri ve vaatleri de büyük etken. 2002’den bu yana genel seçimlerde Adalet ve Kalkınma Partisinin projeleri konuşulur, seçim meydanlarındaki tartışma ve polemikler AKP’nin projeleri üstünden devam ederdi. CHP bu genel seçimde projeleri ve vaatleriyle, geçtiğimiz genel seçimlerde AKP’nin elinde bulundurduğu üstünlüğü ele geçirdi. Seçim meydanlarında ve sokakta CHP’nin projeleri ve vaatleri konuşuluyor. Üstelik bu durum AKP’yi öyle zor bir duruma düşürdü ki Davutoğlu, CHP projelerini eleştirmekten kendi projelerini anlatmaya vakit bulamıyor. Üstelik Davutoğlu’nun kapalı kapılar ardında iş adamlarıyla ve yandaşı gazeteciler ile buluşup bu projeleri yermelerini istediği konuşuluyor.
            Cumhuriyet Halk Partisinin projelerinin geniş yankı bulmasının en önemli sebeplerinden biri proje ve vaatlerin geniş kitlelere hitap etmesi. Proje ve vaatlerin Türkiye’deki sosyal ve ekonomik sorunların yanı sıra kültürel problemlere dokunur nitelikte olması başta CHP seçmeninin heyecanına heyecan kattı, diğer partilere eğilimli seçmenleri de çevresinde topluyor. Başta işsizlik ve geçim sıkıntısına dair Merkez Türkiye projesi ve maaşlara ilişkin düzenleme vaatleri seçmenin bam teline bastı. Giderek demokrasi ve şeffaflık notu düşen Türkiye’de CHP’nin ifade özgürlüğü ve başta meclis olmak üzere kamuya getirileceğini vaat ettiği şeffaflık düzenlemeleri de seçmende geniş yankı buldu.
            Geçtiğimiz seçimlerde yanlış aday belirlemeleri ve seçmene kulak vermeyen genel merkezin tavrı bu genel seçimde hayli değişmiş gibi duruyor. Ayrıca, CHP genel merkezi 7 Haziran Genel Seçimlerine giderken açıkça görülüyor ki üzerindeki ölü toprağını atarak uzun bir aradan sonra seçmen karşısına orijinal, akılcı ve uygulanabilir proje ve vaatlerle çıktı. En önemlisi de yine uzun bir aradan sonra iktidar olma hedefini açıkça ortaya koydu. 
            Türkiye için ciddi önem arz eden 7 Haziran seçimlerinde dengelerin değişeceği bir gerçek… 

                                                                                                                  Gündem Gazetesi 02.06.2015