19 Eylül 2015 Cumartesi

ACI BİR NOSTALJİK TİYATRO



           90’lardaki koalisyon deneyimlerini ve PKK’nın baskın dönemlerini hatırlatan “nostaljik” bir tiyatro sergilendi aslında içinden geçtiğimiz dönemde. Öyle ki Türkiye’nin yakın tarihine adeta bir atıf, “kurulmasına engel olunmuş” bir koalisyonun gölgesinde gelen şehit cenazelerinin alt metninde yatan derin bir tehditti yaşadıklarımız. O karanlık seneleri, iz bırakmış “koalisyon” ve “terör” hadiselerini biri ısıtıp önümüze yeniden koydu.
            Zaman makinesi icat olunmuşçasına yaşadıklarımız, “400’ü verin bu iş huzur içinde çözülsün” tehdidinin ve “cumhurbaşkanı yerine ‘başkan’ seçseydik bunlar yaşanmayacaktı” gözdağının itirafı; “bunlar iktidara gelse maaş bile ödeyemezler” laflarının “beklenen” sonuçları idi!
            Ancak son dönemde tertip edilen çirkin olayların sahipleri, oyun kurucuları bekledikleri sonuçları alamadılar.
            Artık insanlar görüyor ki, bu ülke için asıl tehlike koalisyon değil; güç zehirlenmesine teslim olmuş bir zatın merkeziyetçi politikaları ve dediğim dedik duruşudur! Öyle ki insanlar artık koalisyondan değil gücünü perçinlemiş, zevk-ü sefası için gözünü karartmış bu anlayıştan ve zorba, kendisinden olmayanı bertaraf eden, kimseye yaşam sahası bırakmayan, safi gri olan  bir politik akımdan; topluma ekilen nifak tohumlarından; kin diri tutmaya dayalı kurşun gibi ağır siyasi atmosferden bıkmış durumda ve bir uzlaşı arayışında!
Tüm müdahalelere ve korkunç toplum mühendisliği çalışmalarına rağmen geçtiğimiz seçimde %42 oy alan AKP’nin oyları son anketlere göre %38’e gerilemiş, CHP %28, MHP%16 ve HDP %12 ile oylarını arttırmış durumda.
Yaşadığımız tüm bu acı, nostaljik tiyatroya rağmen halk sadece ama sadece çok seslilikten, çoğulculuktan, demokrasiden ve uzlaşıdan yana!  
                                                                                                      Gündem Gazetesi 18.09.2015

11 Eylül 2015 Cuma

DAĞLICA

            6 Eylül’de Dağlıca’da yaşanan korkunç terör saldırısında 16 askerimiz şehit oldu. Hemen ardından 7 Eylül’de Iğdır’da 14 polisimiz şehit edildi. Temmuz ayından 7 Eylül’e kadar 106 asker ve polisimiz şehit oldu. Yarını bilmiyoruz… Başta Dağlıca saldırında şehit olan Ezineli Onbaşı Fatih Duru olmak üzere tüm şehitlerimize Allahtan rahmet, ailelerine sabırlar diliyorum.
            Verilen şehitler, aymazca ve gözümüzün içine bakıla bakıla siyasetçilerden gelen tehditler akıl alır gibi değil! Aslında, ülkemizin bugün içinde bulunduğu durum adım adım geliyordu.
   ÇÖZÜM SÜRECİ
Çözüm sürecinin başından itibaren sürecinin baştan sona yanlış olduğunu, yaşanan sürecin çözüm bulmak amacıyla değil Saray-İmralı-Kandil hattındaki odakların karanlık ortaklığı olduğunu söylemiştim. Çözümün neyin ne olduğunu bilmeden gelmeyeceği, teröriste müsamaha gösterilerek hiçbir şeyin çözülmeyeceğini, PKK’nın süreçten güçlenerek çıkacağını” yazmıştım. O dönemde biz “şehit sevici” ve “bölücü” olarak nitelendirilmiştik gerek AKP gerek de sözde aydınlar tarafından.
            “Artık analar ağlamıyor” şeklindeki reklam sloganıvari parti propagandası aslında büyük bir kandırmacadan ibaretti. Evet o dönemde analar ağlamıyordu. Ülkemizin bölünmez bütünlüğüne ve bağımsızlığımıza yapılan saldırılardan ötürü şehit olan vatan evlatları yoktu. Ancak süreçte asker kışlasına hapsedilmiş, polise günlük 10 liralık benzin verilmiş; PKK’nın kentlerde asayiş timleri kurmasına, valiler atayıp vergiler toplamasına, mahkemeler inşa etmesine göz yumulmuştu. Ülkemizin bölünmez bütünlüğüne, bağımsızlığına tehditler artarak devam etmişti. Bu durumun şehit vermekten ne farkı vardı? Evet analar ağlamıyordu ancak tüm Anadolu ağlıyordu! “Çözüm” adı altında hepimiz kandırıldık!
                                            YUGOSLAVYA OLUYORUZ. DİKKAT!
            Değerli okurlar, şehit haberleri üzerine sokaklarda yaşanan şiddet de son derece korkutucu. Toplumsal bir cinnete evrilen tahammülsüzlüğün, hayal kırıklığının, savaşla diri tutulmaya çalışılan kinin çözülüverme safhasıdır yaşadığımız. İstanbul, Ankara, Adana, Antalya başta olmak üzere Çanakkale ve diğer illerde yaşanan etnik bazlı ayaklanma vakaları çok tehlikelidir. 7-8 Eylülde ve devam eden günlerde, 6-7 Eylül’e, yani 60 sene önceye dönmüş olduk. Linç kültürü aynı, tarihten ders almamak her zaman baki...  Kan siyaseti güdenlerin, 400 milletvekili için yüzü kızarmadan halkı tehdit edenlerin amacı tam da buydu! Oysaki tepkimiz PKK'ya ve onu himaye edenlere karşı olmalı. 90’larda yürütülen her Kürt PKK’lıdır algı operasyonuna yeniden kanmamamız, aynı gaflete yeniden düşmememiz gereklidir. PKK’nın Kürt vatandaşlarımızı temsiliyet oranı gayet düşüktür. Her Kürt PKK'lı değildir. Yaşanan gerginlikten karlı çıkanlar bellidir. Yugoslavya olmak üzereyiz. Eğer sokaklarda yaşanan gerginlik birden bire iç savaş ateşine dönerse PKK’nın 36 senede başaramadığını iki ayda biz ellerine vermiş olacağız. Dikkat! Anahtar kelime “itidal”...
      ÜLGÜR GÖKHAN’A YAPILAN SALDIRI
            Belediye Başkanımız Ülgür Gökhan’a Çanakkale Havalimanında yapılan linç girişimini esefle kınıyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP’nin ileri gelenleri bizi 7 Haziran’dan bu yana kaos ve şiddetle açıkça tehdit ederken AKP’ye ses çıkarmayıp faturayı Ülgür Gökhan’a kesmek büyük bir gaflettir.
      400 MİLLETVEKİLİ KAOSUDUR ÇIKAN!
Cumhurbaşkanı Erdoğan; 400 Milletvekili verin, bu iş “huzur içinde” çözülsün! ( Toplu açılış adı altındaki mitinglerde, 7 Haziran’dan önce)
Erdoğan’ın danışmanı Burhan Kuzu; Evet, seçim bitti. Millet kararını verdi. Ya istikrar ya kaos dedim; “Millet kaosu seçti”. Hayırlı olsun! ( 8 Haziran)
Sağlık Eski Bakanı Müezzinoğlu; Cumhurbaşkanı yerine Başkan seçmiş olsa idik Türkiye bugünkü kaosu yaşayacak mıydı? Yaşamayacaktı… ( İlk şehitlerimiz gelmeye başlar başlamaz, Temmuz ayında)
Cumhurbaşkanı Erdoğan; Eğer 400 milletvekilini alabilecek veya bir anayasa inşa edebilecek sayıyı bir siyasi parti yakalamış olsaydı durum bugün çok farklı olurdu. ( 6 Eylül, Dağlıca saldırısının hemen ardından) 

Bu tehditlerin üzerine başka söze gerek var mı? Yaşanan “beni başkan yapmadınız” kaosudur! 

                                                                                                                   Gündem Gazetesi 11.09.2015

4 Eylül 2015 Cuma

GÜZELYALI GENÇLİK KAMPI REZALETİ



         Güzelyalı Gençlik Kampı eskiden beri Güzelyalı’nın neşesi idi. Farklı illerden gelen ve –tek tük olsa da- yurt dışından gelen öğrenciler burada kalır, sabah spor faaliyetleri, yüzme ve dans gibi etkinliklerde bulunur akşamları ise gitar çalar, skeçler sergilerler, eğlenirlerdi. Bu eğlenceli akşam etkinliklerine Güzelyalı sakinleri de iştirak eder, yaz geceleri neşeyle geçerdi.
            AKP iktidarı bir süre sonra bu kamplara da el attı. Gençlik kamplarını haremlik selamlık bir düzende farklı dönemlere ayırdı. Bir dönem kızlar, bir dönem de erkekler kampa ayrı ayrı gelmeye başladılar. Bu sapık ve sapkın kafa, kızla erkeğin yan yana olmasından “ahlaksızlık” doğurmaktan başka meziyeti olmayan çürümüş zihniyet, Gençlik Kamplarındaki neşeli ve eğlenceli günleri de bitirmiş oldu.
            Ancak son iki senedir bu kampa gelen öğrencilerin çehreleri de değişti. Belli bir cenahtan veya cemaatten öğrencilerin özellikle seçildiği gözle görülüyor. Kampa gelen erkek öğrencilerin giyim tarzları, kız öğrenciler içerisinden bir tek başı açık kızın bulunmaması Gençlik ve Spor Bakanlığının Gençlik Kamplarını “İslam Yaz Kamplarına” çevirdiğini açıkça ortaya koyuyor.
            Geçtiğimiz iki yazdır bu öğrencilerin aktiviteleri de IŞİD kamplarındakinden farksız değerli okurlar. Geçen yaz neredeyse tamamı beyaz kıyafetler ve türban içerisinde bir bölük kızın “Allah-u Ekber” nidaları ile sabah sporu yaptığına şahit olmuştum. Kamp haremlik selamlık ayrılmadan önce şarkılar ve marşlar eşliğinde yapılan sabah sporları yerini “Allah-u Ekber” ve “Ya Allah Bismillah” höykürmelerine bırakmıştı.
            Bu yaz da bu bağırış çağırışlar sabah sporlarında devam etti. Ancak  geçtiğimiz Çarşamba gecesi Gençlik Kampından yükselen “Allah-u Ekber” nidaları ve İslami marşlar bölgede oturan mahalle sakinlerini tedirgin etti. Yaşananlar karşısında hızını alamayan bazı mahalleliler Gençlik Kampına olan bitene bakmaya gitti. Ben de kampta neler yaşandığını görmek ve araştırmak üzere kampa gittim ve gördüklerim karşısında hayretlere düştüm.
            Onlarca öğrenci, sıcak havaya rağmen, kampın lokaline doldurulmuş bir nevi toplantı icra ediliyor. Başlarındaki bir kişi İslam Marşları söylüyor, öğrenciler de hep bir ağızdan tekrarlıyor. Sonra “Teeekbiiiir” diye bir ses geliyor, ardından da hep bir ağızdan höykürülüyor.
            Kampın girişindeki bir görevli ( özel güvenlik) bu öğrencilerin nereden geldiklerini, başlarında kimin olduğunu, hepsinin aynı okuldan veya aynı İslamcı cemaatten/örgütten olup olmadığı şeklindeki soruları yanıtlamıyor; ukala ve sert davranışlar ile beni oradan uzaklaştırmaya çabalıyor. Hemen ardından kampa gelen Jandarma İslamcı Terör Kamplarını andıran bu hadiseye müdahale ediyor.
            Öğrencilerin nereden geldiği açıklanmasa da dört adet İstanbul plakalı otobüs kampın otoparkında bulunuyor.
            Çanakkale Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürü’ne soruyorum;
Çanakkale Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğünün yaşanan bu rezaletten haberi var mı? Gençlik Kampları “İslam Yaz Kamplarına” mı dönüştürüldü? Yoksa Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlükleri İslamcı Kampları himaye etmek gibi bir misyon mu üstlendi?
Kampta yapılan bu tarz toplantılar belli bir yönetmelik uyarınca derlenen bilgilerle mi yapılıyor? Yoksa gelişi güzel bir “beyin yıkama” girişimi mi?
Kampa getirilen ve beyni yıkanmaya çalışılan öğrenciler belli bir okula veya belli bir cemaate/ İslamcı gruba mı mensuplar?
Öğrencilerin başlarında bulunan kişiler Milli Eğitime bağlı öğretmenler mi yoksa tecrübeli beyin yıkayıcı kimseler mi?
Gençlik Kamplarının amacı gençlerin verimli bir yaz geçirmesi misyonu ile mi varlar yoksa Siyasal İslamcı bir ideoloji ile beyin yıkamak için mi?
                                                                                                                  Gündem Gazetesi 04.09.2015