29 Ocak 2016 Cuma

TECAVÜZCÜNÜN SUÇU YOK



           Türkiye’de her geçen gün iktidar eliyle artan heteroseksist ataerkil baskı arttıkça, kadına karşı şiddetin, taciz ve tecavüzün önü kesilmiyor. Geçtiğimiz günlerde 19 yaşındaki bir kadın İstanbul’un en işlek caddelerinden biri olan Bağdat Caddesi’nde tecavüze uğradı.
            Yaşanan olaya karşı devletin tepesinden bir ses yoktu. Olayı eleştiren veya en azından adaletin “tecelli etmesini” temenni eden yoktu. Zira bu düzen, artan taciz ve tecavüzler tesadüfi değil… Uzun bir halkla ilişkiler çalışmasının ürünüdür değerli okurlar!
            Her geçen gün yok edilen Türkiye’nin medeni toplum yapısı ve kadın erkek eşitliği konusunda çokça yol kat etmiş sosyal yapısı kadının devlet kurumlarınca, yargı tarafından veya siyasiler tarafından aşağılanarak, erkeklere cesaret katılarak yok edilmesiyle bu duruma geldi.
            Bir bakanın “kadının kahkaha atmayacağını” söylemesi, aynı bakanın “kadının tatile gidemeyeceğini” söylemesi, TRT’ye çıkan insan müsvettesinin “hamile kadının sokağa çıkmaması gerektiğini” dikte etmesi, AKP kafasının kadın millet vekilinin cinsiyeti sebebiyle mecliste susmasını emretmesi, dönemin başbakanı Erdoğan’ın kadının kiminle birlikte yaşayabileceğini, kimden hamile kalıp kaç çocuk yetiştireceği üzerinde kendini hak sahibi zannetmesi, Milli Eğitim Bakanının kız çocuklarına sadece annelik kariyerini uygun görmesi ve bu örümcek beyinlerin atadıkları valilerin, kaymakamların, okul müdürlerinin sorumlu oldukları bölgelerdeki, sorumlu oldukları devlet dairelerindeki vakalarda takındıkları erkek egemen tutum; okul müdürlerinin kız öğrencilere karşı estirdikleri erkek egemen terör ve yargının kravattan iyi hal indirimi verdiği tecavüzcü ile nefsi müdafaa sırasında tecavüzcüsünün ölümüne sebep olan kadına “hafifletici sebep” uygulanmak bir kenara “ağırlaştırılmış müebbet” verilmesi…
            Veya rezil bir devlet kurumunun öz kızlarını babalarına helal kılması…
            İşte tüm bunlar; kadını sindirmek, güçlü kadın imajını ortadan kaldırmak ve belki de bir gün kadının belden aşağısını toprağa gömüp birilerinin kendini “erkek” zannetmesini sağlamak için bilinçli bir “toplum mühendisliğinin” ürünü!
            Bu pis zihniyet, bu örümcek kafa toplumdan kadını silerse, medeniyeti siler; safları sıkılaştırmanın vaktidir, öncelikle kadınlar sonra da biz erkekler…
                                                                                                                  Gündem Gazetesi 29.01.2016
             

16 Ocak 2016 Cumartesi

TERÖR



             Değerli okurlar, Suruç ile başlayan kabus, Sultanahmet ile devam etti. Tüm uyarılarımıza rağmen Türkiye’nin başına tebelleş edilen IŞİD terörü katlanarak devam ediyor.
            Türkiye’nin Suriye’nin iç işlerine karışmasının faturası katlanarak ödeniyor. Geçtiğimiz Salı günü Sultanahmet’te gerçekleştirilen intihar saldırısı ile, Türkiye’de Suriye bağlantılı örgütler aracılığı ile gerçekleştirilen terör eylemlerinde yaşamını yitiren sivillerin sayısı 197’ye çıktı. Sayı asker ve polislerimiz ile 200’ü geçiyor.
            Bu korkunç rakam istihbarat konusunda yetkililerin ne kadar yetersiz olduğunu gözler önüne seriyor. 197 kişinin yaşamını yitirdiği saldırılarla alakalı her seferinde “ihmal yok” deniyor. Demek ki teröristler Türkiye’ye gökten zembille geliyor ve sınır geçişleri konusunda kimsenin sorumluluğu bulunmuyor. Demek ki terör saldırıları paralel bir evrende planlanıyor, silahlar fizik ötesi yollarla sağlanıyor ki emniyet birimlerinin ve istihbarat örgütlerinin hiçbir sorumluluğu bulunmuyor. İlgili kurumların başındaki kimsenin kusuru elbette ki yok! Yerseniz…
            Her şey eksik iken terör saldırılarında bir şey unutulmuyor; Yayın yasağı… Daha olay yeri güvenlik çemberine alınmadan gelen yayın yasakları her bizimizde “ne gizlendiği” konusunda merak uyandırıyor. Bizleri hedef alan terör konusunda diğer ülkelerdeki gibi tek yürek olmak yerine, hasır altı etme, saldırıları politize etme refleksi korkunç ve anlaşılır gibi değil…
                                                           ÖNCE FİKİR TEMİZLİĞİ
            AKP ve kurumları kadını ne zaman hedef alsa köşemde şu cümleyi yazmışımdır: “medeniyeti yok etmek için önce kadını yok etmek gerekir”.
            Kadının toplum hayatında erkek ile eşit rol almasını sağlayan ve bu konuda uzun uğraşlar veren Cumhuriyetin bu kazanımı uzun zamandan beri yerle bir edilmek isteniyor. Çünkü karanlık bir zihniyet ancak ataerkil ve heteroseksist yapıyla medeni bir toplumu yıkabilir. Kadınların kürtaj yaptırıp yaptırmayacağına, ne renk kıyafet giyeceğine, tatile çıkıp çıkamayacağına, kariyer olarak sadece annelik yapacağına, hamile iken dolaşıp dolaşmayacağına, kahkaha atıp atmayacağına, ne zaman konuşup ne zaman susacağına devletin her kademesine sirayet etmiş ataerkil ve heteroseksist aymazlık bu yüzden karışmaktadır.
            İşte bu kademelerden biri de verdiği sözde fetvalar ile kadını her daim aşağılamayı kendine amaç edinmiş Diyanet, son fetvası ile bardağı taşırdı. Atatürk’ün aydınlık Türkiye Cumhuriyetine yakışır; hurafelerden arınmış bir dini yol gösterici olarak kurduğu Diyanet 9 yaşından büyük kızı öz babasına helal kıldı. Durum üzerine söylenecek söz yok. Ancak ne bir istifa ne de bir görevden alma söz konusu. Herhalde yeni Türkiye’nin ideal aile yapısı, özendirilen medeni hayatı bu olsa gerek…
            Temizlik imandan gelir ancak önce fikir temizliği gerek.  
                                                                                                                  15.01.2016 Gündem Gazetesi

GELİRKEN BİZE BARIŞ GETİR 2016



2015 senesine girerken yine barış, huzur ve adalet dileklerinde bulunmuştuk bu köşeden. Her yeni yıl arifesinde veya yeni yılın ilk günü, geçen yılı hızlıca bir hatırlamak ve gelen seneye dilerlerde bulunmak bir gelenek oldu artık.
Ancak 2015 senesi ülkemiz için zorlayıcı bir yıl oldu. Adeta iç savaş tadında geçirdiğimiz günler yaşıyoruz. Ülkemizdeki ilçelerin tanklar ve helikopterler ile bombalanmasını seyrediyor; diğer taraftan dış politikası paçasına kadar batmış Türkiye’nin kendi bozduğu Ortadoğu denkleminde kendine yer bulamama hezeyanına tanık oluyoruz.
Türkiye için bölgesel bir müttefik olan ve hatta iki büyük devlet olarak ciddi atılımlar gerçekleştireceğimiz Rusya ile tarihte hep yaptığımız gibi araları yine bozduk. Strateji, dış politika, milli güvenlik bilmemne bilmeyen bir grubun bambaşka bir hezeyanına tanık olduk. Savaş tamtamlarını çaldırdılar, ülkemizi ve bölgeyi dar boğaza sürüklüyorlar!
2015 senesinde, ülkece elektrikleri kaybettik. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez yaşanan bu korkunç durumun açıklaması henüz yapılmadı ama 81 ilde, istisnasız yurdun her köşesinde elektriklerin gitmesi hepimizin yüreğini hoplattı. Ve biz bu enerji bakanlığına “nükleer santral” için güveniyoruz; ilginç bir milletiz!
Türkiye Cumhuriyeti 2015’te, Cumhuriyet tarihinde ilk kez toprak kaybetti. Türkiye Cumhuriyeti’nin yurt dışındaki tek toprak parçası, Süleyman Şah Türbesi rezalet bir operasyon ile boşaltıldı. Suriye’de uluslar arası anlaşmalara göre bulunan topraklarımız, sadece mobilizasyonun sağlandığı ancak buna rağmen 1 askerin şehit verildiği ve bu manevranın “başarılı” olarak nitelendirildiği bir operasyon ile terk edildi. Türk Bayrağı ve toprağı adeta IŞİD’den kaçırıldı. Toprak kaybettiğimiz gibi tüm dünyada Türk Silahlı Kuvvetlerinin caydırıcı imajı da yerle bir oldu.
2015 senesinde Cumhuriyet tarihimizin en kanlı terör saldırılarını yaşadık! Suruç’ta 40’ı aşkın, Ankara’da 100’ü aşkın vatandaşımızı kaybettik. Henüz önümüze bir sorumlu konulamadı, belki o acı kimi yüreklerde unutuldu. Ancak Türkiye Cumhuriyeti belleğinden ne yaşamı yiten yüzlerce canı unutacak, ne patlama sonrası yaralılara gaz sıkan ve ilk yardım yapılmasını engelleyen halkın(!) polisini unutacak, ne de “istifa” sorusuna sırıtan bakanı… İşte 2115 senesi dahi gelse bu kara leke hiç unutulmayacak!
Tüm bunlardan en korkuncu da bizlere bunları yaşatan bir partiyi ve kadrolarını 2015 senesi içinde iki kez birinci parti yaptık. Herhalde bundan daha vahim bir durum, daha vahim bir ruh hali olamaz!
            Ancak olsun, tüm karanlıklar parlak aydınlıklara gebedir; güneşi “kara örtüleriyle” örtmeye niyet edenlerin eline geçen tek şey daha fazla aydınlıktır.
2016 senesinin sağlıkla, mutlulukla; ülke olarak barışla, huzurla ve özgürlükle geçmesi niyeti ile, Yeni Yılınız kutlu olsun; Yeni Yıl ışık olsun… 
                                                                                                      01.01.2016 Gündem Gazetesi