Türkiye’de kızlı-erkekli evler
tartışmaya açılmış ve hiçbir yasal dayanağı olmamasına rağmen ülke genelinden
bu evlere müdahale haberleri gelirken, öğrenci yurdu yetersizliğinden
yararlanıp öğrencileri kendi yapılanmaları içine çeken Cemaat'in yurtlarında
kalmış öğrenciler gazeteci yazar Ulaş Pehlivan’a yaşadıklarını anlatıyor… .
Bizzat yurtta kalmış öğrenciler yurtların içyapısını, yurtta yaşadıklarını,
yurtlarda öğrencilere uygulanan psikolojik baskı ve psikolojik şiddeti, radikal
İslamcı ideolojisinin nasıl empoze edildiğini, beyinlerin nasıl yıkanmaya
çalışıldığını, bu yurtların nasıl finanse edildiğini anlatıyorlar.
İşte kızlı-erkekli evlere terörist yuvası damgası vuran iktidarın ne denli
gizli ve tehlikeli bir yapılanmayı görmezden geldiğini ortaya koyan o çarpıcı
röportaj;
- Ulaş Pehlivan; Cemaat
yurduyla ilk nasıl tanıştınız? Bu yurda sizi çeken şey neydi? Hangi şartlar
altında bu yurdu tercih etmek zorunda kaldınız?
E.B; Üniversiteyi kazanıp
İstanbul’a geldikten sonra bir yurda yerleşmek zorundaydım. Ailemin de maddi
imkanları limitli olduğu için ucuz bir yurda yerleşmek zorundaydım. Cemaat
yurduna ilk gittiğimde oranın cemaat yurdu olduğunu bilmiyordum. Gidip
konuştuğumda bana zorlanmayacağım bir ödeme şekli sundular ve yurdun fiyatları
çok cüzi idi. Ancak müdür ile konuşmam sırasında yurdun S…… Tv’ye ( cemaate
bağlı bilinen bir televizyon kanalı) bağlı çalıştığını söylediler. O sırada
yurdun cemaat yurdu olduğunu anladım. Ancak benim için fazla seçenek yoktu,
yurt gayet ucuzdu. Benim bu yurda gitmekten başka çarem yoktu. Bu yurda
mecburiyetten gittim.
- U.P; Peki, bu yurda sizin gibi maddi
imkansızlıklardan dolayı gitmek zorunda kalan başka öğrenciler de var mıydı?
E.B; Tabi ki… Zaten baktığınız
zaman bu yurdu tercih edenlerin büyük çoğunluğu maddi imkansızlıklar sebebiyle
orada. Yurdun ucuz olması ve sağlanan ödeme kolaylıkları öğrencileri çekiyor. O
yurda kayıt yaptırmak zorunda kalmış öğrencilerin büyük çoğunluğunun cemaatle
ya da onların ideolojileriyle uzaktan yakından alakası yok. Maddi imkanları
yeterli olup da radikal İslamcı çizgide olan ailelerin çocukları neredeyse yok
denecek kadar az bu yurtlarda.
- U.P; Bu yurdun
İslamcı yapısını size ilk nasıl empoze etmeye başladılar? Size karşı ne tarz
uygulamalarda bulunuyorlardı?
E.B; Aslında ilk etapta
baktığınızda herhangi bir konuda alenen zorlamıyor görünüyorlardı. Yani bize
namaz kılacaksınız, oruç tutacaksınız, şöyle ibadet edeceksiniz, böyle ibadet
edeceksiniz demiyorlardı. Ancak, örneğin sabah namazı saati herkesi
“hatırlatma” adı altında kaldırıyorlardı. Aramızda uyumaya devam edenlerin
başına gelip “bu dünyada halının üzerindeki gibi mi namaz kılmak istersin yoksa
cehennemde kızgın sacın üzerinde mi?” şeklinde sözlü baskıda bulunuyorlardı.
Hatta öyle ki bu baskılar psikolojik şiddet boyutlarına ulaşıyordu. Zaten bu
tarz psikolojik bir baskı altında ister istemez istedikleri ibadete ya da kendi
ritüelle katılıyorsunuz.
- U.P; Bu İslamcı
yurdun yapısı normal yurtlara göre daha kuralcı ve katıdır. Size ne tarz kural
dayattılar? Bu yurdun kuralları nelerdi?
E.B;
Öncelikle dışarıyla bağlantımız neredeyse tamamen kopartılmıştı.
Saat yediden sonra yurttan dışarı çıkmamıza kesinlikle izin verilmiyordu. Yedi
çok erken bir saat. Bu sayede arkadaşlarımızla sosyalleşmemize izin
verilmiyordu. Saat yediden sonra yurttan çıkış da olmadığı için sınav
dönemlerimde bir sınıf arkadaşımla ders dahi çalışma imkanım olmuyordu. Ancak
saat yediden sonra sadece “Hizmet Evlerine” gitmemize izin veriyorlardı.
Üniversitelerimizin festival tarihlerini dahi öğrenmişlerdi ve biz bir yolunu
bulup festivale kaçmayalım diye bizi kendi sermayelerinin kafelerine veya
“haremlik-selamlık” havuzlara götürüyorlardı. Bunların yanı sıra yurtta
televizyon kesinlikle yasaktı. Sadece kantinde bir televizyon vardı ve orada da
sadece S….. Tv’nin yayınları gösteriliyordu. Televizyon dışında internet ve
radyo da yoktu. Bilgisayar kullanımına nadiren izin veriliyordu. Zaten
öğrencilerin kendi bilgisayarlarını getirmeleri yasaktı. Yurdun bilgisayarları
“kapalı devre” biçimde kullanılabiliyordu. Bilgisayar ve internetiniz olmayınca
haliyle film dahi izleyemiyorsunuz. Bize izlettikleri filmler sadece “sohbet”
adı altında yaptıkları toplantılarda Fetullah Gülen’in videolarıydı. Bunun
dışında yurtta müzik dinlemek de yasaktı. Sadece ilahi dinlenmesine izin
veriyorlardı.
- U.P; Sizi “sohbet”
adı verilen toplantılara katılmaya zorladıklarından bahsettiniz. Bu
toplantılara katılmayı reddederseniz size karşı nasıl bir tutum
sergiliyorlardı? Bu sohbetlerin içeriğinden biraz söz edebilir misiniz?
E.B; Yurtta aslında daha çok
tanışma sohbetleri adı verilen sohbetler yapılıyordu. Kurban bayramı öncesi
sohbetleri ve İslami sohbetler yapılıyordu. Kurban bayramı öncesi sohbetlerinde
mesela bizi bir odaya topluyorlardı. Ekonomisi kötü İslam ülkelerine kurban
yardımı yapılacağını duyurup her öğrenciden para istiyorlardı. Makbuzsuz,
belgesiz… Üstelik para toplamak için bizleri zorluyorlardı. Bunun dışında
sohbetlerde Fetullah Gülen’in videolarını izletiyorlardı. Bu sohbetlere
katılmak zorunluydu. Katılmama gibi bir lüksümüz yoktu. Zaten yurtta sohbet
olacağı zaman her oda karış karış aranırdı. Ancak asıl sohbet ortamı, asıl dini
sohbetler “Hizmet Evlerinde” yapılıyordu.
- U.P; “Hizmet
evleri” adı verilen evlerden söz ettiniz. Bu evleri bize anlatır mısınız?
E.B; Hizmet evlerinin yurtlardan
tek farkı eve girip çıkma rahatlığı… Yani o evlerde saatlere çok fazla
karışmıyorlar. Ama yurttan da çok farkı yok. Hatta daha da ağır şartlara sahip
bir yer. Orada da televizyon, bilgisayar, internet, radyo, müzik gibi dış dünya
ile bağlantımızı sağlayan şeyler yasak. Bu evlerde ibadet konusunda daha da
katılar. Bu evlerde beş vakit namaz, oruç tutmak, kuran okumak, yasin okumak
zorunlu; abdestsiz dolaşmak yasak! Bu evlerde öğrencilerin uzun saçlı olmasına
ve küpe, hızma gibi aksesuarlar takmasına kesinlikle tahammül yok. Yurtlarda
bizlere daha ılımlı yaklaşıp, kendilerini sevdirip sohbet toplantılarında
Hizmet Evlerine ısındırıp sene sonunda her birimizi hizmet evlerine dağıtmak
gibi amaçları vardı.
- U.P; Bu evlerdeki
sohbetlerin içeriklerinden söz eder misiniz?
E.B; Bu evlerdeki sohbetlerde
öncelikle maklube adı verilen bir pilav yapılıyor. O pilavlı yemekten sonra,
evin sorumlusu “Abi” adı verilen görevli gözetiminde sohbetler başlıyor. Bu
sohbetlerde Fetullah Gülen’in yazdığı kitaplar veya başka radikal İslamcı
yazarların dini içerikli kitapları okunuyor. Kitapların okunması bittikten
sonra Abi denilen kişi okunan bölüm hakkında öğrencilere sorular soruyor. Bunun
dışında alkolün haram olduğu, zina yasağı gibi konulardan söz ediyorlardı. Yani
din hakkında ne kadar çok şey aşılarsak o kadar yararımıza gibi bir düşünceye
sahiplerdi…
- U.P; Ancak belli ki
size dini sohbet adı altında empoze ettikleri Fetullah Gülen’in yazdıkları ve
dinle alakası olmayan hurafelermiş… Kuranla falan ilgisi olmayan şeyler öyle
mi?
E.B; Evet, evet kesinlikle… Bu
sohbetlerin bitiminde en fazla Kuran veya yasin okuması olurdu. Onlar da Arapça
idi ve anlamıyorduk. Bize benimsetmeye çalıştıkları radikal İslamcı bir
düşünceydi, islamın özü değildi. Bu yüzden Gülen kitapları vs Türkçe, Kuran ve
yasin Arapça okunurdu…
- U.P; Bu sohbetlere
katılım zorunlu muydu?
E.B; Evlerde kalanlar için evet
zorunluydu. Katılmamak söz konusu bile olamazdı. Ancak benim gibi yurtta
kalanları o sohbetlere alıştırmaya çalışıyorlardı. Bazen sizi öyle bir
zorluyorlardı ki gitmek zorunda kalıyordunuz. Yani sınav döneminde bile benim
kitabımı defterimi kapatıp bu sohbetlere götürüldüğümü hatırlıyorum…
Yurtlar ve
hizmet evlerindeki sohbetlerde cumhuriyet ve laikliğe karşı yapılan konuşmalar,
yurtlar ve hizmet evlerinin finansmanları, öğrencilerin yaşadığı kişilik
bunalımları ve ideolojik değişimleri, ilkokul ve lise çağındaki gençlerin bu
ağın içine nasıl çekildikleri röportajın devamı “Kızlı-Erkekli Evleri Bırak
Cemaat Yurtlarına Bak- II” yazısıyla yarın sizlerle…
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder