11 Haziran 2012 Pazartesi

BİR GARİP MİTİNG




Başbakan Erdoğan geçtiğimiz Perşembe Çanakkale’deydi. Bir dizi açılış yaptı ve Cumhuriyet Meydanı’nda AKP’lilerle buluştu.
Buluştu ama maharet meydana girebilmekteydi. Zira meydandaki güvenlik önlemleri o pek sakınılan ve yerilen sıkı yönetim dönemlerini aratmadı. Miting alanına girmek isteyen insanların ceplerindeki birkaç kuruş değerindeki madeni paralar geçiş noktalarında bekleyen görevlilerce ayıklanarak bu kişiler etkisiz hale getirildi.
Buluşma bir saatten fazla gecikse de sevenler kavuştu; başbakan dilinden düşürmediği Ferhat ile Şirin destanı misali boğazları aştı da geldi…
Meydandaki uzun bekleyişin ardından Başbakan Erdoğan’ın yaptığı konuşma ise pek değişikçeydi… Öyle ki bir an prompterda akan yazıların El Cezire kanalındaki haberlerle karıştığını zannetmemek işten bile değildi…
Meydan ve çevresinde “29 Ekim, 19 Mayıs” gibi büyük bayramlarda bile asılmamış Türk Bayrakları da olmasa konuşmanın Türkiye’de yapıldığına bin şahit gerekecek. Tabi “dindar nesil” ve “4+4+4” zihniyetiyle bakar ve şahitlerin kadın olacağını söylersek iki bin…
Erdoğan yarı Türkçe yarı Arapça devam ettiği konuşmasında Çanakkale Şehitliklerine yaptıkları hizmetleri anlatıyor, ziyaretçi sayısındaki artıştan bahsediyordu. Ancak çok az Çanakkalelinin bildiği bir husus da şu ki; otobüs otobüs Çanakkale’ye akan ve AKP’li belediyeler tarafından getirilen grupların Çanakkale’den bir çöp alması bile yasaklanmış. Grubun yiyecek ihtiyacı geziyi düzenleyen belediyeler tarafından karşılanıyor; ancak su, tuvalet ve hediyelik gibi “turizm geliri” niteliğindeki harcamaların Çanakkale esnafına yapılmasına izin verilmiyor! Sizce neden?
Meydandakilerin ziyaretçilere getirilen yasağı bilmeden Gelibolu’daki ziyaretçi artışını alkışlanması da manipülasyonun başarısı olsa gerek…
Başbakan Çanakkale şehitlerine, zaferin kahramanlarına teşekkür ederken Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ü atlıyor. Bunu da tarih bilgisinin zayıflığına verelim. Zira yakın zamanda Atatürk Devrimleriyle ilgili sözleri tarih bilgisinin vahametini göstermişti…
Konuşma bitmek üzereyken kalabalıktan bir kadın “doyamadık başbakanım” diye bağırıyor, Erdoğan “ben de size doyamadım” diyor. Sayın başbakan kendi üzerine alınsa da halkın genelinin zamlar altında ezildiği, işsizliğin kol gezdiği, hayat pahalılığının tavan yaptığı şu dönemde kadının kast ettiği olsa olsa kendi karnının doymayışıdır. Ancak başbakanın bu dönemde doyamadığı nedir bilinmez…
Erdoğan Çanakkale mitinginin ardından geniş güvenlik önlemleriyle geldiği (ağır silahlı polislerin kendisini “halktan” koruduğu ) kentten ayrılıyor; hatıralarda da “hatim” töreninden farksız bir miting kalıyor…


                                                                                           Çanakkale Haber Gazetesi 11.06.2012

4 Haziran 2012 Pazartesi

KİMİN SEÇTİKLERİ, KİMİN YÖNETİCİLERİ




             Gerçek demokrasilerde ideolojisi ne olursa olsun iktidara gelen parti her kesimin haklarını gözeterek ülkeyi yönetir. Hiçbir kesimi yok sayamaz; hiçbir kesime ayrıcalık tanıyamaz. Hangi kesimden olursa olsun sendikalara, derneklere, platformlara ve bireylere kulak verilir; onların şiddetle karşı çıktığı hiçbir yasa geçirilmez. “Halkın” temsilcileri, halkın ihtiyaçlarını gözetmek zorundadırlar.
            Türkiye’de ise her geçen bu durum tersine dönüyor. İktidar halkın tepkilerine kulak asmadan, “başbakanım emretti, bakanım tasarıyı hazırladı” mantığıyla çalışıyor. Egemenlik halkın olmaktan uzaklaşıyor, iktidarın eline geçiyor.
            Başbakan’ın “her kürtaj bir Uluderedir” incisi üzerine Sağlık Bakanı Recep Akdağ kolları sıvadı, birkaç günde “kürtaj taslağı” hazırlattı. Kürtajı yasaklayan taslağa tepkiler yağdı. Başta kadın dernekleri olmak üzere onlarca sivil toplum örgütü sokaklara döküldü, basın açıklamaları yapıldı, bireyler kürtaj hakkının kadınların elinden alınmasına ateş püskürdü… Tüm bunlar dikkate alındı mı peki? Polis biber gazıyla müdahale etti, sağlık bakanı “bunlar Türk insanını temsil etmiyorlar” dedi! Tüm bu tepkilere rağmen kürtaj konusunda ne geri adım atıldı ne de tasarı geri çekildi. Büyük ihtimalle de mecliste 326 millet vekili bulunduran AKP bu tasarıyı da yasalaştıracak. Yine AKP hazırladı, AKP kabul etti olacak…
            Hava çalışanlarının grev haklarının ellerinden alınması ise başka bir konu. Bu tasarı gündeme gelir gelmez THY çalışanları greve başladı, başta Hava-İş Sendikası olmak üzere çoğu sendika hava çalışanlarının “bir anayasal hak” olan grev hakkının ellerinden alınmasına karşı çıktı. Yetmezmiş gibi kulağını tüm tepkilere tıkamış “yöneticiler” grev yapan THY çalışanlarını işten attı. Kamuoyu ayağa kalktı, THY telefonlarına ve mail adresine kınama mesajları yağdı. Kim dinledi peki? Görevi “sözde halkı temsil etmek olan iktidar partisinin millet vekilleri” bu tasarıyı geçirdi.
            4+4+4 eğitim sistemi, bayramların kutlama şekilleri ve nicelerinde olduğu gibi bunlarda da halka kulak asılmadı, halkın yönetime katılması anlayışı 5 yılda bir yapılan genel seçimlere indirgendi. Çok merak ediyorum bir kesimi ilgilendiren yasayı geçirirken o kesime kulak verilmiyor, onların hakları korunmak yerine ellerinden alınıyorsa; tüm bu tepkiler de Türk halkını temsil etmiyorsa, Türk halkını parlamentodaki 550 kişi mi temsil ediyor?


                                                                                                       Çanakkale Haber Gazetesi 04.06.2012