30 Ekim 2013 Çarşamba

HALKTAN AKP’YE 29 EKİM TOKADI





           Cumhuriyetin kuruluşunun 90. yılı tüm yurtta coşkuyla kutlandı. Bu yılki coşku bir başkaydı. Tüm Türkiye’de milyonlar meydanlara akın etti. Atatürk ilkelerine bağlılık ve laiklik vurgusu en yüksek perdeden yapıldı. AKP ve politikaları protesto edilirken, bu yılki coşku ve halkın verdiği mesajlar AKP’ye uyarı niteliğindeydi…
            Devrimler tarihi ve Cumhuriyetle hesaplaşır nitelikteki politikaları ile halkı çığırından çıkaran AKP zihniyetinin hakim olduğu devlet yapısı Cumhuriyetin 90. yılını sönük kutladı. Valilerinin, rektörlerinin, okul müdürlerinin AKPli olduğu bir 90. yılda cumhuriyet bayramı kutlamaları resmi törenler nezdinde sönük, soğuk ve samimiyetten uzak geçti. AKP’li erkanın (buna maalesef valileri de dahil etmek zorunda hissediyorum kendimi) sürekli padişah vurgusu yapıp, II. Cumhuriyeti ilan ettiklerini gizlemeden sadece son 10 yılı över nitelikteki konuşmaları Atatürk Cumhuriyetinin kuruluşunu kutlamadıklarını, kendi alternatiflerini kutladıklarını gösterdi.
            Halk bu riyaya en güzel cevabı verdi. Her 29 Ekim’de “Cumhuriyet Sendromu” geçirip yataklara düşen Cumhurbaşkanı ve Başbakana ve bayramları yasaklayan AKP zihniyetine inat kendi bayramlarını kendileri kutladı. Bazı illerde Cumhuriyet Bayramı kutlamaları 28 Ekim gecesinden başladı. Bu kutlamaların merkezi İzmir oldu. İzmir’de 28 Ekim gecesinden başlayan kutlamalar 29 Ekim gecesi milyonlarca insanın sokağa döküldüğü coşku dolu kutlamalara dönüştü. Sadece İzmir Gündoğdu Meydanı’nda yüz binlerce insan Cumhuriyet coşkusunu kutladı. İzmir’in aynı anda 16 noktasında milyonların katılımıyla Cumhuriyet’in kuruluşu kutlandı.
            Ankara’da da milyonlarca insan sokaktaydı. Tandoğan’daki kutlamanın ardından yüz binlerce insan Anıtkabir’e yürüdü. Akşam ise fener alayı ve havai fişek gösterisine yüz binler katıldı. “Cumhuriyet Bayramı Kutlayan” insanlara geçen yıl olduğu gibi bu yıl Ankara’da polis müdahalesi yapılmadı.
            Ancak, Cumhuriyet Bayramını kutlamak isteyen vatandaşlara bu yıl İstanbul ve Bursa’da polis müdahalesi vardı. Cumhuriyetin değil, iktidarın polisi oldukları Gezi Parkı’nda tescillenen polislerin vatandaşların üzerine hangi gerekçeyle saldırdığı ise meçhul. Ellerindeki Atatürk posterlerini mi suç unsuru olarak gördüler, Türk bayraklarını mı? Yoksa suç olan Cumhuriyeti kutlamak mı? “Polisin bu tutumu anlaşılamayacak…”
            İstanbullular polis müdahalesine rağmen milyonlar olarak meydanlardaydı. Sabah ve Akşamki kutlamalarda milyonlar Cumhuriyet Coşkusunu yaşadı. Ancak İstanbul’da Cumhuriyet Kutlamalarına AKP’ce alternatif geliştirilmiş, Marmaray açılışı Cumhuriyet’in kutlamaların 90. yılına denk getirilmişti. Bu kastiydi, amaç halkın kutlamalarına gölge düşürmekti… Öyle ki açılan tünel daha fiziki olarak tamamlanmış değil. Sinyalizasyonu daha tamamlanmamış, tünelin rayları hariç geri kalanı “kaba inşaat” görünümünde. Üstelik tünelin deniz tabanında çökme meydana geldiği ve 29 Ekim’e yetiştirebilmek için üstün körü düzeltildiğine dair “projede ekibinde çalışmış” mühendislerce ortaya atılan iddia var. Özellikle, Ulaştırma Bakanlığı Altyapı Yatırımları Genel Müdürü Metin Tahan’ın, CNN Türk’de yayınlanan 5N1K programında sarf ettiği “Bir kağıda not yazdım. 'Herhangi bir nedenle 29 Ekim'de Marmaray'ı açamadığımız takdirde, aşağıda isimleri yazılı olan isimler ben başta olmak üzere bütün onurları ve kendi arzularıyla boğaz köprüsünden atlayarak kendimizi feda edeceğiz'. Kağıdı da kanıma imzaladım” şeklindeki dehşet verici ifadeleri bu iddiaları destekler nitelikte…
            Marmaray’ın açılış töreni tam anlamıyla halkın kutlamalarına alternatif olarak hazırlanmış. Hele de açılış töreninde Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın “burada bu projenin bayramını yapıyoruz” sözleri Cumhuriyet Bayramına alternatif bir etkinlik için orada bulunduklarının göstergesiydi. Zaten açılışa katılanlar ellerindeki AKP bayraklarından anlaşılacağı üzere sadece AKPliydi… Proje halkın her kesiminin vergileriyle yapılmıştı ancak açılış sadece bir dinin ritüellerine göre yapıldı. Tünel diyanet işleri başkanının dualarıyla açıldı. İktidarın bu “alternatif bayramı” Laik devlet yapısıyla inatlaşır, 90. yılını kutladığımız Cumhuriyet’in devlet geleneğinden intikam alır nitelikteydi. Oda Tv’nin edindiği bilgiye göre ise televizyon kanallarına “Ankara’dan” emir gelmişti. Kanallardan “Cumhuriyet kutlamalarına fazla yer vermemeleri, Marmaray’ın açılışına ilişkin haberlerin daha fazla verilmesi” istenmişti. Projenin yarım yamalak tamamlanmasına ek olarak bir de televizyonlara sansür uygulanması, Marmaray açılışının kasten 29 Ekim kutlamalarına denk getirildiğini ve halkın bayram coşkusuna alternatif olarak sunularak gölge düşürme çabası içinde yapıldığını gösteriyor.
            AKP bayramları yasakladı, Cumhuriyet rejimi ve laik yapısıyla hesaplaşır nitelikte politikalar üretti, toplum mühendisliği ile insanları dönüştürmeye çalıştı. Ancak Türk halkı tüm baskı ve uğraşlara rağmen Cumhuriyetine ne kadar sahip çıktığını gösterdi. Milyonlar sokaklara indi. İstanbul’un, İzmir’in, Ankara’nın, Antalya’nın, Bursa’nın yanı sıra Denizli’de, Tekirdağ’da, Adana’da, Hatay’da, Mersin’de, Yalova’da, Kayseri’de ve daha nice büyük kentte on binler ayaktaydı. Kentimiz Çanakkale de tarihinin en kalabalık ve coşku dolu dolu yürüyüşlerinden birini geride bıraktı. Türkiye, tarihinin en kitlesel, en coşku dolu ve anlamlı Cumhuriyet kutlamasını geride bıraktı ve AKP’ye, tüm çabalarına rağmen, iyi bir tokat attı!
90. yıl kutlamalarının verdiği umutla, Cumhuriyetimizin 91. yılının daha aydınlık günlerde kutlanması dileğiyle… Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun!


                                                                                                                     Gündem Gazetesi 31.10.2013

23 Ekim 2013 Çarşamba

İKİ HAFTALIK GÜNDEM




            Değerli okurlar, geçtiğimiz iki hafta boyunca sizlerle olamadım. Ancak bu iki haftada gündem dolu doluydu. Üzerine yazılacak, yorum yapılacak çok konu vardı. AKP’nin meclise türban sokma sevdasına yeniden kapılışından Lübnan’daki pilotlarımızın yurda dönüşüne, Ankara Belediyesinin ODTÜ ormanını yerle bir etmesinden polisin meşruiyetini kaybederek ODTÜ öğrencilerine müdahalede bulunmasına kadar önemli başlıkları irdeleyeceğiz bu yazıda…
                                   TÜRBANI MECLİSE SOKMA HAYALİ
            Demokratikleşme(!) paketinin açılmasının ardından, hiç de sürpriz olmayan bir biçimde paketten türban çıkmış, siyasal islamın rozeti olan türban kamuya girmişti! Ancak AKP çıtayı yükseltiyor. Bu kez hedefleri türbanın meclise girmesi! Bayram sonrasında bunun için düzenleme yapılacağı duyuruldu, bu hafta gerekli tüzük değişikliğinin yapılması bekleniyor. AKP’nin türbanı üniversitelere soktuğu gün, tartışmalar kızışmış; toplum mühendisliğiyle insanların bilinçlerini yavaş yavaş değiştiren AKP’nin süreç içinde türbanı okullara hatta meclise sokacağı iddia edilmişti. AKP o dönemde bunu şiddetle inkar etmiş, değişikliğin “eşitlik ve demokrasi” adına yapıldığı, diğer alanlara türbanın girmesinin söz konusu olmayacağının teminatını vermişti. Hatta o dönemde “türbanı okullara bile sokacağız” diyen bir AKP milletvekili “disipline” sevk edilmişti.
            O gün, günü kurtarmak için türbanı “eşitlik ve demokrasi” adına sadece üniversitelere sokacağını söyleyenler ve hatta aksini iddia edeni disipline sevk edenler bugün “yapmayacaklarını” söyledikleri şeyi yaptılar. Endişeler yersiz değilmiş, üniversiteye türbanı sokmak; devlet dairelerine, okullara, meclise bu sembolü sokmanın ilk aşamasıymış. AKP bunu her alanda yapıyor! Hayat tarzlarına, alkol satışına, televizyon sansürlerine, gazetelere ve daha nicelerine getirilen kısıtlamaların devamının gelmeyeceği iddia ediliyor, endişe edilmememiz söyleniyor. Ancak bu örnekle sabit görülüyor ki endişe etmeliyiz. Hele de türban meclise bile girmişken, 5 yıl sonra zorunlu olmayacağının garantisini kim verebilir?
                                               KAÇIRILAN THY PİLOTLARI
            Gündemin önemli başlıklarından biri de Lübnan’da kaçırılan Türk pilotların serbest bırakılması. Pilotlar 72 günlük esaretin ardından, Suriye’de kaçırılan 9 Lübnanlının takas edilmesi ile Türkiye’ye döndü. Başbakan ve dışişleri bakanı pilotların ülkeye gelişini bir “dış politika zaferi” gibi lanse etti. Ortadoğu’daki politikaları bir ay içinde çöken ve bölge liderliği imajı foslayan Erdoğan’ın bu havaya hayli ihtiyacı vardı. Erdoğan her zaman olduğu gibi sorgulamayan tabanını kandırdı, ancak yaratılan “zafer” imajı bölgedeki dengeleri bilenleri kandırmadı.
Pilotları “İmam Rıza Ziyaretçileri” adlı bir grup, Suriye’de ÖSO’ya bağlı olan ve MİT tarafından desteklendiği konuşulan “Kuzey Fırtınası” adlı grubun kaçırdığı 9 Lübnan vatandaşına karşılık kaçırdı. Kuzey Fırtınası adlı grup ise 9 Lübnanlı rehineyi “Lübnan Hizbullahı’nın Esad’a verdiği desteği kesmesi” için kaçırmış. Kısaca Türk pilotların hedef seçilmesi Türkiye’nin ÖSO’ya verdiği destek yüzünden... Son dönemde Ortadoğu’da Türk elçiliklerine yapılan saldırılar, Türk şirketlerinin ve gazetecilerin bu tarz eylemlerde hedef alınması AKP’nin çarpık, Türkiye’yi hedef haline getiren dış politikasının sonucudur. “Dış politika zaferi” diye naralar atılmadan önce bu gerçek göz önünde bulundurulmalıdır!
Rehine pilotların Türkiye’ye getirilmesinde Katar’ın ödediği 150 milyon doların etkisi, Mahmud Abbas’ın girişimlerinin büyük payı var. Ayrıca Lübnan Hizbullahı’nın Beşar Esad ile yaptığı görüşmeler ile 200’ün üzerinde ÖSO militanı “sırf Lübnanlı 9 rehine serbest bırakılsın, Türk pilotlarla takas edilsin” diye salındı. Üstelik, Lübnan Güvenlik Güçleri komutanı Abbas İbrahim, Suriye’deki rehinelerin kurtarılmasındaki rolü için Beşar Esad’a teşekkür etti. Erdoğan ise Lübnan basınında ve halk arasında olayın sorumlusu olarak görülüyor. Bu olayın yaşanmasının nedeni çarpık dış politika iken, pilotların ülkeye getirilmesinde Ortadoğu’daki başka aktörlerin girişimleri ön planda. Kısaca Erdoğan’ın Ortadoğu’da Katar Emiri, Mahmud Abbas, Beşar Esad ve Lübnan Hizbullahı kadar kredisi yok!

                                               ODTÜ DİRENİŞİ
Gündemin bir diğer önemli başlığı ise Ankara belediye ekiplerinin ÖDTÜ arazisine hukuksuzca girip, ODTÜ ormanını düzlemesiyle ilgili… AKP’nin maskotu mahiyetindeki davranışlarıyla gençlerin alay konusu olan Melih Gökçek uzunca bir süredir ODTÜ’yle hesaplaşıyordu. Ankara Belediyesi ODTÜ’yü cezalandırıyormuşçasına ve Ankara’da başka yer yokmuş gibi ODTÜ’nün ortasından, üstelik ormanın içinden yol geçirmek istiyor! Haliyle öğrenciler de bu duruma karşı çıkıyordu. Ancak Ankara Belediyesi ekipleri bayramın son günü öğrencilerin okulda olmamasını fırsat bilerek okul arazisine “düşman ülkeyi işgale gidiyormuşçasına” telleri ve duvarları iş makineleri ile yıkarak girdi. Bu hukuksuz harekete ek olarak olay yerine gidip ağaç kıyımını durdurmak isteyen öğrenciler ve mahalleli polis ve belediye ekiplerince darp edildiler! ODTÜ ormanı, bir bölük polisin bölgeyi abluka altına alması ile sabaha kadar dümdüz edildi. 3000’in üzerinde ağaç kesildi. Üstelik ağaç kıyımının yapıldığı yer “sit alanı” idi… Sayısız ağaç kesildi, ODTÜ vişneliği adeta çöle çevrildi. 
Günlerdir ODTÜ öğrencileri bu ağaç kıyımına direniyor, hukuksuz çalışmayı durdurmaya çalışıyor. Ancak AKP faşizmi öyle bir hal almış ki, emniyet ve savcılar hukuksuz çalışmanın durdurulması yönünde verilen dilekçeleri dahi kabul etmiyorlar. Faşizm bu skandalla da bitmiyor, polis tıpkı Gezi Parkı Direnişindeki gibi ODTÜ kampusunda öğrencilere o bilindik “orantısız gücünü” kullanıyor. Olayları “anayasal haklarını” kullanarak protesto eden öğrencilerin anayasal hakları polis tarafından çiğneniyor ve ağır müdahalelerde bulunuluyor. ODTÜ o denli gaz altında kaldı ki, öğrenciler yurtlarını gece yarılarında boşaltmak zorunda kaldı, çok sayıda öğrenci yaralandı! ODTÜ’de devam eden direnişi yandaş ve yalaka basın göstermemekle birlikte iki televizyon kanalı ve az sayıdaki gazete halka ulaştırıyor. Bu basın kuruluşlarının muhabirleri de gerek polis tarafından engelleniyor gerek de sopalı belediye ekiplerince darp ediliyorlar!
AKP iktidarını ise ODTÜ olaylarıyla birlikte bir Gezi Parkı korkusu sarmış durumda. Bülent Arınç provokatörlerin sahnede olduğunu iddia ediyor, “ODTÜ’den Gezi Parkı çıkarmak isteyenler var” diyor. AKP, halkı anlamayı ve okumayı hala daha ısrarla reddediyor ve komplo teorileri ile kendilerini rahatlatmaya, halka da paranoya aşılamaya çalışıyorlar.
AKP’nin şunu anlaması şart; Gezi Parkı olayları ne faiz lobisinin, ne Yahudi lobisinin ne de başka bir şizofrenik komplo teorisinin ürünüdür. Gezi Parkı olayları haklı taleplerle sokağa dökülen katışıksız “halk tabanının” yaptığı bir direniştir ve iktidara halkın verdiği bir uyarıdır. Görülüyor ki AKP bu sosyolojik okumayı yapamamış. Ürettiği komplo teorilerine kendi de inanmış. İktidar isterse Yahudi Lobisi desin, isterse sokağa dökülenlere “faiz lobisinin faizi” desin, isterse de uzaydan geldiler desin… Apırsalar da köpürseler de, aksırsalar da tıksırsalar da bu hareket halkın her kesiminin haklı taleplerine dayanan hareketidir. O yüzden hiçbir provokatör aranmasın, hiçbir komplo kamuoyuna pompalanmasın. AKP bu baskıcı, manipülatif, otoriter ve totoliter tavrını değiştirmediği ve insanların hassasiyetlerine dozerlerle saldırmayı bırakmadığı sürece böyle direnişlerle sık karşılaşacaktır. Üstelik AKP bu tavrını sürdürmesi halinde halk hareketinin daha da kitleselleştirip büyütmesinden başka hiçbir sonuç almayacaktır. Bu sosyolojik, yani “bilimsel” bir gerçektir!.. 

                                                                                                         Gündem Gazetesi 24.10.2013

2 Ekim 2013 Çarşamba

DEMOKRATİKLEŞ-ME PAKETİ




           Başbakan demokratikleşme paketini nihayet açtı! Paketin hazırlanış ve sunuş şekli başlı başına “tek adam iktidarının ürünü” olurken, adına “demokratikleşme” denmesi iktidar partisinden kimsenin yüzünü kızartmadı…
            Paket Türk demokrasisini daha ileriye götürmek içindi ancak ne hikmetse basın toplantısına “muhalif medya kuruluşlarından” kimsenin davet edilmemesi paketin “samimiyetini” yeterince gözler önüne serdi. 21 yüzyıl Türkiye’sinde uygulanan faşist medya sansürü demokratikleşme paketi açıklanırken de devam etti. Başbakan Erdoğan’a ve AKP’sine muhalif yayın yapabilen Yurt, Evrensel, BirGün, Özgür Gündem, Aydınlık, Sözcü ve soL gazeteleri ile Halk TV, Hayat TV ve IMC TV toplantıya davet edilmedi.
            Paket demokrasi için açılıyordu ancak paketin içeriği hakkında ne muhalefet partilerine danışılmış, ne sivil toplum kuruluşlarıyla görüşülmüş ne de halk arasında herhangi bir sosyolojik çalışma yapılmıştı. Paket Tayyip ve şürekası tarafından kendi kendilerine yazılmış, tepeden inme bir şekilde halka dayatılmıştı! Çoğulcu demokrasi, katılımcı demokrasi, şeffaf demokrasi hak getire… Tayyip demokratikleşirken bile “ben yaptım oldu” kafasında. Zaten “demokrasi sandıktan ibarettir” diyen biri için bu şaşılmayacak bir tutum…
            Milletin temsilcisi sıfatındaki milletvekilleri paketten haberdar değil! Muhalefet partilerine ne sorulmuş ne de görüşülmüş… Paket daha hazırlanırken demokrasi bu şekilde ayaklar altına alındı.
            Paket sivil toplum örgütleriyle istişare yapılarak ve halk arasında bir araştırma yapılarak oluşturulmadı. Halk paketin ne olduğunu Tayyip Erdoğan okurken öğrendi! Böyle bir paketin halkın isteklerine hitap ettiği ve halka demokrasi getirebileceği söylenebilir mi? Üstelik demokrasilerin en önemli özelliklerinden biri şeffaflık iken, kapalı kapılar ardında hazırlanan bu paketin demokratik olduğundan söz edilebilir mi?
            Paket belli cenahlar için hazırlanmış. Barış süreci adı altındaki aldatmacada PKK ile Kürt kökenli vatandaşları aynı şeymiş gibi manipüle eden anlayış “demokratikleşme” manipüle edilirken de kullanılmış. İmrali-Ankara-Kandil arasında mekik dokuyan MİT ve “bazı” devlet görevlileri bu görüşmelerin meyvelerini demokratikleşme paketinde fersahıyla almış. Paket kapsamında anadilde eğitim özel okullarda serbest bırakılıyor. Bu da en çok Kürt vatandaşlar içindeki bölücülere yarayacak! Öğrenci andı da bu kapsamda kaldırılıyor. Bugüne değin Türk-Kürt-Zaza-Laz-Çerkez gibi ayrımların yapılmadığı Türkiye’de, “Türk’üm” demek demokratikleşme adına(!) kaldırılıyor. Etnik ayrılık hızla körükleniyor! Yugoslavya örneğine bakan okurlarımız durumun vahametini daha kolay kavrayabilirler!
            Paketten hiç şaşırtmayan bir şekilde türban da çıktı. Daha üniversitelerde serbest bırakıldığı gün “kamuda hizmet veren taraf” için de AKP tarafından serbest bırakılacağı bilinen, alıştıra alıştıra İslamlaştırma getireceği savunulan “kamuda türban” paket çerçevesinde serbest bırakılıyor. Türkiye’de bireysel hak ve özgürlüklerin cumhuriyet tarihi boyunca en çok kısıtlandığı bir dönemde türbana getirilen bu serbestlik, amacın “bireysel hak ve hürriyetlere getirilen bir iyileştirme” olmadığını açıkça gözler önüne seriyor. Amaç demokratik değil, tamamıyla islami!
Paketteki bir diğer “demokrasi aldatmacası” seçim barajının aşağıya çekilmesi. Tayyip Efendi ve şürekası lütfediyor ve 3 seçenek sunuyor ( kendi kendilerine hazırladıkları bu paketin “seçim barajı” maddesindeki bu seçeneklere kim karar verir o da bilinmez). Seçenekler uyarınca ya seçim barajı %10 olarak kalacak, ya %5’e düşürülüp daraltılmış bölge uygulamasına geçilecek ya da baraj tamamen kaldırılıp daraltılmış bölge uygulaması yapılacak. Her halükarda bir değişiklik yok. Baraj %5’e çekilip daraltılmış bölge uygulamasına geçilirse AKP’nin oylarında yine bir değişiklik olmayacak. Seçim bölgeleri 5’er milletvekili için ayrılacak, 5’in altında vekil çıkaran şehirler komşu şehirlerle birleştirilecek. Oy oranı yüksek olan parti daraltılmış bölgelerden miiletvekili pek ala çıkarabilecek. Bu sistemle muhalefet partileri “daraltılırken”, iktidar partisi için durum barajın %10 olmasından farksız olmayacak! Demokratikleştiğini iddia ettiği pakette bile AKP diktatöryal uygulamalarının kaynağı karar yeter sayısını tutturmanın peşinde… %10 barajını kayıtsız şartsız aşağı çekemiyor, ancak barajın düşürüldüğünü “demokratikleşme” adı altında manipüle ediyor!
Tüm bunların yanı sıra, ülkede demokratik hakları geliştirilmemiş onlarca grup var. Pakette Alevilerin problemleri hakkında en ufak bir çözüm önerisi yok! Türkiye’deki dini azınlıklar için de hiçbir iyileştirme yer almıyor. Gittikçe kangren haline gelen “eşcinsel hakları” pakette hiç yok. Paket sadece İmrali-BDP ittifakının istekleri ve iktidarın İslamlaşma süreci için emellerinden ibaret!
            Değerli okurlar, demokrasi bir paketle olmaz... Demokrasi bir süreçtir. Bu süreç içinde demokrasi toplum sindirerek tesis edilir. Toplum kabul eder, uygulamaya hazır hale gelir ve inkişaf devam eder. Ülkenin karakteristik özellikleri ve sosyolojik durumu göz önüne alınmadan atılan bu adımlar demokrasiyi getirmeyecek, demokratikleşmeyle manipüle edilen bölünmeye ve yine demokratikleşmeyle üstü örtülen eksen kaymasına neden olacaktır. Bugün yerel özerkliğin, anadilde eğitimin ya da kamuda türban serbestisinin verilmesi ülkenin karakteristik özelliği, sosyolojik ve politik durumu göz önüne alındığında büyük çatlaklar yaratacak, ülkeyi geri dönülmez bir sürece sokacaktır.
Arap baharından sonra tepeden inme demokrasiler kurulan Ortadoğu ülkelerindeki demokrasi sancılarına hep birlikte tanık olmadık mı? Önlerine ilk kez sandık konan ve demokrasinin d'sinden haberdar olmayan insanların yaşadığı "demokrasiyle acı imtihan" yeterli değil mi idrak etmek için? Hazırlanış ve sunuş biçimiyle 11 yıldır alışıla gelmiş islamo-faşist anlayışla yapılan bu paketin hangi amaçlar doğrultusunda hazırlandığı, göz boyamadan ibaret olduğu ve ülkeye demokrasi getirmeyeceği açıktır. 

                                                                                                         Gündem Gazetesi 03.10.2013