27 Şubat 2012 Pazartesi

ADINI “İLERİ DEMOKRASİ” KOYDUM



               
                 Gün geçtikçe Atatürk ilkeleri ve Atatürk değerleri daha fazla tahribata uğruyor! Her geçen gün cumhuriyet değerleriyle oynanıyor. Atatürk’e hakaret etmek, cumhuriyetin değerlerini yıkmak “ileri demokrasi” adını alınca meşrulaşmış oluyor!
                Peki nedir bu ileri demokrasi? Konu Atatürk olunca sövüp saymak, gençliğe hitabe olunca duvardan indirmeye çalışmak mıdır? Atatürk ilkelerini sivil anayasa adıyla anayasadan, sivil eğitim adıyla okul kitaplarından çıkarmak mı?
                                                                             
                Atatürk’ün idealindeki ülke düzenini savunan, her türlü baskıya, faşist uygulamaya, şark kurnazlığıyla getirilen yasalara, usul ve uygulamalara karşı çıkan yazarları içeri atmak mı?
                                                                                           
                Hükümetin politikalarıyla uyuşmayan yazılar yazan; halkı aydınlatıp foyalarını meydana çıkaran gazetecilere dava açmak, bin bir tehditle susturmaya çalışmak mıdır bu demokrasi?
                                                                                                 
                Yayın kuruluşlarının gözünü korkutmak, Rtük’ün gözetimine verilecek reyting ölçme sistemiyle kanalları terbiye etmek midir bu demokrasi, yoksa onlara milyon dolarlarca cezalar kesip susturmak mı?
                                                                                             
                Başlattığı soruşturmalar beğenilmeyen savcıların görevden alınması mıdır bu demokrasi?
                                                                                             
                Dini tercihlerinde ailelerinin bile söz sahibi olmadığı, tamamen bireyin vicdanına kalmış olan bir meselede, “gençleri dindarlaştırcağını” bir başbakanın söylemesi de demokrasinin ilerisi midir?

    İleri demokrasi adına yapılanlar aslında demokrasinin altının oyulmasıdır! Bu ileri demokrasi cumhuriyetin temellerini kazıncaya kadar, Atatürk ilkelerini tahrip edinceye kadar, demokrasi ortadan kalkıncaya kadar ileri demokrasidir! Bu ileri demokrasinin uygulayıcıları; Irak’a, Libya’ya, Afganistan’a ve nicelerine demokrasi götüren öğretmenlerinin başarılı öğrencileridir!
               
                                                                                                   Çanakkale Haber Gazetesi 27.02.2012


20 Şubat 2012 Pazartesi

KANLI BAHAR!



            
            Değerleri okurlar, çok zor bir dönemin eşiğindeyiz. Batılı devletlerin şekillendirme planı olan Büyük Ortadoğu Projesi kapımıza dayandı! Bugüne kadar Tunus, Libya ve Mısırı ayaklandıran, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere birçok emperyalist devlet tarafından finanse edilen, ön saflarda Batılı provokatörlerin, ABD’li paralı askerlerin bulunduğu, çakma halk hareketleri Suriye’yi vurdu. Suriye halkı dirayetli çıktı, milyonlar meydanlarda Esad’ı korudu. Büyük çoğunluğu ABD’ye hatta ABD’li birkaç aileye ait olan haber ajansları dünya kamuoyunu yanlış bilgilendirdi, Suriye’yi uluslararasında yalnız bıraktı.
            Bugün Esad yapayalnız, itibarsız, vurulmuş katil damgası ile ( iddia edildiği üzere Esad’ın yaptığı büyük katliamlara ait ne bir görüntü ne de bir kanıt var. Televizonlar ve haber ajansları isyancıların askere saldırdığı arşiv görüntülerini geçip duruyorlar) adı “Barış Gücü” olan emperyalist orduları beklemekte!
Suriye’de isyanlara ortam çok önceden hazırlandı. Bu projede önce üniversiteler kıskaca alınıyor, gönüllü gençler ABD’nin Katar, Fransa ve Türkiye’deki merkezlerinde eğitiliyorlar. ABD tarafından finanse ediliyor, silah, mühimmat ve benzeri şeylere çok kolay bir şekilde ulaşıyorlar. Bu eğitime sivil toplum örgütleri de dahil oluyor ve onlara da kaynak akıtılıyor. Amerika ne zaman “başla” derse ayaklanmalar başlıyor. Sokağa dökülen eğitimli isyancılar burada da yalnız bırakılmıyor, yabancı provokatörlerle hareket ediyorlar. Eğitimli isyancılar sokağa çıktığı anda halk onlara katılıyor, isyan büyüyor.
İsyanların çıktığı ülkelerde tek bir yöntem kullanılıyor, hedefteki ülke önce IMF boyunduruğuna alınıyor, sonra bu ülkede işsizlik ve kaos artıyor. Yabancı gözlemciler doğru zamanda isyanı başlatıyor, önce yukarıda bahsettiğim eğitimli isyancılar sokağa dökülüyor, daha sonra da karnını doyurma derdinde olan, canına tak etmiş halk isyanlara katılıyor. Sonrası da malum!..

 Fas'daki Adalet ve Kalkınma Partisi'nin ambleminin
renkleri bile
Türkiye'dekiyle aynı... 
Suriyeli bazı muhalif isimler ise Esad rejimini devirmek için çok önceden ABD ile işbirliği içerisindeydi. Abdulhalim Haddam Fransaya gitmiş, burada Esad’a karşı çalışmalarına başlamıştı. Hesaplarında “sürgün hükümeti” oluşturmak vardı. Ama Haddam’ın asıl rolü batılı devletlerin Suriye’ye yaptığı para ve silah yardımını koordine etmekti. Anas Al Abdal ise uzun yıllar Londra’da yaşamış, ABD ile irtibat halinde kalmıştı! Al Abdah Londra’da Esad rejimine karşı, ABD kontrolünde “Adalet ve Kalkınma Harekti”ni kuruyor. Bu isme dikkat ediniz değerli okurlar, çünkü ABD’nin hedefindeki Ortadoğu ülkelerinde mevcut rejime muhalif ve ABD tarafından finanse edilen ya “Adalet ve Kalkınma Partisi” ya da “Adalet ve Kalkınma Hareketi” adı altında kilit örgütler var! Başbakan Erdoğan’ın da BOP’un eşbaşkanı olduğunu ilan etmesiyle bu olay daha da kan dondurucu bir hal alıyor! “Adalet ve Kalkınma Partisi” ya da “Adalet ve Kalkınma Hareketi” Mısır, Fas, Libya ve Suriye’de de bulunuyor…
Adalet ve Kalkınma Partisi (Fas-1967)
Esad rejimini çevreleyen tüm bu oluşumların yanında askeri müdahale tehtidi sürüyor. Gözünü kan bürümüş ABD ve BOP’a destek veren batılı devletler halkın deviremediği liderleri kendi birlikleri bertaraf ediyor. Ancak Esad’a yapılacak bir askeri müdahale Libya’nınkine benzemeyecek! Eşbaşkan sıfatındaki Türkiye müdahalenin baş aktörü olacak! Bu müdahale planı ise Davutoğlu’nun geçtiğimiz günlerde yaptığı ABD ziyaretinden getirdiği dosyada gizli olsa gerek!
Suriye, Türkiye’nin kilididir! Eğer Suriye düşerse, burada bağımsızlığını kazanacak Kürtlerin Kuzey Irak’daki Kürt yönetimiyle birleşmesi kesindir. Türkiye’deki Kürtlerin bölgedeki karışıklıklardan istifade etmesi ve de yıllardır finanse                 edilip eğitildikleri yerlerden çıkması olağandır! Unutulmaması gereken şudur ki BOP’un haritasında Türkiye de vardır ve isyanların buraya sıçraması olağandır! Yapılması gereken Türk halkının gözünü dört açıp bu oyuna itibar etmemesidir!

                                                                                            Çanakkale Haber Gazetesi 20.02.2012

6 Şubat 2012 Pazartesi

DİNDAR BİR NESİL YETİŞTİRECEKMİŞ…



                Başbakan Erdoğan yıllardır siyasetin içinde. 9 yıldır da başbakanlık görevini sürdürüyor. Ancak kendisi hala Laik olmakla dinsiz olmayı aynı kefeye koyuyor. Hala Laikliğin dinsizlik olmadığını öğrenemedi, Laikliğin her dine eşit mesafede olan bir devlet sistemi olduğunu çözemedi. Halbuki kendisinin iktidara geldiği gün doğan çocuklar bunu çoktan öğrendi!
                Erdoğan geçtiğimiz günlerde çok talihsiz bir konuşmaya (daha) imza attı. CHP’yi ateist ilan etti, kendisi de “dindar bir nesil yetiştireceğiz” dedi! Buradaki “dindar” sözcüğünün ölçüsünü bilmek gerekli. Modern dünyada dindar, dini inancının gereklerini yerine getirmek, bunu yaparken de başka inanç ve görüşlere saygılı olmak anlamında kullanılır. Dindarlık musevilikte, hıristiyanlıkta, islamda ve başka dinlerde olabilir. Ancak burada Başbakan’ın sözünü ettiği “dindar bir nesil” sadece İslam dinine mensup kişiler! Laik bir devleti yöneten, görevinin başındayken bireysel olmasa bile Laik görünmek zorunda olan bir görevli dindar Müslümanlar yetiştireceğini söylüyor! Ne kadar vahim değil mi? Türkiye’deki tüm dinlere mensup insanları temsil eden, görevi hepsine hizmet etmek olan başbakan, burada tüm bunları yıkıyor, her yerde dile getirdiği “ben laik değilim” söylemini pekiştiriyor, en vahimi de diğer dine mensup başta gençler olmak üzere tüm vatandaşlarını bir kenara itiyor! Tabi son 10 yılda dindarlığın geldiği noktaya bakarsak; pozitif bilimleri, okumayı, öğrenmeyi reddetmek ( yani katışıksız cahil kalmak), ramazanda oruç tutmayanları dövmek, mini etekli kızların bacaklarını kezzapla yakmak, Alevileri darp etmek, içkili mekanlara döner bıçaklarıyla saldırmak, kız çocuklarını eğitim hayatlarından koparmak, cemaat evlerinde gençlerin beyninin yıkanması, bodrum katlarda kurulan şeriat mahkemelerinde yapılan İslami ceza infazları ve daha fazla sapkınlık olarak karşımıza çıkıyor! Yani son yıllarda Türkiye’de dindarlığın getirildiği anlamın modern anlamda kullanılan “dindar” sözcüğüyle alakası yok! Zaten dinine bu tarz bu tarzda bağlı insanlar “dinsiz” olarak ilan edildi, bir kenara itildi!
                Zaten din vicdani bir meseledir. Kimseyi, kimin neye inandığı, ne kadar inandığı, ne derece ibadetlerini yerine getirdiği ilgilendirmez! Başbakan Erdoğan biz gençlerin neye ne kadar inandığımızı nereden bilecek? Bizim “bugün ki anlamıyla dindar” olmamızdan kendisinin çıkarı ne olacak?
                Bugün Cumhuriyet zor bir sınavdan geçiyor. Bakın Başbakan ve bakanlar artık alenen laiklik karşıtı söylemlerini dile getiriyorlar! Hem de ne soruşturma var ne yükselen tepkiler. Halktan da tepki yok! Eskisi gibi milyonların katıldığı mitingler düzenlenmiyor! Laikliğin yanında başka ilkeler de yok ediliyor. Atatürk başta olmak üzere Cumhuriyetin temelleriyle oynanıyor! İnsanlar da sindirildi artık kimsenin sesi çıkmıyor… 

                                                                                                         Çanakkale Haber Gazetesi 06.02.2012