25 Eylül 2013 Çarşamba

TÜRKİYE YUGOSLAVYA OLUYOR!






           Geçtiğimiz hafta Atatürk Olimpiyat Stadında oynanan Galatasaray-Beşiktaş maçı bir provokasyona daha sahne oldu. Gezi Parkı direnişine adını yazdıran çArşı taraftar grubuna açık bir komplo kuruldu. Beşiktaş ile ismi özdeşleşmiş bu taraftar grubu, Gezi Parkı direnişine büyük destek vermiş, daha sonra AKP’nin devlet ideolojisi haline getirdiği “muhaliflere terörist yaftası vurma” furyasına dahil edilmişti. Gezi Parkı Direnişi sırasında Kazlıçeşme gövde gösterisi, uydurma “türbanlı bacı saldırısı” haberleri, gövde gösterisi mitinglerinde MHP ve çArşı flaması açılması gibi provokatif hareketlere girişen “eller” bu kez çArşı grubunu susturmak adına futbola el attı! Yapılan provokasyonda çArşı grubuna karşı kurulan, Rasim Ozan Kütahyalı tarafından da AKP gençlik kollarınca kurulduğu itiraf edilen “1453” taraftar grubu kullanıldı! 1453 adlı alternatif grup maçta sahaya inerek olaylar çıkarttı, maç tatil oldu! AKP’nin bilinç şekillendirici televizyon kanalları, yazarları ve çizerleri medya üzerinden; milletvekilleri ise sosyal medya üzerinden çArşıya ve Gezi Direnişçilerine olayın faturasını hemen kesti ve gerek küfürlü gerek yalan haberlerle bilinç operasyonuna başladılar!
Yugoslavya etnik temelli olarak ayrıştırıldıktan sonra
7 parçaya bölündü!
            Halbuki, çArşı taraftar grubu üst tribünde yerini almıştı! En basit akıl yürütmeyle çArşı’nın sahaya inmesine imkan yoktu ki yandaş ve satılmış medyanın göstermediği görüntülerde 1453’ün maçı terörize ettiği açıktı! Kısaca AKP iktidarı taraftar gruplarına kadar elini sokmuştu! Diktatöryal uygulamaları son seviyeye ulaşan, devletin değil iktidarın valisi ve rektörleri haline getirdiği zatlarla seçim çalışmaları yürüten; futbol kulüplerinin seçimlerine dahi karışan, ülkeyi en ufak kademesine kadar AKP’leştiren ve bugüne değin kazanılmış devlet geleneğini yerle bir eden iktidar ufak gruplara bile sızıp kendi içinde bölme derdinde!
            Hatırlatmakta fayda var, Yugoslavya’yı parçalanma ve çöküş sürecine götüren şey bir futbol maçı sırasında ateşlenmişti. Hırvat kökenli Dinamo Zagreb ve Sırp kökenli Kızılyıldız takımı taraftarları birbirine girmişti. Ülkenin ağır siyasi atmosferi içinde taraftar grupları arasında kavga büyüdü, polisin de ağırlıklı olarak Sırp kökenli Yugoslavyalılardan oluşuyor olması olayları büyüten nokta oldu. Maç esnasında başlayan olaylar sokaklara taştı, iç savaş başladı!
            Bugüne değin futbolun toplumu uyuşturmak için kullanılan bir araç, taraftarlara aşılanan holiganizmin de “biriken öfke ve enerjinin kontrollü olarak boşaltılması” şeklinde yorumlamış ve yazmıştım. Ancak şu gerçeği; futbol taraftar gruplarının toplumun tabanında büyük bir yer kapladığını ve yaşanan toplumsal olaylarda yadsınamayacak yerleri olduğunu atlamışım. Yugoslavya örneği ya da Latin Amerika ve İngiltere örnekleri ve son olarak Türkiye’den Gezi Parkı Direnişi bunun örneklerini oluşturuyor.
            Türkiye’nin içine itildiği kırılgan yapı, etnik-mezhepsel-ideolojik en ufak kimlikte ayrışmaya gidilen, herkesin taraf tutup kutuplaşmaya itildiği bu süreç bir parçalanma ve en kötüsü iç savaş kokusunun ufak ufak burunlara geldiği bir süreçtir. Futbol taraftarlarının ülkenin siyasi açıdan içinde bulunduğu duruma ilk kez net bir tepki koyduğu ve içinde bulunulan “istibdat” dönemi için yapılan protestolara dahil olduğu bir dönemde ideolojik temelli ayrışmalara itilmesi ve bazı taraftar gruplarının polis tarafından göz ardı edilip diğerlerinin polis ve iktidar ortaklığıyla hedef gösterilmesi tehlikeli ve kolay alevlenecek kutuplaşmaları doğurabilecek mahiyettedir!
            Bu tarz ideolojik bir kutuplaşma tek bir maçta veya sadece taraftar gruplarıyla olmaz elbette… Yugoslavya örneğini hatırlayalım. Orada da olaylar alevlenmeden önce etnik temelli kutuplaşma ağır ve tehlikeli bir siyasi hava estiriyordu.
Türkiye etnik temelli olarak parçalanmak,
ideolojik ve mezhepsel temelde
çatışma ortamına sürülmek üzere!
            Türkiye etnik-mezhepsel-ideolojik açıdan çatırdıyor! İnsanlar son dönemde ideolojik temelli olarak aşırı derecede kutuplaştırıldı. Gezi Parkı Direnişi süresince Başbakan sorumsuzca “%50’yi sokağa çıkartırım haa, zaten evde zor tutuyorum” tehditleri ile, “Nürenberg toplaşmasına benzer” olarak nitelendirilen ve halkın kutuplaşmasını körükleyen mitingleriyle, sokağa sürülen palalı saldırıganlar ve onların korunmasıyla, camide içki içildi ve türbanlılara saldırıldı şeklindeki açık “yalanlarla” toplum gerildi. Toplumdaki ayrışma ideolojik temelli olarak patlamak üzere… Taraftar gruplarında olduğu gibi en ufak platformlarda dahi toplumda sağ duyu değil ayrılıkçılık körükleniyor! İktidar yalakası, paralı yazarlar “”AKP giderse çatışırız” şeklinde üstü kapalı tehditler savuruyorlar.
            Açılım ya da demokratikleşme adı altında Kürt kökenli vatandaşlar yerine PKK ile pazarlık şeklinde gerçekleşen ve ülkeyi hızla etnik temelli bir bölünmeye daha da kötüsü çatışmaya sürükleyecek süreçte sona yaklaşılıyor. PKK şimdiden doğu illerinde asayiş teşkilatı kurmuş vaziyette. İş yerlerinden vergi topladığı yönünde bilgiler geliyor. Terörist cenazeleri sözde resmi törenlerle defnedilirken, Öcalan için Kato dağında yapıla gövde gösterisi görmezden geliniyor! Doğu’da hiç olmadığı kadar devlet yok ve halk yalnız! Ülke hızla bölünmeye gidiyor, etnik temelli çatışma ortamı doğması korkutuyor!
            Diğer açılım kapıda, bu da Alevileri kapsıyor! Açılım dedin mi korkacaksın, çünkü en başından beri demokratikleşilmedi. Tersine kavramsal olarak insanlar ayrıştırıldı. Gezi Parkı sürecinde Alevi-Sünni ayrımı körüklenmeye çalışıldı. Hatay’daki olaylarda sanki kentte gettolaşma varmışçasına Aleviler suni mahallesine polis tarafından sokulmadı. Olaylar sırasında medya ve malum politikacılar Alevi-Sunni kavramlarını üstüne basa basa ayırdılar. Olaylar sırasında alınan canlardan üçü aleviydi. Hükümetin Suriye politikası Suriye’deki Alevilere karşı işliyor, Adana ve Hatay’da barındırılan sözde özgürlük savaşçısı vahabiler yerel halka ve en çok da Alevilere korku salıyor. Bazı şeyler körüklenmek istercesine 3. köprünün adı Yavuz Sultan Selim konmak isteniyor. Eğitim alanındaki baskılar tavan yapıyor!
            Kısaca Türkiye’de her alanda kutuplaşma destekleniyor, bazı eller tarafından körükleniyor. Ülkedeki ağır siyasi hava ideolojik temelli ayrışmanın futbola kadar sokulduğu, etnik bölünmenin verilen tavizler ile arttığı ve etnik temelli çatışmalara yol açabileceği bir ortama gidiyor! Mezhepsel ayrılıklar hiç olmadığı kadar fazla vurgulanıyor. Türkiye, Yugoslavya’nın karışmasından önceki siyasi havayı tadıyor! Üstelik Yugoslavya’nın son dönemindeki gibi ordumuz tasfiye edilmiş, rejimin altı oyulmuş… Halk politik açıdan çıkmazda, mevcut iktidara güçlü bir alternatif yok. Türkiye hızla Yugoslavya’yla aynı kaderi paylaşmaya gidiyor!

                                                                                                                     Gündem Gazetesi 26.09.2013

18 Eylül 2013 Çarşamba

İKTİDARIN BEKASI SAVAŞA BAĞLI





          Gezi Parkı olaylarıyla Türkiye geri dönülmez bir yola girdi! İktidardan hiç gitmeyecekmiş gibi hoyratça ülkeyi yöneten AKP iktidarı için yolun sonu gözüktü. Şiddetle isyan bastırma girişiminden sonra, dünyada eşi görülmemiş bir savaş çığırtkanlığıyla iktidarını koruma peşinde olan AKP, hükümdarlığının bekası için Türkiye’yi felakete sürüklemek üzere!
            Suriye’nin kimyasal silah kullandığıyla ilgili ortaya atılan asılsız iddiaları gerçekmiş gibi kamuoyuna aktaran AKP, aynı manipülasyonu aksi yönde istihbarat almasına karşın yapma girişimde bulunan ABD’yle kol kola girdi, ancak iki kutuplu dünyanın doğduğu şu günlerde avuçlarını yalayıp oturdular! Avrasya ittifakı diyebileceğimiz yeni doğan güç karşısında ABD, AB’nin ağır topları, Kanada ve müttefik sıfatıyla cilalanan ancak müttefik değil uydu bir devletten öte olmayan Türkiye Ortadoğu’nun kilidi Suriye’yi kıramadı. ABD paşa paşa Rusya ile masaya oturup, Suriye’de savaşsız bir çözüm için anlaştı. “Dünya lideriyim” diye ortalarda geziden Erdoğan ve şürekası da dımdızlak ortada kaldı…
            Mısır’daki Mursi rejiminin çöküşü ile dış politikada büyük hezeyana uğrayan AKP, bel bağladığı Suriye politikasında da hezimete uğradı ve müttefiklerince(!) yalnız bırakıldı. Ilımlı islam projesinin iptalinin ardından batı desteğini tek tek kaybetmeye başlayan AKP’nin iktidar ve propaganda kaynakları hızla kurumaya başladı!
            AKP, yıllardır bastırdığı toplumsal muhalefetin patlaması sonucu giderek katlanan sokak hareketleriyle başa çıkmaya bir diğer deyişle faşistçe toplumu susturmaya çalışırken, diğer yandan çöküşün eşiğine gelen ekonominin toparlanamayacağının farkında! Çöken dış politikasında “propaganda yapabileceği tek zafer” Esad’ın düşüşü…
            Attığı savaş çığlıklarından netice alamayan AKP, Suriye’yi savaşa çekmeye çalışıyor! Birkaç gün önce Suriye Hava Kuvvetlerine ait M-17 helikopteri sınır ihlali yaptığı gerekçesiyle vuruldu. Suriye’ye düşen helikopterin pilotlarının kelleleri de ÖSO militanlarınca vuruldu! M-17 helikopteri silah taşımayan, sadece keşif amaçlı kullanılan bir hava aracıdır. Normalde bu tarz bir ihlal halinde önce helikopter ile telsiz bağlantısı kurulur, olmazsa Suriye’deki askeri makamlarla iletişime geçilir! Ancak, AKP hükümetinin Suriye’ye yönelik değiştirdiği ve savaş çıkarma eğiliminden başka hiçbir açıklama getiremediğim angajman kuralları çerçevesinde helikopter sorgusuz sualsiz vuruldu. Soğuk savaş döneminde Sovyet Rusya ve ABD’nin dahi yapmadığı sağduyusuz ve sorumsuz bir harekete imza atıldı. Savaşın eşiğinde iki ülke arasında atılması çok yanlış olan bir adım atıldı!
            Suriye’yi savaşa çekme, kışkırtma ya da bölgede bir çatışma kıvılcımı oluşturmayı hedefler nitelikteki bu davranışa Davutoğlu’nun tepkisi “ söz konusu Türkiye’nin çıkarları ise dünyayı da evreni de ayağa kaldırırız” oldu… Kendisine “Türk askerinin başına çuval geçirilirken, İsrail KKTC açıklarında doğalgaz ararken, NATO toplantılarında hiçbir doğu Avrupa ülkesinin kabul etmediği füze savunma sistemlerinin Türkiye’ye yerleştirilmesi kabul edilirken, ABD’nin savaş gemilerinin ‘kendi limanlarıymışçasına’ limanlarımızı kullanmalarına müsaade edilirken” AKP’nin nerede olduğunu, “evreni ayağa kaldırma artistliğini” neden yapılmadıklarını sormayacağım. Ancak Davutoğlu’na, Genelkurmay Başkanlığının sitesinde 2013 yılının başından Temmuz ayına değin tutulan kayıtlarca Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Birleşik Arap Emirlikleri, İtalya ve Amerika Birleşik devletleri’ne ait askeri uçakların “23 saniye ila 47 dakika arası” sürelerde 67 kez yaptıkları “hava sahası ihlalleri ve uçak tacizlerinde” neden aynı tepkiyi göstermediğini, genelkurmayın Suriye’ye ait ‘silahsız’ keşif helikopterine,  neden ihlal yapan “jet uçaklarına” gösterdiği muamelenin aynısını göstermediğini soracağım. Bu çifte standardın, ilişkileri gerginlikte tavan yapmış bir ülkeye uygulanmış olması o çok arzu ettiğiniz savaşa girmek için midir? Ayrıca, helikopter Suriye’ye düştükten hemen sonra Özgür Suriye Ordusu isimli terörist grubun helikoptere kısa sürede ulaşıp, sağ kurtulan pilotları hunharca katletmesi bir istihbarat olmadan mümkün müdür? ÖSO militanları helikopterin vurulduğu bilgisini nereden almışlar, hangi donanımla helikopterin düştüğü bölgeyi tespit edip buraya herkesten önce ulaşmışlardır? Bu muammanın yarattığı olasılıklar vahim ve korkunç olmakla birlikte Türkiye tarihine silinmesi zor bir kara leke çalacaktır!
Bir diğer muamma da helikopterin “gerçekten” Türk hava sahasını ihlal edip etmediğidir. Zira, bazı güvenlik ve strateji uzmanları M-17 helikopterinin Türkiye’de vurulup Suriye’ye düşebilmesine pek ihtimal vermemektedirler…
Suriye’ye ait askeri helikopterin düşürülmesi birçok açıdan “kışkırtma” kokmaktadır. Bir aya yakın süredir yapılan “savaş çığırtkanlığı” neticelenmeyince, savaşa bu kadar meraklı AKP hükümetinin başka kışkırtmalara dayalı savaş manevraları yapması büyük endişe yaratmaktadır! AKP iktidarı büyük sallantı içinde olmakla birlikte, baskı ve vandalizmle bastırmaya çalıştığı toplumsal muhalefet giderek büyümektedir. Sosyologlar bu süreçte toplumsal muhalefetin ve sokak hareketlerinin genişleyerek devam edeceğini öngörmektedirler! Ekonomistler ise “büyüyen ekonomi” şeklinde pazarlanan Türkiye ekonomisinin kırılgan bir yapıda olduğunu vurgulamakta ve ekonomik açıdan hızla düşüş gerçekleştiğini açıklamaktadırlar. Öte yandan kısa süre önce Ortadoğu Projesinin çökmesiyle Erdoğan’ın “batıdan ithal” dünya lideri ünvanı da uçtu gitti. AKP kısa sürede iktidarının kaynaklarını hızla kaybettiği bir sürece girdi. AKP, 20. yüzyıl tiranlarından kalma “savaş milletin sinirlerini gergin tutar ve iktidar ile bağlarını güçlendirir” anlayışıyla ‘son kullanma tarihi’ geçen iktidarlarının ömrünü Suriye savaşı ile uzatma peşindedir. İktidarlarının devamlılığı ve çıkarları uğruna Türkiye’yi felakete sürükleyecek adımlar atmaktan çekinmemektedirler!
Twitter; https://twitter.com/UlassPehlivan
                                                                                                        Gündem Gazetesi 19.09.2013 

4 Eylül 2013 Çarşamba

SURİYE MÜDAHALESİ YAKINDA





         Suriye müdahalesi şimdilik ertelenmiş gibi gösteriliyor. Arap Baharı adlı kirli darbe silsilesini sahneye koyan, başını ABD’nin çektiği koalisyon ise çatır çatır çatırdıyor. Paylaşım hedefi yarıda kalan, Büyük Ortadoğu ve Ilımlı İslam Projeleri daha baştan çöken ve yaptırdıkları çakma devrimlerin ardından Mısır’ı ve Libya’yı kaybeden, Tunus’u da kaybetmek üzere olan Batı ittifakı ve yanında yer alan AKP hükümeti bu büyük hezeyanı Suriye’de iliklerine kadar hissediyor. Zira ABD’nin, Türkiye’nin, İngiltere’nin, Fransa’nın, Almanya’nın, Kanada’nın ve daha nicesinin; kısacası yedi düvelin desteklediği Özgür Suriye Ordusu bir türlü muzaffer olamadı! Suriye iç savaşını ellerine yüzlerine bulaştırdı. Hiçbir medya manipülasyonu onların eli kanlı teröristler olduğunu örtbas edemedi, yaptıkları katliamları gizleyemedi!
            ABD hükümetinin, ABD menşeli düşünce kuruluşlarının, çok uluslu şirket patronlarının ve onların vakıflarının ortaklaşa yürüttüğü bu operasyona destek veren batılı devletler daha fazla bu işe dahil olmak istemiyorlar. Başarısızlıklarla bezeli bu operasyon, müttefikleri(Fransa, İngiltere, Almanya, İtalya) Ortadoğu’da geri dönülmez bir batağın içine saplarken, neoliberal girişimlerle çöküşün eşiğine gelen Avrupa’nın da çöküşünü hızlandırıyor! ABD ise Avrasya’da güç dengelerini değiştirecek bir kırılma yaratmak için “batan BOP’u” Suriye’de kazanacağı bir başarı ile amorti etmek istiyor!
            Arap Baharı’nın başından beri söylediğim gibi Suriye bu projenin kilit ülkelerinden biri… Rusya’nın Ortadoğu’daki ve Akdeniz’deki tek hakimiyet merkezi. Bölgede kukla iktidarlar ile ABD güdümüne sokulamamış bir rejim! İsrail’in yanı başında ve İsrail’in, dolayısıyla da ABD’nin çıkarlarına ters düşen “sayılı” Ortadoğu ülkelerinden… Konumu ve zenginlikleri stratejik bir önemde!
            Büyük ölçüde ABD’nin Avrupalı müttefikleri bu çökmüş projeden elini ayağını çekse de ABD 3 yıldır uğraşıp da başaramadığını ve eşbaşkan Türkiye’ye başartamadığını bu kez gerçekleştirmek istiyor. Rusya ve İran’ın uyarıları karşısında geri adım atmış gibi bir hava yaratan Obama yönetiminin hesabı ise bu kadar basit değil. Topu kongreye atmış gibi gözüken Obama yönetimi aslında Suriye’ye askeri müdahale için can atmakta… Bunu kendine en az zarar verecek biçimde halletmenin yollarını arıyor! Kara harekatı zaten Obama’nın ajandasında yoktu. Amaç sınırlı, Suriye’nin hava savunma sistemlerini test edici nitelikte, bölgede bir kıvılcımı ateşler mahiyette bir operasyon yapmak. Obama yönetimi ağırdan alarak bu stratejinin ayrıntılarını belirliyor. Öte yandan “operasyona evet” kararı çıkacağı kesin olan kongreye topu atarak “İngiltere ve Almanya parlamentolarının” red kararı karşısında meşruiyeti yiten operasyona tekrar bir statü kazandırmayı hedefliyor.
            Geçen haftaki yazımda da söylediğim gibi Türkiye hükümeti ülkeyi hızla bu savaş batığının ortasına sürüklüyor! Büyük Ortadoğu Projesinin eşbaşkanı olma görev bilinciyle seçildikleri görevi unutup atandıkları görevleri icra etmeye tam gaz devam eden iktidar partisi savaş çığırtkanlığını Amerika’dan bile daha fazla yapıyor. Esad’ın çöküşünün Türkiye çıkarlarına kısa ve uzun vadede çok büyük tehditler oluşturduğunu görmek istemeyişlerinin yanı sıra, böyle bir müdahaleye herkesten çok destek vererek Türkiye’yi çok büyük güvenlik problemleriyle karşı karşıya bırakıyorlar! Sadece şu ana kadar ki savaş çığırtkanlığı Hizbullah ve Esad’ı destekleyen diğer gruplarca Türkiye’nin terör saldırıları ile tehdit edilmesine yol açtı. Ortadoğu uzmanları da Türkiye’nin bu tarz gruplarca hedef haline gelebileceğini söylüyor.
            Tüm bunların yanı sıra ABD’nin öncülüğünde yapılacak Suriye Operasyonunda, Suriye’yi vuracak uçakların İncilikten ve İzmir’deki üsten havalanacağı söyleniyor. ABD ne kadar sıcak savaştan kaçıyor gibi görünse de Türkiye’nin sıcak bir savaşın merkezinde kalacağını bal gibi biliyor. İran ve Rusya’nın askeri müdahaleye “müdahale edecekleri” açıklaması ve Esad’ın “Türkiye’de vurulacak stratejik yerler listesi” yayınlaması Türkiye’nin olası bir müdahalede ilk sıcak savaş merkezi haline geleceği ihtimalini neredeyse kesinleştiriyor. Öte yandan ABD ile işbirliğini reddeden Avrupalı müttefikler Türkiye’ye yapılacak bir saldırıda NATO gücü olarak olaya müdahale etmek zorunda kalmış olacak. NATO Genel Sekreteri Rassmussen’in birkaç gün önce yaptığı “saldırılara karşı Türkiye’yi koruruz” açıklaması da her şeyi anlatır nitelikte. Yaşanması muhtemel olan “ABD’nin tek başına ya da bir iki müttefikle neden olacağı savaş kıvılcımının Türkiye’de bir sıcak savaşa yol açması ve ‘Suriye’ye müdahaleyi reddeden Avrupalı müttefiklerin’ de olaya dahil olup Esad’ı düşürmeye yardımcı olacak olması…”
            ABD’nin bölgede çok büyük bir savaşa yol açacak, kısa sürede dünyanın ağır güçlerini karşı karşıya getirip büyük askeri manevralara neden olacak bir operasyona atılması (şu an için görülen tablo bu) akıl alır gibi değil! AKP hükümetinin ise bölgede böyle bir savaşa taraf olmaya bu kadar hevesli olması ve Türkiye’yi ne denli bir ateşin ortasında bırakacağını ısrarla görmek istememesi Türkiye için büyük bir felaket ile sonuçlanacaktır! Kanıtsız, belgesiz ve desteksizce “kimyasal saldırı” gerçekleşti diye atan Obama yönetiminin, Rassmussen’in ve AKP hükümetinin amacı insani değildir, bu çok bellidir!
Twitter; https://twitter.com/UlassPehlivan

                                                                                                                     Gündem Gazetesi 05.09.2013