Çelişkilerle dolu bir süreç, çelişkilerle dolu bir özür ile
son buldu. Başbakan Erdoğan’ın harika İngilizcesiyle koyduğu “van minüst”
postası ile gerilen İsrail-Türkiye ilişkileri çok kritik bir dönemeçte düzeldi,
İsrail özür diledi…
Peki,
geride bıraktığımız süreç gerçekten de bize lanse edildiği şekliyle mi gelişti?
İsrail ve Türkiye gerçekten papaz mı olmuştu? Türk halkına lanse edilen
“Türkiye süper güç oldu” imajı ne kadar doğruydu? İsrail Türkiye’den niçin özür
diledi?
Süreç
aslında bize lanse edilenin tam tersi şekliyle gelişti. 2009 yılında İsrail’in
Gazze’ye yaptığı dökme kurşun harekatı ile Başbakan Erdoğan ve kurmayları
Gazze’de yaşanan duruma tek taraflı bakarak insanlık dramı yaşandığını her
platformda dile getirmeye başlamıştı ağlayarak, sızlayarak ( her zamankinden!)…
Çok geçmeden Davos’ta gerçekleştirilen bir forum’da Başbakan, Şimon Perez’i
azarlayıverdi. İsrail, Türkiye ilişkileri birden gerileyiverdi… İsrail’le
verilen ayarın(!) ardından Türk halkına öyle bir hava basıldı ki, sanki Türkiye
bir gecede süper güç olmuş; dünyayı dize getirmişti. Halbuki, Türk basını
Başbakan Erdoğan’ın esip gürleyen açıklamalarıyla bizleri oyalarken, yabancı
basında Başbakan Erdoğan’ın sözleri hiçbir etki yapmamıştı. Zira Başbakan Erdoğan’ın
ifadeleri İngilizceye çevrildiğinde gayet “sizli bizli”, metaforları ise
“anlamsız ve anlaşılmazdı”. Dışarısının gördüğü sadece forumu “kendi söz
alamadığı için forumu terk eden bir başbakandı”.
Velhasıl,
öyle ya da böyle İsrail’e gerçekten ayar çektik sandık… Süreci devam eden
günlerde ise gerek hükümet gerek medya İsrail’e kin kusmaya devam etti. Ancak
basının önünde İsrail’e verilen tepki, perde arkasında iki ülke ilişkilerinde
bir değişiklik olmadığını bize fark ettirmedi. İsrail ile anlaşmalar yapılmaya,
benzer çıkarlar üzerine politikalar uygulanmaya devam edildi. Öyle ki, daha
Davos çıkışının üzerinden sadece dört ay geçmişti ki İsrail’le yapılan bir
anlaşma gün yüzüne çıkıverdi! Türkiye, Suriye sınırındaki mayınlı arazileri 44
yıllığına İsrail’e kiralayacaktı. Kameralar önünde esip gürleyen; mangalda kül
bırakmayan; İsrail’in bölgesel politikalarına lanet okuyan hükümet İsrail’e bölgesel
çıkarı için bulamayacağı fırsatı altın tepside sunacaktı, Suriye’nin dibinde toprak
devredecekti… Aynı yılın, yani 2009 yılının kasım ayında Barack Obama Iran ve
Suriye’den, İsrail’e karşı gelebilecek balistik füze tehdidine karşı Türkiye’ye
NATO füzeleri konduruvermeyi dillendirdi. Bu fikir ortaya atılır atılmaz 2010
yılında gerçekleştirilen NATO zirvesinde bu onay aldı, ancak kamuoyunun tepkisi
çekilmesin; medya önünde yaratılan İsrail-Türkiye kavgası tehlikeye girmesin
diye karar metninden Iran-Suriye ve İsrail isimleri çıkartılıverdi. Türk
halkıyla resmen dalga geçildi…
7 Nisan
2010 günü İsrail Dışişleri Bakanı Libermann ve Başbakan Erdoğan kameralar
önünde bir Kudüs’ten bir Ankara’dan atışmışlardı. Başbakan Erdoğan İsrail’e
firavun diyor, Libermann Başbakan Erdoğan’ı sonradan diktatör ilan edilen
Kaddafi ve Chavez’e benzetiyordu. O gün İsrail-Türkiye kavgasından iyi prim
yapılmıştı ancak ertesi gün bir gazete manşetinde iki ülke liderinin atışmasına
rağmen, aynı gün İsrail ve Türk savunma bakanlarının sarılarak imzaladığı “milyon
dolarlık savunma sistemleri anlaşmasını” kutladıklarını gösteriyordu (
Gazetenin bağlı bulunduğu medya gurubu daha sonra rekor bir vergi cezası
ödedi).
Bunlar
kameralar önünde kavga edilirken “yanlışlıkla” gün yüzüne çıkanlar… Kim bilir,
gün yüzüne çıkamayan neler yaşandı, kıyıda köşede neler imzalandı! İsrail’le
Türkiye’nin gerçekte gergin bir süreç yaşamadığını anlamak için bu örneklere de
pek gerek yok aslında. Bölgede üç yıldır devam eden iç savaşlarda, Nato
müdahalelerinde, ülkelerin müdahale edilen iç işlerinde İsrail ve Türkiye’nin
aynı doğrultuda, aynı amaçlar uğruna çabaladığını görmek zor değil. Kısaca
İsrail ve Türkiye derin ilişkilerini hiç bozmazken Türk halkı ve bölge halkı
üzerinde etki yaratması amacıyla sahte bir kavga çıkmıştı. Başbakan Erdoğan bu
olaydan sonra Arap milletlerinin kahramanı olmuş, sadece bir yıl sonra Arap
devletleri batılı ülkelerin dış müdahaleleriyle paramparça olmuştu. Başbakan
Erdoğan işte bu sahte kavgadan elde ettiği nüfuzu, sempatiyi Arap milletleri
üzerinde çok iyi kullandı… Türk halkı da bu sahte “süper güç” oyununda iyice
kabarmışken, ülkesi “Yugoslavya” ile aynı kaderi paylaşacak sürecin sonuna
geldi, neo-osmanlı havasıyla bulutların üzerinde uçarken bunun farkına varmak
mümkün olmadı…
Bugün
hükümet dilenen özür ile çok büyük bir zafer kazanıldığını, bu sefer dünyanın
tek hakimi olmuşuz edalarıyla reklam yapa yapa televizyonlarda bağırmaktalar.
Yalan küslüğün ardından gelen yalan bir özrün, hem de zamanlaması mükemmel olup
da bizlere Diyarbakır’da PKK propagandasını unutturacak şekilde gelmesi,
İsrail’in hükümete bir kıyağıdır herhalde. Özür Ortadoğu’nun gireceği yeni
süreçte, İsrail ve Türkiye’nin politik ve askeri alanlarda daha senkron
çalışacağını işaret ediyor. İki ülke ilişkilerinin halkın önünde çelişmemesi ve
İsrail’in Türkiye’de yaratılan kötü imajının silinmesi için özür çok önemliydi.
Önümüzdeki günlerde televizyonlarda İsrail ile ilişkileri seyredeceğiz sadece…
İsrail’i bir ayda gözümüzde “kakaya” çeviren veya lanet okunan bir terörist
başını 3 günde “barış elçisi” yapan basın bizlere “kaka İsrail’i unutturup”,
“cici” İsrail’i yazacak, çizecek, öğretecek!..
Gündem Gazetesi 28.03.2012