Türkiye tarihinde belki de dünya tarihinde bir başbakan ilk
defa ülkesinde yaşanan bir terör saldırısının akabinde halkını umursamadan yurt
dışına diplomatik bir gezi düzenledi. Reyhanlı’da yaşanan vahşetin, resmi
rakamlara göre 51 canın yok olup gittiği bu hain saldırının yaraları
sarılmadan, mırıldandığı bir iki açıklama ve yüksek perdeden çıkan “Esad suçlu”
atmasyonundan gayrı hiçbir şey yapmayan başbakan saldırıdan tam iki hafta sonra
Reyhanlıya gidebildi.
Başbakan
Erdoğan’ın gittiği yer Reyhanlı’ydı ancak sanırsınız kendisi düşman bir ülkede
miting yapmaya gitmişti. Kendisi Reyhanlı’ya 5 askeri helikopter, onlarca bordo
bereli ve yüzün üzerinde polisle girebildi. Başbakan Erdoğan’ın gittiği yer
Reyhanlıydı ancak miting alanında tek bir Reyhanlılı dahi yoktu. Zira miting
alanını dolduran kalabalıklar Şanlıurfa’dan ve Hatay’ın bazı ilçelerinden
getirilmişlerdi. Bindirilmiş kıtaları gizlemeden ve saklamadan Reyhanlıya yığan
AKP belediyeleri, televizyonları karşısındaki insanları kandırmakta hiçbir
sakınca görmedi. Onlarca otobüsün kalkış saatleri ve varış saatleri pankartlar
halinde malum belediyelerce asılmış, bu rezalet günler öncesinden yalaka
olmayan medya kuruluşlarınca halka aktarılmıştı. Başbakan Erdoğan’a “Reyhanlı
seninle gurur duyuyor” diye tezahürat yapanların Reyhanlılılıkla uzaktan
yakından alakası yoktu... Miting alanına insanlar seçmece sokuldu. Alana
girecekler sadece çevre illerden gelen aktörlerdi. Kardeşini saldırıda
kaybetmiş ve miting alanına girmeye çalışan bir Reyhanlılıya polisin ağır
müdahalesi, mağdur Reyhanlılıların başbakanın mitinginde karşılanma biçimini
açık seçik göstermekteydi.
Başbakan
Reyhanlıya sözde Reyhanlılıların yanında olduğunu göstermeye gitmişti ( 2 hafta
sonra ne kıymeti kaldı o ayrı) ancak yaptığı 20 dakikalık konuşmasında
saldırıya yarım cümleyle değindi. Mitingin geri kalanında sığınmacılara iyi
davranılmasını istemekteydi. Resmi rakamlara göre 51 cana mal olan olayın
ardından başbakanın Reyhanlıya gelmesinin amacının Reyhanlılılara nasihat vermek
olduğu anlaşıldı…
Başbakan,
“Zalimlerle fotoğraf çektirmeyi kendilerine terakki edeninler Reyhanlıda
yaşayan kardeşlerimin arasına nifak tohumları sokmaya gayret ediyorlar” diyerek
saldırıdan CHP’yi sorumlu tuttu. Ancak ayyuka çıkan belgelerde hükümetin
desteklediği terörist grup El Nusra’nın sorumlu olduğu apaçık ortada. Bu
saldırıyı hala Esad’ın yaptığını söylemek ve ana muhalefeti suçlamak nedir?
Adını siz koyun!
Mitingde
Esad’ı kastederek “Kendi saltanatlarını, kendi makamlarını koruma gayreti
içerisinde olanlar, diktatörlüklerini devam ettirme gayreti içersinde olanlar
Türkiye’nin huzuruna musallat olmuşlardır” diyen Erdoğan, sınır bölgelerinde
terör kampları bulunmayan, ÖSO terör örgütüne destek vermeyip, Suriye’deki huzuru
bozmayan bir ülkenin başbakanı gibi konuşuyor. Toplanma özgürlüğünün, konuşma
ve basın özgürlüğünün, seyahat özgürlüğünün, iletişim özgürlüğünün olmadığı; aydınlarının
hapishanelerde hukuksuzca çürüdüğü; kabinesindeki bakanların boş kağıdın
altında imza attığı; güçler ayrılığı ilkesinin yerinde yellerin estiği bir
ülkenin başbakanı olan Erdoğan’ın Esad’a diktatör demesi de gülünç bir durum…
Başbakan
Erdoğan konuşmasına devam ederken patlama günü yapayalnız kalan Reyhanlı
halkına aksini ispat etmeye çalışıp “Bu işlerden sorumlu başbakan yardımcım
olay anında buraya geldi. 3 bakanım anında buraya geldi. Bütün yardım
mekanizmalarımızı burada yoğun bir biçimde çalıştırdık.” dedi… E tabi, miting
alanına doldurulan kalabalık Reyhanlılı olmayınca alkış kıyamet koptu. Alanda
gerçek Reyhanlılılar olsa eminim Erdoğan’ı tükürükleriyle boğardı çünkü patlama
sonrası iki saat ne kurtarma ekibi bölgeye gitmiş ne ambulans saldırı mahalline
ulaşmıştı. İlçeye üç gün sonra giden iki bakan bile halkın arasına uğramadan kameralara
poz verip gitmişti. Başbakan kamuoyunu aksine inandırmaya çalışsa da Reyhanlı
yapayalnız bırakılmış, kaderine terk edilmişti.
Başbakan büyük bölümünde
anlamsızca konuştuğu ve olayla alakasız şeylere değinip ağız kalabalığı yaptığı
mitingine “Hatay büyük şehir oluyor” müjdesi ile devam etti. Bunu o an
söylemenin mantığı neydi? Hatay’ın büyük şehir olması o an Reyhanlılıların
gerçekten derdi miydi? Hatay’ın büyük şehir olması insanlarda açılan derin
yarayı kapatmaya yeter mi? Teröristlerin serbestçe dolaştığı bölgede halk
şikayetlerini haykırırken, başbakan Erdoğan’ın terörizme ve bölge insanının
isteklerine karşılığı bu muydu? İlginç… Halka söylenecek sözün, dilenecek özrün
kalmadığı yerde böyle oluyor herhalde, allah düşürmesin…
Konuşmasını noktalamadan önce
“Başbakan olarak olayın olduğu an Reyhanlı’ya gelmiş olmam bazı çevreler
tarafından farklı olarak da değerlendirilebilirdi…” diyerek Reyhanlıya
gitmeyip, üstüne üstlük hiçbir şey olmamış gibi ABD’ye gitmesine bir bahane
yaratmaya çalışıyor. Ama yine anlamsız cümleler kuruyor. Zira bu özürden, bu
bahaneden kimse bir şey anlamadı… Başbakanın Reyhanlı’ya gitmesi istismar
malzemesi olacaktı da, ABD’ye gitmesi yerinde mi oldu? E tabi dünyanın
neresinde görülmüş saldırıya uğrayan halkının anında yanında olan lider?
Başbakan Erdoğan’ın üzerine çok gidilmiş olurdu çok!..
Reyhanlılısız Reyhanlı mitinginde
başbakan Erdoğan’ın değindiği konularda Reyhanlı saldırısı neredeyse yoktu.
Miting “kem-küm” nasıl yapılırın açık seçik bir örneği oldu. Hele ki Erdoğan’ın
Reyhanlı’ya gitmeyişinin bahanesini kimse anlamadı… Basın bizlere Erdoğan’ın
iki hafta sonra gittiği Reyhanlı’da Şanlıurfalılara seslenişini “halkın
sevgilisi Erdoğan Reyhanlı’da” diye duyurdu, kimse gerçekte neler olup
bittiğinin farkına varmadı. Reyhanlı’da olan “özrün kabahatinden büyük”
olmasından başka bir şey değildi…