8 Aralık 2013 Pazar

KIZLI-ERKEKLİ EVLERİ BIRAK CEMAAT YURTLARINA BAK -II




          

Kızlı-Erkekli Evleri Bırak Cemaat Yurtlarına Bak” yazı dizisinin bu bölümünde cemaat yurtlarında kalmış öğrenciler, yurtlar ve hizmet evlerindeki sohbetlerde cumhuriyet ve laikliğe karşı yapılan konuşmaları, yurtlar ve hizmet evlerinin finansmanlarını, öğrencilerin yaşadığı kişilik bunalımlarını ve ideolojik değişimlerini, ilkokul ve lise çağındaki gençlerin bu ağın içine nasıl çekildiklerini gazeteci yazar Ulaş Pehlivan’a anlatıyor… Örümcek ağı gibi yuvalanmış cemaat kurumlarının içyapısı sizi derinden sarsacak. İşte o çarpıcı röportaj;

“Kızlı-Erkekli Evleri Bırak Cemaat Yurtlarına Bak –I” yazısını okumak için; http://ulaspehlivan.blogspot.com/2013/12/kizli-erkekli-evleri-birak-cemaat.html

-Peki bu evlerden Cumhuriyete ve laikliğe karşı konuşmalar da yapılıyor mu?
            E.B; Ben direkt olarak Cumhuriyet rejimine karşı konuşmalar yapıldığına veya laikliğin kötülendiğine şahit olmadım. Ancak, bu sohbetlerde Fetullah Gülen’in videolarını izliyor ve onun üzerine konuşmalar yapılıyordu. İslamiyete uygun hareketler, yaşam vb. konular üzerine yapılan konuşmalardı bunlar. Haliyle yapılan konuşmalarda ismen bir saldırı olmasa da söylenenler oraya varıyordu. Atatürk’ün, Cumhuriyetin veya Laikliğin adı kullanılmadan o düşünceler empoze ediliyordu.

-Hizmet Evlerine sürekli büyük miktarlarda erzak vb. yardımı yapıldığından söz ettiniz. Bunların nerelerden tedarik edildiğine ya da finansmanına dair bir bilginiz var mı?
            E.B; Cemaatin içinde inanılmaz bir birlik ve beraberlik var. Birbirlerine o derece yardım ediyor ve birbirlerini öyle kolluyorlar ki aklınız hayaliniz şaşar… Hizmet evine gittiğim zaman oraya yapılan erzak yardımını gördüm ve gözlerime inanamadım! Ben eve ziyarete gittiğim zaman alışverişten yeni gelinmişti ve dolap ağzına kadar taşıyordu. Erzakı getiren bir kişi gördüm, takım elbiseli bir beydi. Bu kişilere “esnaf ağabeyler” adı veriliyor. Getirdikleri şeylerin ise haddi hesabı yok; salamından, çeşit çeşit peynirine, içeceğine, makarnasına, bulguruna, yağına, tuzuna kadar her şey evlere getiriliyor. İnanılmaz derecede fazla ve hepsi “esnaf ağabeyler” tarafından tedarik ediliyor. O yiyeceklerin büyük kısmı da atılıp israf oluyor…
-Sizi yurtlardan hizmet evlerine nasıl çekiyorlar? Yurtlar ve “hizmet evleri” arasındaki farkları anlatır mısınız?
            E.B; Hizmet evleri İslamiyete ve ibadete daha yatkın olduğu için empoze edilmeye çalışılıyor yurtlarda… Yurtlarda “Hizmet Evlerinin” iyi yanları üzerine sürekli vurgu yapıyorlar. Yurtlardaki “sohbetler” sırasında o evlere götürerek öğrencileri o evlere ısındırmaya çalışıyorlar. Daha hoşgörülü ve daha sevecen yaklaşıp öğrencilerin o evlere karşı sempatisini kazanmaya çalışıyorlar. “Öğrencileri hizmet evlerine alıştıralım, beyinlerini yıkayalım ve hizmet evlerine gönderelim, yıl sonunda nasılsa gidecekleri yer orası” şeklinde bakıyorlar öğrencilere. Zaten yıl sonu geldiğinde “bu yurtta kalamazsın, seni hizmet evlerine göndereceğiz” şeklinde bir uygulama söz konusu.
-İkinci sene yurtta tekrar kalamıyor musunuz? Hizmet evlerine geçmek zorunlu mu?
            E.B; Evet, eğer o yapılanmaya bağlı kalmayı seçerseniz, ki dediğim gibi çoğu öğrenci oraya maddi imkansızlıklardan dolayı yani mecburiyetten gitmek zorunda kalıyor, ikinci sene yurdun ardından hizmet evlerine geçmek zorundasınız…
-Kısaca yurtları, daha radikal ve baskı altına alındığınız Hizmet Evlerine geçişiniz için bir basamak olarak mı kullanıyorlar?
            E.B; Evet, kesinlikle…
                        
-Bu Hizmet Evleri belli ki yurt vasfına sahip olmayan yerler ancak buna rağmen öğrencilere barınma sağlıyorlar? Bu barınma karşılığında hizmet evlerinde de öğrencilerden para alıyorlar mı?
            E.B; Evet, öğrencilerden para alıyorlar ancak çok cüzi miktarlarda para alıyorlar.

Fotoğraf röportajı veren kişinin kaldığı yurda ait değildir.
Canlandırma amaçlıdır.
-Öyleyse hizmet evlerine “ruhsatsız” yurtlar diyebilir miyiz?
            E.B; Evet denilebilir. Çünkü yurtta kalmaktan farklı bir şey yapılmıyor ki o evlerde. O evlerin de kuralları var, hem de daha katı kurallar bunlar… Öğrencilerden barınma için para da alınıyor. Yani bir yurttan farksız ve resmi bir vasfı, ruhsatı, hiçbir şeyi yok!

-Hizmet evlerinin bir üst kademesi yapılanmalar var mı?
            E.B; Bilmiyorum. Ancak daha geniş, daha kapsamlı yurtlar var. Bu yurtlar da “merkez” olarak görülüyor.                                                                                                                 
                                                                                                                 

-Yurtlara ve Hizmet Evlerine karşı bakışınızı onlara belli ettikten sonra size karşı tavırları ne oldu? Üzerinizde ekstra bir baskı kurdular mı?
            E.B; Üzerime daha çok gelmeye başladılar. Beni daha çok hizmet evlerine göndermeye çalıştılar. Daha çok sohbetlere katılmaya zorladılar. Hatta benim gibi başlarda karşı çıkan bir arkadaşım daha vardı. Onu ve beni sürekli gezmelere götürüyorlar, sürekli sıkıştırıp hizmet evleri hakkında düşündüklerimizi soruyorlardı. Hatta bir gün beni ve o arkadaşımı kaldığım yurdun müdürü ve müdür yardımcısı bir restorana götürdü. Deniz kenarında bir yerdi. Restorana girdiğimde ise gözlerime inanamadım, böyle bir lüks ve böyle bir ihtişam olamaz! Ancak etrafta türbanlı hanımlar, sakallı erkekler… Restoran yine cemaatin restoranıydı. Birbirlerini de tanıdıkları için bize çok güzel bir masa hazırlandı. Yemek sırasında İslami sohbetler ve hizmet evlerini öven konuşmalar devam etti. Namaz vakti geldiğinde ise restoranın mescit bölümüne götürüldük ve namaz kıldık. Sonra aynı sohbetlere devam ettik. Yemeğin ardından arabaya bindik ve yolda giderken bize ilk sordukları “ee hizmet evleri hakkında artık ne düşünüyorsunuz?” oldu.

-Yemek sırasında sizi namaza götürdüklerini söylediniz. Peki o namaza kalkmasaydınız ne olurdu? Bir zorlama altında mıydınız?
            E.B; Yani, kalkmama gibi bir lüksünüz yok zaten. Öyle bir şey hissediyorsunuz ki, onlarla namaz kılmayı reddetmek aklınızdan bile geçmez. Zaten ben o yurttaki psikolojik baskıyla kendimi beş vakit namaz kılarken buldum ki ben o güne kadar sadece yeri geldiği zaman, içinden geldiği zaman bu ibadeti yapan biriydim. Öğrenciler üzerinde çok ciddi bir “eşbaskı” kuruluyor. O psikolojiye girdikten sonra namazı veya onların dayattıkları bir ibadeti reddetmeniz mümkün değil…

-Yurtlarda da hizmet evlerindeki gibi sohbetler yapılıyor muydu? Bu sohbetlerin içeriği nedir?
            E.B; Yurtlardaki sohbetler hizmet evlerindeki gibi olmuyordu. Daha çok tanışmaya, öğrencilerin kaynaşmasına ve bizleri hizmet evlerine alıştırmaya yönelik sohbetlerdi. Bazen cemaatten tanınmış kişiler de gelirdi ve onlarla sohbetler yapılırdı. Bazen de her odanın “belletmen abisi” odaya gelir ve öğrencilere Fetullah Gülenin videolarını açardı. O video üzerinden de İslami sohbetler edilirdi. Hizmet evlerine göre dozu çok düşük yani yurtlardaki sohbetlerin

-Yurtlarda ve hizmet evlerinde size uygulanan psikolojik baskı ve psikolojik şiddetin üzerinizde ne gibi etkileri oldu?
            E.B; Ben çok kötü hissetmeye başladım belli bir süre sonra. Yurtta zaten birçok kişinin gözlerinin feri sönüyor kısa süre sonra… Beş vakit namaz kılmak zorundasınız, bir yandan diğer dini baskılar, öbür taraftan derslerin, ödevlerin var. Saat yediden sonra yurttan dışarıya da çıkamıyorsun. Sosyal hayatın sıfır. Yurtta müzik yok, internet yok, radyo yok, televizyonda sadece cemaatin malum kanalı var ve bilgisayar tamamen yasak! Yurttaki diğer arkadaşlarla ara sıra konuşup ev bakıyoruz ancak onlar da bir süre sonra o masrafı kaldıramayacakları için onların tarafını seçtiler. Ben iyice dayanamaz hale geldim. Bir süre sonra gidişata bakıyorsun ve “burada hiçbir şekilde çıkışım yok, galiba sonum hizmet evleri olacak” diyorsun kendi kendine. Sinir, stres bir yandan, baskı bir yandan… En sonunda o yurtta kalırken bende ritim bozukluğu başladı. Psikolojik baskıya dayanamayarak üç dört kez bayılma olayı yaşadım ve hastaneye kaldırıldım. Böyle bir rahatsızlığa yakalandım ve hala devam ediyor.

-Bu yurtlarda ve hizmet evleri yapılanmalarında küçük çocuklara ve ergenlik çağındaki gençlere “özel ders” adı altında toplantılar düzenleniyor, genç beyinler yıkanıyor. Bu herkesçe bilinen bir gerçek. Siz bu yapılanmanın içinde bulunurken böyle bir durumla karşılaştınız mı?
Fotoğraf röoportajı veren kişinin kaldığı yurda ait değildir.
Canlandırma amaçlıdır.
            E.B; Ben hizmet evlerine gittiğim zamanlarda böyle bir şeyin gerçekten varlığından haberdar oldum. O evde kalan bir arkadaşıma çaktırmadan sormaya çalıştım, “bu çocuklar ne yapıyor evde? Ne gibi dersler veriyorsunuz onlara” şeklinde. Arkadaşım okulda gördükleri derslere yardımcı olması için Türkçe, fen, matematik, İngilizce gibi dersleri gösterdiklerini söyledi. Ancak “abiler” eşliğinde din ve kuran dersleri bu çocuklara daha fazla gösteriliyormuş. Hatta karton bir set gördüm, üzerine bir şeyler çizilmiş, birkaç taş konmuş. Monopoli gibi, kızma birader gibi bir masa oyunu hazırlanmış. Oyunun bir soru listesi var, çocuklar soruları bildikçe kare kare ilerliyorlar. Ancak soruları elime alıp baktığımda gözlerime inanamadım. Öğrencilerin kafalarının dağılması için oynattıkları oyundaki sorularım hepsi dinle ilgili sorular. Peygamber efendimizin annesini adı nedir, babasının adı nedir, İstanbul kaç yılında fethedilmiştir, bedir ve uhud savaşları gibi sorular vardı. Düşünün bunu oynattıkları çocuklar daha 10-12 yaşlarında… Daha o yaşta çocukları içlerine alıp beyinlerini yıkıyorlar!

-Bu yurtlarda ekonomik mecburiyetler sonucu kalmanız gerektiğini söylediniz. Onlarla aynı ideolojiyi paylaşmamanıza rağmen, bu yurttan ayrılırken sizin hayat görüşünüzde, ideolojinizde veya dine bakış açınızda değişiklikler oldu mu?
            E.B; O yurtta kaldığınız süre içersinde bazı şeyler ister istemez size empoze edilmiş oluyor. O kadar psikolojik şiddetin ardından birçok şeyi benimsemiş oluyorsunuz. Hayata ister istemez onların perspektifinden bakmaya başlıyorsunuz. En kötüsü de bunun farkında olmuyorsunuz. Hatta bir gün annemle telefonda konuşurken annem kulaklarına inanamadı. Ben normal konuştuğumu zannediyordum ancak annem “orada sana neler öğretiyorlar, nasıl konuşuyorsun” oğlum diye ağlamaya başladı. Size empoze edilenleri normalleştirmişsiniz ve farkında değilsiniz. Kaldı ki o yurtta en çok direnç gösteren kişi de bendim. Orada hayat görüşünüzün, ideolojinizin, dine bakışınızın değişip onlar gibi olmamasına imkan yok!

-Son olarak eklemek istedikleriniz neler?
            E.B; Kendi içlerinde inanılmaz bir dayanışma var. İnanılmaz birlik ve beraberlik var. Ben İstanbul’a gelip o yurda girdiğimde beni götürdükleri, gezdirdikleri yerleri görünce dedim ki “galiba İstanbul’un” tamamı böyle… Çünkü gittiğimiz yerler de hep cemaate ait. Onların restoranları, onların pastaneleri, onların çay bahçeleri, onların havuzları…. Kendi cumhuriyetlerini kurmuşlar ve hep birbirlerine destek, dayanak oluyorlar. Sadece kendilerine ait olan işletmeleri tercih ediyorlar. Bunun yanı sıra bize izlettikleri Fetullah Gülen videolarında ve hizmet evlerindeki sohbetlerde üniversiteler hakkında da konuşmalar geçiyordu. Sürekli “şu an 1 tane üniversitemiz var, çok yakında 15’i bulacak” diyorlardı. Ha bire üniversite kurma peşindeler ve her geçen gün bu yapılanmayı bu cemaat ağını daha yaygın hale getirmeyi hedefliyorlar. Bunun için e çok sistemli çalışıyorlar.

Not; Yazı dizisi yaklaşık bir ay önce hazırlanmış olup, gazetenin baskıya sokmayı reddetmesi üzerine sadece internetten yayınlanabilmiştir.

1 yorum:

  1. merhaba bende düşünüyorumda öğrenci bakma zorunluluğu varmı acaba

    YanıtlaSil