IŞİD, Musul işgalinin ardından Kerkük kentine ilerliyor.
Bağdat tehlikede, dışişleri bakanlığı Basra’daki Türkiye konsolosluğunu
boşaltıyor. IŞİD, gün geçtikçe Irak’ta ilerliyor, Türkiye için büyük bir tehdit
oluşturuyor.
IŞİD’i daha
iyi anlamak için öncelikle tarihine bakmamız ve Arap Baharını bütün olarak
irdelememiz gerekir. IŞİD, yani Irak-Şam İslam Devleti adlı terör örgütü 2004
yılında ABD'nin Irak'ı işgali üzerine direniş örgütlemek için kurulan ancak Suriye
iç savaşında asıl gücüne kavuşan Aşırı İslamcı, vahabi bir örgüt. Özgür Suriye
Ordusu bileşenlerinden biri olan El-Kaide’nin alt grubu şeklinde Suriye iç
savaşında rol oynadı. Birçok kentte Alevi ve Türkmen katliamı gerçekleştirdi.
Ancak, Suriye’de Esad’a karşı savaşan ÖSO’nun bileşenleri hakimiyet alanı
sebebiyle kendi içinde çatışmaya başlar başlamaz El-Kaide IŞİD’i kendi içinden
attı. Esad’ın devrilmesi için körfez ülkelerinden ve Türkiye’nin de dahil
olduğu batılı devletlerden silah, para, tıbbi malzeme ve gıda yardımı alan
örgüt, Esad’ın askerlerinden ele geçirdiği askeri teçhizatlarla da ciddi bir
güce kavuştu. Suriye-Türkiye sınırının batısında Esad birlikleri, Doğusunda YPG
hakimiyet kurmuş iken doğu-batı yönündeki sınırın yaklaşık %70’i bu örgütün
kontrolünde kaldı. ÖSO bileşenleriyle girdiği çatışmalar ile Suriye içlerinde
ilerleyişini sürdüren IŞİD, Irak sınırını geçerek Felluce’ye kadar Anbar
Vilayetini aldı. Şimdi ise kuzeyden Musul’u işgal ederek Kerkük’e ilerliyor.
IŞİD, Musul’u işgali ile kazanabileceği en büyük güce kavuştu. Askeri
birliklerin Musul’dan çekilmesi ile geride kalan yüzlerce tanka ve ağır silaha
el koydu. Bunun yanı sıra Musul Merkez Bankasını da yağmalayarak servetini iki
katına katladı. Ele geçirdiği petrol kuyuları da cabası…
Arap
Baharının bütüne de bakarsak bu grupların kimler tarafından beslenilip
büyütüldüğünü, kontrolden nasıl çıktığını daha iyi anlayabiliriz. Bu köşeden
sayısız Arap Baharı konulu yazı yazdım. Sizlere Arap Baharı’nda Tunus, Libya,
Mısır ve Suriye’deki muhaliflerin ABD, diğer batılı devletler ve Türkiye
ortaklığıyla nasıl desteklendiğini kanıtlarıyla anlatmıştım. Aslında öyle gizli
bilgi ve belgeye de gerek yoktu. ABD ve Türkiye tüm desteği göstere göstere,
medyadan da gizlemeden veriyordu. Hafızanızı biraz yoklarsanız eğer, Libya’da
savaşan “muhaliflere” bakanların havaalanlarında bavullar içinde milyonlarca
dolar taşıdığını hatırlarsınız. Hatta, ülkeye feribotlarla ve THY’nin ek
seferleri ile taşınan “Libyalı” mücahitlerin Türkiye’deki hastanelerde tedavi
altına alınması, Başbakan Erdoğan’ın hastane ziyaretleri, uçakla Almanya’ya
tedaviye yollanan teröristlerin haberleri boy boy haber bültenlerinde
yayınlanıyordu. Libya iç savaşındaki Türkiye desteği hiç gizlenmiyordu… Yine
hafızanızı biraz yoklarsanız, ambulansların Hatay’dan ve Kilis’ten Suriye’ye
geçerek yaralı muhalifleri taşıdığını, ÖSO lideri Riyad Musa El-Esad’ın
Şanlıurfa’da bir hastanede tedavi altına aldığını da haberlerden izliyor, sözde
özgürlük savaşçılarını ülkemizin desteklemesinden gurur duymaya teşvik
ediliyorduk. Arap Baharı’nın kemiğini oluşturan ve ABD’nin düşünce
kuruluşlarında geliştirilen “Ilımlı İslam” taktiği, yani “İslamcı, olsun bizim
olsun; anti emperyalist, radikal olmayan, kontrol edilebilir islam” tekniği önce
Libya’da çöktü. Kaddafi devrilir devrilmez ülkede katı bir şeriat ilan edildi.
Silahlı gruplar, ABD’nin eğittiği düşünce takımının önüne geçti, yeni hükümet
ABD karşıtı idi… Şu an medyadan beynimize kelepçe geçirilircesine Libya’dan
haber alamıyor olsak da Libya ikinci bir iç savaş yaşıyor, İslamcı gruplar
temizlenmeye çalışılıyor. İkinci tokat Mısır’dan geldi. İhvancı Mursi ABD’ye
taahhüt ettiği Ilımlı İslamcı politikadan uzaklaşarak radikalizme kaydı,
Müslüman Kardeşlerden batı karşıtı sesler yükseldi. Yine ABD desteği ile bu kez
Sisi aşırı İslamcılara bir darbe patlattı, ABD Mısır’ı İran gibi kontrolünden
çıkmadan kurtardı.
Hatırlayın,
aynı dönemde ABD-Türkiye arası ilişkiler gerildikçe gerildi. Dış politikada çok
senkron adımlar atan AKP hükümeti ve ABD arasında büyük bir çatlak meydana
geldi. Bunun sebebi, ABD’nin bölgeyi yeniden şekillendirmek ve kontrol etmek
için tertiplediği Arap Baharı’nda kemik stratejiyi oluşturan Ilımlı İslam’ın
kenara bırakılması ve Ortadoğu’nun yeni sultanı olma vaadi ile Arap Baharı’nda
desteği alınan Erdoğan’ın dımdızlak ortada bırakılmasıdır. Tüm politik
başarılarını ve propagandasını Suriye ve Mısır dış politikalarına endeksleyen
Erdoğan bu hezimet ile hem Ilımlı İslam’ın kenara bırakılmasıyla kendinin de
kenara bırakıldığını acı bir biçimde anladı, hem de Suriye’de desteklenen
gruplar ile baş başa kaldı. Şu an hükümet tarafından bu muhalif güçlere veya
terör örgütlerine herhangi bir destek sağlanmadığı söylense de bir, bir buçuk
yıl önce izlediğimiz ve yukarıda da örneğini verdiğim televizyon haberleri veya
gazete kupürleri verilen desteğin sadece küçük bir kısmını kanıtlamaya
yetecektir. Ancak, ABD’nin AKP hükümetine verdiği Ortadoğu desteğinin bitmesi
ile Türkiye buradaki gruplara eski finansal, askeri ve tıbbi desteğini
sağlayamadı. Bu sayede IŞİD’in şimşeklerini üzerine çekti. IŞİD lideri
Bağdadi’nin “Erdoğan bize bağlılık yemini etsin, aksi halde Türk askeri
öldürmek bizim için zevkli olacaktır” sözleri de Türkiye’nin beslediği ve
büyüttüğü IŞİD’in hedefi haline geldiğini ortaya koyuyor. IŞİD militanlarının
Türk tır şoförlerini kaçırarak fidye istemesi, Türk şantiye çalışanlarını
kaçırması ve her şeyden vahimi, Türk topraklarına saldırı ile eş sayılabilecek
konsolosluk baskını IŞİD için hedef olduğumuzu kanıtlıyor!
Almanya dahi
50 kadar vatandaşını Musul’dan bir operasyon ile tahliye edebilirken
Türkiye’nin eli kolu bağlı... Bunun en önemli sebebi, tamamen erimiş vaziyette
bulunan Türkiye-Suriye geçiş kapılarıdır. Türkiye’de ne kadar IŞİD militanı
olduğu bilinmemekle beraber, ayrıca IŞİD’in Türkiye’de faaliyet gösteren
dernekleri ile ülkede kök salmış olması Türkiye’yi kısa vadede eşi görülmez bir
İslami terör tehdidi ile karşı karşıya bırakmaktadır. Bu sebepledir ki AKP
hükümeti hele de cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce IŞİD’e tek kurşun sıkacak riski
almayacak, IŞİD’e herhangi bir operasyon yürütemeyecektir. Öte yandan IŞİD’in
Irak’ta ilerlemesi ve Kerkük ile Bağdat kentlerinin hedef olması IŞİD’in gücüne
güç katmasıyla birlikte Ortadoğu’da güç dengelerini inanılmaz derecede
değiştirecektir. Özellikle, Kerkük ve Bağdat’ın muhtemel düşüşü, IŞİD’in
Irak’ın Şii bölgelerine geçişini sağlayacak ve mezhepsel temelde bölgede kanlı
kıyımların yaşanmasına sebep olacaktır. Bu ihtimal dahilinde IŞİD’in bölgede kemikleşerek
Talibanvari bir devlet yapılanması oluşturması söz konusudur. Uzun vadede bu
durum Türkiye’yi zora sokacak, Pakistanlaştıracaktır!
Gündem Gazetesi 19.06.2014