27 Şubat 2014 Perşembe

PENCERE AÇILDI BİLAL OĞLAN



            Geçtiğimiz pazartesi akşamı Başbakan Erdoğan ve Bilal Erdoğan’a ait telefon görüşmelerinin kaydı internete düştü ve Türkiye adeta sarsıldı!
            Yapılan telefon görüşmeleri 17 Aralık 2013 sabahına aitti. İnternete sızan kayıtlarda, Yolsuzluk ve Rüşvet operasyonunun yapıldığı gün Başbakan Erdoğan telaşla oğlu Bilal Erdoğan’ı arıyor ve Bilal Erdoğan ve diğer dört akrabasının evinde bulunan paraları ellerinden çıkarmaları talimatını veriyor. Yapılan konuşmalardan evde saklanan paraların miktarının milyonlarca euro olduğu anlaşılıyor! Öyle ki, gün içinde yapılan 5 değişik telefon görüşmesinin ses kayıtlarında Bilal Erdoğan elinden paranın büyük kısmını çıkarıyor ancak son kalan 30 milyon euro’yu (91.109.460. Türk Lirası) nereye koyacağını bilemiyor! Üstelik Bilal Erdoğan, parayı “fazla yer kapladığı için” eritemediğinden yakınıyor!
            Değerli okurlar, bu tablodan yapılan yolsuzluğun, haksız zenginleşmenin boyutunu siz düşünün! Üstelik Başbakan Erdoğan’ın oğlu ve diğer dört akrabanın evinden kaçırılan paranın yanı sıra İsviçre’deki gizli banka hesaplarındaki parayı; Emine Erdoğan’ın şirketlerine yatırılan milyonları ve Başbakan’ın gizli kasası olan şahıslardaki parayı bir düşünün! Düşünemediniz değil mi? Söz konusu olan milyarca Türk Lirası…
            17 Aralık Rüşvet ve Yolsuzluk operasyonu olur olmaz, bu rüşvet ve yolsuzluk ağı içinde Erdoğan ailesinin de olduğunu yazmıştım. Bakanların ve iş adamlarının ses kayıtları içinde Başbakan Erdoğan’dan “büyük patron” diye bahsedilmesi kurulan bu “yolsuzluk lobisinin” liderliğini Erdoğan’ın yaptığını kanıtlar mahiyetteydi. Ancak ilk soruşturmada Bilal Erdoğan’ın vakfı üzerinden yolsuzluk yapıldığına yer verilmişken Erdoğan hakkında net bir soruşturma söz konusu değildi.
            17 ve 25 Aralık operasyonlarının ardından bu yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun Deniz Feneri davası gibi söndürülmesi, hazırlanan HSYK tasarısı, meclisten geçen MİT yasası ve halkın özgürce haber alabildiği tek kaynak olan internete kısıtlama getiren“internet sansürü” yasasının onaylanması “ilk dalga operasyonda Erdoğan ailesinin yolsuzluğa bulaştığının dolaylı yoldan kanıtlanması üzerine” ikinci bir dalganın gelebileceği ihtimaline karşı yapılmıştı! Kuvvetler ayrılığı ilkesinin ilgası, parti devletinin ilanı ve olağanüstü hal durumunun yasallaşması anlamına gelen HYSK, MİT ve internet sansürü yasaları yarın-öbür gün yolsuzluk operasyonunun Erdoğan ailesine dokunma ihtimaline karşı yapılmıştı. Üstelik 17 ve 25 Aralık operasyonlarını yürüten savcıların ve polislerin görevlerinden alınarak yolsuzluk ve rüşvetin iktidar tarafından sahiplenilmesi ve delillerin karartılması başka ne anlam taşıyabilir? Kendisi rüşvete ve yolsuzluğa bulaşmamış temiz bir lider de bu faşizan girişimlerde neden bulunur?
            Başbakanlıktan yapılan açıklama ile ses kayıtlarının montaj olduğu iddia edildi ve bizzat Başbakan Erdoğan tarafından bu olay “robot lobisinin” darbe girişimi olarak nitelendirildi. Ancak çok amatör biri bile ses kayıtlarının montaj olmadığını anlayabilir. Bunu geçin, ses kayıtlarını inceleyen MESAN eski başkanı ve ses mühendisi Atilla Özdemiroğlu ve ses mühendisi Erdem Helvacıoğlu yaptıkları açıklamalarda “ses kayıtlarını incelediklerini ve hiçbir ‘montaj’ unsuruna rastlamadıklarını” dile getirdiler.
            Her şey ortada! Lamı cimi yok bu işin… Evinin kirasını dahi ödeyemez durumdayken, İstanbul Belediye Başkanlığı adaylığında kanal kanal dolaşırken giyecek ikinci bir pantolonu olmazken bir insan nasıl dünyanın en zengin 8 lideri içine girebilsin? Kendi de yolsuzluk yapmamış olsa, bir Başbakan neden yargılanmasın, hakkında soruşturma açılmasın diye HSYK’yı hükümete bağlar ve MİT yasasını çıkartır! Halkın haber alma özgürlüğünü kısıtlamak için neden internete sansür uygular? Bunlar ses kayıtlarının da doğruluğunu kanıtlar, ülkeyi ne denli soyduklarını da… Her şey ortada, bal gibi de ülkeyi soymuşlar, bal gibi de sömürmüşler bizleri… Tek yol var o da HÜKÜMET İSTİFA! 

                                                                                                                     Gündem Gazetesi 27.02.2014

13 Şubat 2014 Perşembe

CHP NE YAPIYOR?




           Türkiye skandalların gölgesinde kritik ve önümüzdeki genel seçimlere damga vuracak bir yerel seçime gidiyor. Ancak, CHP Türkiye açısından kritik ve kendi şansının çok yüksek olduğu bu yerel seçimi eline yüzüne bulaştırıyor!
            Seçime 47 gün kalmasına rağmen birçok belediyenin adayı belli değil, belediye meclis adaylarının listeleri de açıklanmamış vaziyette! AKP’nin “yüz milyarlarca dolarlık” yolsuzluk ve rüşvet skandalının hemen akabinde ortaya çıkan Sümeyye Erdoğan’ın sit alanındaki “villa” pazarlığı ve Başbakan Erdoğan’ın medyayı nasıl sansürlediğini alenen gösteren telefon konuşmaları AKP’den hatırı sayılır oyun uçmasına sebep oldu. Böyle bir ortamda kararsız seçmen sayısı artarken CHP’nin halen adaylarının çoğunu belirlememiş olması büyük bir dezavantaj, hatta kendi ayağına kurşun sıkmak!
            Ankara ve bazı kent merkezlerinde “merkez sağ” gelenekten gelen isimlerin belediye başkan adayı olarak gösterilmesi de CHP tabanında çatlak yaratmış durumda! Merkez sağ ideolojide olmamasına rağmen, 12 yıldır merkez sağın yerinde oturan AKP’nin son olayların ardından merkez sağdan gelen oyları kaybedecek olması üzerine CHP “merkez sağ” seçmeni kendine çekmek için bu yolu izlemiş olabilir. Bu taktik her ne kadar Ankara belediyesi için “anketlerde” işe yaramış gibi gözükse de CHP bu hamle ile kendi seçmen tabanından oy kaybediyor. Üstelik İşçi Partisi ve başka oluşumların da CHP’den desteğini çekmesine sebep oluyor. CHP bu yanlış hamle ile merkez sağı bir nebze kendine çekerken, kendi tabanından kan kaybediyor. Kısaca, bu taktiğin akı karasını ödemiyor!
            Geçtiğimiz Salı günü CHP’nin 7 saat süren parti meclisi toplantısının ardından belirlenen adaylar ise şu güne kadar ki çatlağı katmerledi, ortalığı toza dumana kattı. İstanbul, Ankara ve İzmir’de CHP’nin cepte gördüğü ilçeler için mevcut belediye başkanlarından kimseyi aday göstermemesi ve tabanın desteklemediği isimlerin ilçe belediyelerine aday olarak “atanmaları” büyük tepkiye neden oldu. Asıl çatlak İzmir’in 15 ilçe belediyesinde yaşandı. Bunun yanı sıra Ankara’nın Çankaya ve Antalya’nın Muratpaşa ilçeleri için belirlenen adaylar, ilçe teşkilatı ve partililer arasında tepkiye neden oldu!
            Yanlış belirlenen adaylar, Muratpaşa da 700 partilinin ilçe binasını işgaline, Ankara’da genel merkezin önünde protestoların yapılmasına ve Kırklareli’nde 700 partilinin istifa edeceği iddialarına sebep oldu. CHP Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek adaylara tepki olarak istifa etti, halk tarafından sevilmesine rağmen aday gösterilmeyen mevcut Edirne Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi de partiden istifa ederek DSP’ye geçeceğini açıkladı!
            Bu denli önemli ve kritik bir seçimde, üstüne üstlük CHP’nin şansı birçok ilçe ve kent merkezi açısından güçlü iken “sopayı koysam kazanır” mantığı ile belirlenmiş adaylar, parti tabanını hiçe sayan bu tavır hem CHP’nin “olması gereken” demokrat kimliğine zarar verecektir, hem de yakın zamanda içinden çıkılan “parti küskünleri” devrine dönülmesine neden olabilir!
            Belediye başkan adaylarının ön seçim ile belirlenmek yerine merkez yoklaması ile belirlenmesi CHP’nin demokrat kimliğine zarar verirken, Kılıçdaroğlu’nun kangren haline gelen Kadıköy, Beşiktaş ve Bakırköy adayları için rest çekip “ben belirleyeceğim” demesi de CHP’nin savunduğu ideolojiye ters düşecek bir durum.
            Adayların geç açıklanması, bazı il merkezleri ve ilçelerde merkez sağ gelenekten gelen adayların belirlenmesi, çoğu ilçede yanlış adayların belirlenmesi ve diğer etkenler, CHP için çok başarılı geçecek bir seçimi zora sokuyor! Üstelik, halk AKP’nin açtığı birçok yaradan sıtkını sıyırmış iken ve bu yerel seçimin gelecek genel seçimi şekillendirecek bir özellik taşımasına rağmen CHP izlediği yanlış ve anlamsız strateji ile elinden büyük bir fırsatı kaçırıyor…

                                                                                                                     Gündem Gazetesi 13.02.2014

6 Şubat 2014 Perşembe

SANSÜRLÜ AKP




            Gezi Parkı süreci gösterdi ki AKP’nin medyayı elinde tutması, ülkede istediği gibi at oynatması için yazılı ve görsel basın organlarını susturması yeterli değil! Halk gerçeklere belgeleri ile internetten ulaşabiliyor, gerçekleri gördüğü için yorumlayıp AKP’ye karşı tepkiler üretiyor! Üstelik son yıllarda artan internet kullanımı ve ülkeyi salt yazılı ve görsel basından takip eden kişi sayısının azalması AKP yönetimini zora sokuyor, frene basmasına sebep oluyor!
            Türkiye zaten uzun süredir internet sansürüne en fazla maruz kalan ülkelerden biri olarak dünya listelerinde “en başlarda” yer alıyordu. Ancak DNS ayarlarını değiştiren kullanıcılar bu sayede yasaklı siteleri takip edebiliyor; yasaklanmış haber sitelerini, internet sözlüklerini ve sosyal medya ağlarını takip edebiliyordu. Ancak “torba yasaya” sıkıştırılan yeni sansür kanunu uyarınca artık DNS veya farklı ülkelerin serverlarını kullanarak internete girmek ve yasaklanan sözde “zararlı” siteleri takip etmek mümkün olmayacak! Üstelik bugüne değin yasaklanan siteler, bu kanunun ardından sansürlenecek sitelerin yanında devede kulak kalacak!
            Yeni sansür kanunu uyarınca Telekomünikasyon ve İletişim Başkanlığına (TİB) olağanüstü yetkiler veriliyor. Mahkeme kararı olmaksızın internet siteleri kapatılacak, DNS ayarlarını değiştirmek teknik olarak işe yaramayacağı ve değişik server kullanacak kişilere cezai işlem uygulanacağı için internet kullanıcıları bu faşist sansüre ister istemez maruz kalmak zorunda kalacak! Yeni sansür uyarınca internet blogları, haber siteleri, video paylaşım siteleri, bazı sosyal medya ağları kapatılacak! İlk etapta en popüler sosyal medya siteleri Face Book ve Twitter kapatılmayacak olsa da yasa meclisten geçer ve Cumhurbaşkanı onaylarsa ileriki günlerde iktidar tarafından “baş belası” olarak adlandırılan bu siteler de kapatılacak! Bu gayet net… AKP’ye muhalif haber yapan internet gazeteleri ve muhalif gazetelerin internet siteleri de yasa onaylanırsa sansürden nasibini alacak gibi duruyor! Vagus.tv haber sitesinin şimdiden kapatılması ve CHP milletvekili Umut Oran’ın Sabah-Atv satışına ilişkin verdiği soru önergesini haber yapan sitelere giden uyarı ileride yaşanacak sansürün boyutunu ve haber alma özgürlüğüne ne denli darbe vurulacağını gösterir mahiyette! Yolsuzluk ve Rüşvet operasyonunun, AKP’lilerin nasıl rüşvet ve yolsuzluk yaptığını kanıtlayan ses tapelerine ve görüntülerine yer veren bir sitenin kapatılması ileriki günlerde video paylaşım sitelerine gelecek sansürün boyutlarını da gösteriyor.
            AKP iktidarı halktan çok korkuyor! Özellikle Gezi Parkı sonrası korkuları katmerlenen ve medya patronlarını tehdit etmenin yeterli olmayacağını anlayan iktidar, internetle bu yüzden kafayı bozmuş vaziyette. Haber alma özgürlüklerimiz, haberleşme hürriyetimiz bu sansür ile sona erecek! AKP iktidarını yargılayabilecek son kale kamu vicdanı da böylece susturulmuş olacak… Birileri Gezi Parkı’ndaki gibi halkı ezip geçtiğinde çok azımızın haberi olacak, olayın boyutu ise hiç mi hiç anlaşılamayacak! AKP’nin yeni yolsuzluk ve rüşvet kasetleri ortaya döküldüğünde bunları dinleyip izleyebileceğimiz bir yer olmayacak!
            Bir kısmınız hatırlar, 2011 yılında TT Net “korumalı paket” adı altında sansürü bol bir uygulamaya yeltenmiş, gelen yoğun tepkiler üzerine ise paketin “isteyen kullanıcılara” uygulanacağı açıklaması yapılmıştı. O dönem yazdığım köşe yazısında “bu yasağın ileride ısıtılıp önümüze tekrar konacağını” yazmıştım. 12 yıllık AKP iktidarı tecrübesiyle sabit zaten birçoğunuz yasakların “tepki toplamamak” adına alıştıra alıştıra geldiğinin, özgürlüklerimizin elimizden sindire sindire alındığının farkına varmıştır. 2011’deki sansür teşebbüsü bugünün habercisiydi. Yaşam alanlarımız daraltılırken, başbakanın fermanları ile evlerimizin içlerine dahi müdahale edilirken ve temel hak ve hürriyetlerimiz bir bir elimizden alınırken önümüzdeki günlerde bizi nelerin beklediği ise çok açık! Sigaraya önce “televizyonlarda” gelen sansür uygulaması daha sonra gerçek hayatta uygulanmaya başlandı. Ardından bunu “alkolün” televizyonlarda sansürlenmesi izledi. Daha sonra alkol satışına kısıtlamalar getirildi! Tablo açık ve net ki, yakında eğlence yerlerinde alkol satışı kısıtlanacak, daha sonra hepten kaldırılacak. Sosyalleşme mekanlarımız eğlence merkezleri de tüm bu islamlaşma sürecinden nasibini alacak. Bugün, kızlı-erkekli evler anayasa ve yasalar aykırı olmak üzere denetime tabi tutuluyorsa 10 ay sonraki baskıyı siz düşünün. İktidarın HYSK darbesi ile hukuku tamamen ele geçirmesiyle tüm faşizan uygulamaların “hukuk” çerçevesinde nasıl uygulanacağını ve meşrulaştırılacağını tahayyül edin! İnternet sansürü ilk değil ve de son olmayacak. Baskı giderek artıyor ve artacak. Buna da ses çıkarmaz ve tepkimizi koymaz isek sıra başka bir özgürlüğümüzün elimizden alınmasına geldiğinde “çok geç olacak!”

                                                                                                                  Gündem Gazetesi 06.02.2014