31 Ocak 2013 Perşembe

CAMİLER KIŞLA, MİNARELER SÜNGÜ, KUBBELER MİĞFER, DİN EN KARLI TİCARETTİR!




Türkiye'de uzun yıllardan beri "Taksime cami dikme" konusu tartışılıyordu. Özellikle Erbakan ile alevlenen konu, o dönemde çok eleştiri almış, uyutulmuştu. Bugün ise konu tekrar gündeme geldi, Taksim'e cami dikmek için ciddi ciddi projeler hazırlandı. Erbakan döneminde yapılmaya çalışılıp da "halk hazır olmadığı için" ertelenen her proje gibi bunun da Erdoğan döneminde hayata geçirilmesi sağlandı.
Taksim'de cami yetersizliği olduğu için, meydandaki mescide de insanlar sığmadığından bu karar alınmış(?!)
Peki Türkiye'de cami yetersizliği mi varmış? Okullardan, hastanelerden daha çok caminin olduğu bir ülkede Taksim'de ibadet sokaklara mı taşmış?
Halbuki Taksim'in az ilerisinde, İstiklal'de koca bir cami, Taksim'in iki üç sokak aşağılarında, az ötelerinde bir sürü cami mevcut... Ha Taksim, ha İstiklal; ha iki sokak aşağıda kılmışsın, ha iki sokak yukarıda... Yürümek mi zor, Taksimde ibadet iki kat mı sevap?
Peki neden illa ki Taksim, inadına cami? Cevabı basit... Ülkede İslam ticaretten siyasete terfi etti edeli İslam dininin kutsalları siyasetçiler tarafından pek güzel sömürülmeye başlandı. Camiler abide, basın önünde yapılan ibadetler "kendi partilerinin" işaretli olduğu oy pusulası haline geldi. Özellikle de abideleştirilen camiler işlek, simgeleşmiş ve turistik yerlere dikilirse kazanılmış bir zafer, rejime atılmış önemli bir gol olarak addedilir oldu! Öyle ki dinler arası barış ve kardeşliğin sembolü Ayasofya'da namaz kılma aşkı da, güzel tabiatıyla İstanbul'da yükselen Çamlıca Tepesi'ni bozup cami yapma rüyası da bundan kaynaklanıyor!
Sadece buralarla da sınırlı değil siyasal islam abidelerini inşa etme projeler… Ülkenin tüm önemli turistik merkezleri, büyük kentlerin sınırlı sayıdaki güzelim park ve bahçeleri, kentlerin en yüksek noktaları ve en işlek yerleri gereksiz cami inşası tehlikesiyle karşı karşıyalar!
Bu ülkede camide ibadet edenlerin yeni camilere ihtiyaçları olmamasına rağmen okullarda derslik sıkıntısı çeken, 2013 yılında halen birleştirilmiş sınıflarda eğitim gören öğrenciler var! 60-70 kişilik sınıflarda öğrenim gören öğrenciler var! Depreme dayanıksız binalarda eğitim veren okullar var… Bu ülkede imam sıkıntısı yok, öğretmen sıkıntısı var ama aynı anda atanamayan binlerce öğretmen var… Bu ülkede hastane ve doktor sıkıntısı var! Ancak tüm bu ihtiyaçların hiçbir önemi yok siyasal islamcıların abide niyetine diktikleri camiler yeterince övgü ve oy alırken!
İnsanların tüm bu yaşananlara prim vermesi de işin en korkunç kısmı... Kendi zaaflarıyla, inançlarıyla fütursuzca oynayarak zenginliklerine zenginlik, güçlerine güç katanların peşinden bu denli koşmaları; aydınlanamayan bilinçleri ve eğitimdeki büyük boşluğu gösteriyor. Ama insanlar yine de 67 bin adet olup da sınıfları ortalama 50 mevcutlu okulların iyileştirilmesi yerine, 81 bin adet olup da içi asla dolmayan camilere yenisinin eklenmesini yeğliyorlar...

                                                                                                         Gündem Gazetesi 31.01.2013

24 Ocak 2013 Perşembe

BEN PARTİ TUTMUYORUM!



               Sokaktan geçen insanları çevirseniz ve ideolojilerinin ne olduğunu sorsanız herhalde %60’ından alacağınız yanıt “ben parti tutmuyorum” ya da “benim tuttuğum parti…” şeklinde olur. “Parti tutmak” veya “tutmamak” lafı aslında bugün Türk insanının politikaya bakış açısını göstermekle birlikte, gündemi hangi pencereden izlediğini de ortaya koyuyor.
            “Parti tutmak” lafı insanların politikaya sığ futbol taraftarı zihniyetiyle yaklaştığını açıkça gösteriyor. Anlamadan, bilmeden; herhangi bir somut veriye ve bilgiye dayanmadan bir partinin peşinden körü körüne gitmemin, hatta aileden bireye geçen “particilik” anlayışının takım taraftarı olmaktan farkı yoktur. İdeoloji, parti programı, partinin çalışmaları, ülkeyi nasıl yönettiği, iyi muhalefet yapıp yapamadığı, seçmenin beklentilerini karşılayıp karşılayamaması tüm önemini yitiriyor hal böyle olunca!
            Bugün pek çok insanın “alternatifsizlikten” bir partiye oy vermesi; Başbakan Erdoğan’ın “senin oyuna ihtiyacımız yok” diyerek vatandaş azarlama cüretleri; bomboş, donanımsız insanlar milletvekili koltuklarını kaplarken, donanımlı ve ülkeye çok şey katabilecek kapasitedeki insanların parti içi hesaplaşmalar yüzünden liste dışında kalması iradesini beş yılda bir hatırlayan ve fanatizm kültürüyle oy veren seçmenin siyasi partiler üzerinde yarattığı rahat atmosferin tezahürüdür.
Fanatizm kültürüyle oy alan partiler bugün çalışmalarını ne daha iyiye götürme çabası içindedirler ne de seçmeni bilinçli olan demokrasilerdeki gibi oy kaybetme veya oy kazanma kaygısı gütmektedirler!
            Bugün iktidar partisi “zaten bana oy veren veriyor senin oyuna ihtiyacım mı var” anlayışına sahipken ülkede demokrasinin işlerlik kazanmasına imkan yoktur. Karşılaştıkları haksızlıklara az da olsa tepki koyan kesimlerin tepkileri bu nedenle dikkate alınmamaktadır. Başbakan Erdoğan “herkese” kucaklarını açtıklarını başka kesimlere kulak vermeden izlediği hoyrat siyasete rağmen, aldığı ve çok büyük bölümünü kaybetmeyeceğini bildiği %50 oyun rahatlığıyla söyleyebilmektedir.
            Muhalefet partilerinin “gerçekten” muhalefet yapmak yerine polemiklerle günü kurtarmaları, bilinçli seçmenin kaygılarını giderme çabasında olmayıp da içi boş değişim hamleleriyle seçmenlerini oyalamaları, iktidar olma çabasında değil de tekrar meclise girmeyi kafi görmeleri zaten gelecek olan, garanti oyların, verdiği rahatlıktan ötürüdür.
            Bunun sebebi seçmenin, oy verdikleri partiyi taraftar mantığıyla desteklemesinin yanında, gündeme bakışının da medya tarafından empoze edilen anlık tüketmeye ve eğlendirmeye dayalı, uyuşturucu etkisi yapan; futbolla, magazin programlarıyla, kalitesiz ve içi boş dizilerle aynı olmasıdır! Siyasetin de anlık tüketilerek, üç gün öncesinin hatırlanmaması, maaşlara yapılan zammın atılan gole sevinilir gibi vergi zamlarına rağmen sevinçle karşılanması anlık mutlulukları ve tüketmeyi içselleştirmiş halkın siyaseti de aynı şekilde tüketmesinden kaynaklanan suistimalin ta kendisidir!
            Ülkede olup bitenlere ilgisizlik had safhada iken, insanlar gereksiz programlarla, anlık eğlencelerle oyalanırken ve de taraftar gibi “parti” destekleyen seçmenler varken politikacıların işleri çok kolay, halkın işi çok zor! Halkın bu politika anlayışı kendi iradelerini siyasetçilere altın tepsi ile sunmakta, bazı milletlerin özlemini çektiği demokrasinin ve halk iradesinin ellerinden kayıp gitmesine neden olmaktadır!


                                                                                                                     Gündem Gazetesi 24.01.2013

10 Ocak 2013 Perşembe

SURİYE YALANI VE GERÇEKLER!




                                   
            Dışişleri Bakanı Davutoğlu geçtiğimiz hafta 4 Türk askeri pilotun Suriye’deki bir askeri üsse sızarken yakalandıkları ve yapılan sorgulama sonucunda Esad’ın sarayını Suriye Hava Kuvvetlerine ait jetlerle vuracaklarının ortaya çıkması iddialarının gerçeğe dayanmadığını söyleyerek CHP’nin bu konuda verdiği soru önergesine ateş püskürdü. TSK’nın çalışma prensiplerine aykırı olduğunu dile getirdiği olayın dış basının manipülasyonu olduğunu dile getirdi.
            Yabancı basının manipülatif haberlerinden yakınan Davutoğlu, Suriye’de yaşanan olaylar “bu kez manipüle edilmeyince” çok kızmış anlaşılan! Çünkü aşağı yukarı her zaman dile getirdiğim, bazı “taraf” olmayan yazarların yazdığı gibi ve “tarafsız” uluslar arası gözlemcilerin dünyaya duyurduğu gibi Suriye’de yaşanılanlar, Davutoğlu’nun kabinesinde olduğu ve Suriyeli isyancıları destekleyen hükümet yönünde manipüle ediliyor! Türk basını da yabancı basın da yönlendirmelerle Suriyeli isyancıları “özgürlük ve halk savaşçıları” olarak lanse ediyorlar…
            Çok geriye gitmeye gerek yok. Bu yazıda sadece 1 Ocak 2013- 7 Ocak 2013 tarihleri arasında Suriye Resmi Makamlarınca açıklanan ve Suriye Devlet Televizyonunca duyurulan “Özgür Suriye Ordusu” adındaki yabancı beslemesi teröristlerin eylemlerini sizlere aktaracağım;

-Suriyeli muhalif adındaki teröristler, elektrik santrali ve fabrikaları besleyen Cbise Doğalgaz Hattı’na sabotaj düzenlediler. 1,5 milyon metre küp gaz yanarken, çevre kentler elektriksiz kaldı, fabrikalarda ve onarım atölyelerinde* faaliyetler durdu.
-Suriye Devlet Televizyonu Sana muhabirlerine teröristler tarafından silahlı saldırı düzenlendi.
-Kana susamış Esad karşıtı caniler Halep kentindeki İskenderun okuluna havan toplu saldırı düzenledi. Evleri bu teröristler tarafından zarar gören Suriyelilerin ikamet ettiği okulda 3 sivil Suriyeli yaralandı.
-İnşaat ve İmar genel şirketinde çalışan Muhanned El-Hürani ve meslektaşı oğluna suikast düzenlendi.
-Esad yönetimine muhalif teröristler Haseke bölgesindeki büyük tahıl deposuna saldırı düzenledi. Bölge halkının ihtiyacını karşılayan depodaki tahılları gasp eden teröristler, onlara engel olmaya çalışan köylülere silahlarla saldırdılar.
-Teröristler Hama’da bulunan Maharde Termik Santraline sabotaj girişiminde bulundular.
-Deyrezzor kenti yakındalarındaki “Kahhar 109” petrol kuyusundan petrol çalan teröristler eylemlerine kuyuyu ateşe vererek devam etti. Yangının büyümesi halinde bölge halkının zarar görme olasılığına rağmen yangını söndürmeye çalışan itfaiye ekiplerine silahlı saldırı da düzenleyen sözde özgürlük savaşçıları kuyunun onarımında faaliyet gösteren Onarım Atölyesi çalışanlarına taciz ateşi açtı.
-Teröristler Rakka kenti yakınlarındaki Baas Barajına sabotaj eylemi düzenledi.
-Şam’ın Berze semtindeki bir benzin istasyonuna düzenlenen bombalı saldırıda onlarca Suriyeli sivil yaşamını yitirdi. Onlarcası da yaralandı. İstasyonun hemen yakınındaki Hamiş Hastanesi başta olmak üzere civar binalarda ve araçlarda ciddi hasar meydana geldi.
-Suriye’nin Dera bölgesindeki Kırfa köyü yakınlarındaki benzin istasyonuna gasp eyleminde bulunan teröristler bir kişiyi öldürdü, bir kişiyi yaraladı ve bir kişiyi de kaçırdı.
-Teröristler Halep’de bulunan Ayşe Camii’sine bombalı araçla saldırı girişiminde bulundular.
-Muarrat El Numan Kentinde bomba yüklü araçla eylem hazırlığında olan teröristlerin aracının kazara patlaması sonucu 7 terörist eylemlerini gerçekleştiremeden öldü.
-İdlib kenti meydanındaki çöp konteynırına bomba koyan teröristlerce yerleştirilen bombanın patlaması sonucu meydandaki caminin müezzini yaşamını yitirdi.
-Dünya Televizyonu muhabirini Suheyl Mahmud El- Ali’ye evi yakınlarında silahlı saldırı düzenlendi. Saldırıyı düzenleyen teröristlerce müdahale için bölgeye giden ambulanslara açılan taciz ateşi sonucu muhabir kan kaybından yaşamını yitirdi.
-Haseke kenti yakındalarındaki petrol platformuna düzenlenen saldırıda platformda bulunan makine ve ekipmanlar gasp edildi. Platformda çalışan personelin lojmanları ve ihtiyaç depoları da teröristlerce yağmalandı.
-Hama kentinde bombalı saldırı hazırlığında bulunan teröristlere askeri müdahale düzenlendi. Müdahalenin ardından biri 150 diğeri 200 kilo olan iki bomba etkisiz hale getirildi.
            Evet değerli okurlar, yukarıda yaşanan olaylar sadece Özgür Suriye Ordusu veya Suriyeli Muhalifler olarak anılan ve Esad rejimini Amerika çıkarları için devirmeyi planlayan, gerçekte terör örgütünden öte bir yapılanma olmayan gruplar tarafından 2013’ün ilk haftasında gerçekleştirildi. 2012 yılı buna benzer kanlı eylemlerle geçti Suriye için. Hiç biriniz bunları haberlerde izlemediniz ve duymadınız. Sadece Esad’ın ordusunun katlettiği sivilleri duydunuz. İşte bizlere sivil halk diye yutturulan o insanlar bu ve buna benzer saldırıları düzenleyen Suriye Devletine terörist saldırılar gerçekleştiren gruplar! Gerçekten özgürlük savaşçısı ve halk savunucusu olan hiçbir yapılanma halkın ambarlarını yağmalamaz, ülkenin önemli beyinlerine suikastlar düzenlemez, evsizlerin kaldığı sığınakları, okulları bombalamaz. Hastaneleri bombalamaz, ambulansları engellemez, halka zararlı çevre facialarına yol açacak olaylara müdahale eden çalışanları öldürmez! En başta kendi halkını kaçırmaz, katletmez… Sivilleri katleden bu grupların eylemleri PKK saldırılarından farksızdır! Suriye Devleti ülkesindeki teröristlere karşı mücadele etmektedir, sivilleri öldürmemektedir. Davutoğlu’nun bahsettiği manipülatif yabancı basın aslında budur!.. Türkiye de başka ülkelerin PKK ile mücadelemizde bize vurduğu damganın aynısını Suriye’ye vurmaktadır!

*Onarım Atölyeleri; Suriyeli teröristlerce yıkılan yerleşim birimlerini, sabote edilen fabrika ve ulaşım ağlarını, başta hastaneler ve okullar olmak üzere tüm devlet binalarını ve saldırıya uğramış temel altyapı hizmetlerini en kısa sürede onararak Suriye halkının yaşadığı mağduriyeti en aza indirmek için Suriye Devletince kurulmuş atölyelerdir.


                                                                                                                     Gündem Gazetesi 10.01.2013

3 Ocak 2013 Perşembe

BARIŞ VE HUZUR İÇİNDE 2013 İÇİN…




            Değerli okurlar, 2012 yılına girerken tüm dünyaya barış ve mutluluğun hakim olmasını dilemiştik bu köşeden 2011’deki olayları değerlendirerek! Dileğimiz gerçek olmadı, belki de 2012’yi 2011’den daha fazla şiddet ve kan içinde geçirdi Türkiye ve dünya…
            Öyle bir yılı geride bıraktık ki, kan da vardı gözyaşı da… Biber gazı da vardı, faşizm de… Dayatmalar da vardı tutuklamalar da… Sınavlarda şaibe de vardı, yeni eğitim sisteminde manipülasyonlar da! Baskı da vardı sansür de… Vandalizm olmazsa olmazdı bu yıl! Olmayan tek şey vardı; o da ADALET!
            2011 yılının son aylarında Cumhuriyet Bayramının yasaklanmasıyla 2012’de de hiçbir bayramı kutlayamayacağımızın sinyalleri verilmiş, zihinlerimiz yavaş yavaş alıştırılma evresine sokulmuştu. Çat, 2012’nin ilk haftası bayram kutlamaları yeniden düzenlendi, “bayramlar halkla buluşturulacak” denilerek stadyumlardan, caddelerden, sokaklardan çekildi…
            Başbakan Erdoğan iktidara geldiği günden bu yana gençler üzerindeki emellerini belki de en çok bu kez belli etti, “dindar bir nesil yetiştireceğiz” incisiyle herkesi şok etti! “Din vicdan meselesidir”i yerle bir etti, kürsüden kendi kendine inanç ölçme makinesini icat ediverdi!
            Türk siyasi tarihinde bir kara leke olan Madımak Katliamı “zaman aşımından düştü! Aydınları inançları ve dünya görüşleri yüzünden canlı canlı yakan gerici yobazların yanına kaldı yaptıkları. İnsan hakları suçlarında “zaman aşımı” olmamasına rağmen bu kararın verilmesi hukuksuzlukta gelinebilecek en üst nokta oldu…
            2012’nin yaz ayları adeta Türkiye yandı, ardı ardına gelen şehit haberleri hepimizin yüreğini yaktı. Halk infiale uğrayıp sokaklara döküldü, ancak anlık infialle sokağa dökülüp attığımız öfke, somut hiçbir yaptırıma dönüşmedi. Ne sorumlulara önlemler aldırtabildi ne de sorumluları terörle mücadeledeki başarısızlıkları gidermeye itti. Sadece bizi yatıştırmaya yaradı, bitti ve gitti…
            2012’de Türkiye’yi şoka sokan hükümetin Ankara’daki 29 Ekim kutlamalarını büyük bir eforla baltalamaya çalışması oldu. Önce kutlamalara başka illerden gitmek üzere kalkan otobüsler tehditlerle durduruldu, Ankara’ya ulaşabilenler Ankara’ya sokulmadı. Açıkça insan hakkı ihlali yapıldı; hukuksuzluk, kanunsuzluk tavana vurdu! Hükümet kalabalıklardan, irade oraya koyan “bilinçli” insanlardan ne kadar korktuğunu bir kez daha gösterdi. Kutlamaların baltalanmaya çalışılması bu kadarla da kalmadı, hiçbir şiddet ve bölücülük içermemesine ve de illegal oluşumu temsil etmemesine rağmen Cumhuriyet Yürüyüşü gazlı, coplu, tazyikli sulu müdahaleye maruz kaldı! Kadın, çocuk, genç yaşlı tüm Cumhuriyet Sevdalıları “terörist” muamelesi gördü, daha özür dileyeceği yere Bekir Bozdağ “Ergenekoncu marjinaller” diyerek AKP’ye muhalif herkese terörist damgası vuran resmi ideolojiyi bir kez daha tekrarlamış oldu!
            2012 Suriyeli muhalif teröristleri kahraman ilan etme yılı oldu! BOP eşbaşkanı başbakanımız görevini çok iyi yaptı, Özgür Suriye Ordusuna her türlü desteği sağladı. Türkiye ve Dünya’da basın öyle bir rol oynadı ki, Esad’ın düzenli orduyla ülkesindeki isyancılara karşı yürüttüğü mücadele“katliam”, El Kaideli teröristlerin sırf Esad’ı desteklediği için kadını, çocuğu, savunmasız insanları, muhabirleri kurşuna dizmesi özgürlük mücadelesi olarak adlandırıldı. Terörle, isyanla mücadele eden bir devlet “terörist”, hiçbir resmi meşruiyeti olmayan okul vurup sivil katleden isyancılar “özgür Suriye ordusu” oldu. Bu isyancılara verdiğimiz destek ayyuka çıktı, Hatay’da ambulans önceliğinin teröristlerin aldığı esefle karşılandı! Hükümetin politikalarını protesto etmek isteyen bölge halkına baskının en büyüğü uygulandı… Suriye’ye demokrasi götürürken, Hatay’daki baskı Esad’ın yaptığı iddia edildiğinden fazlaydı!
Öyle bir yılı geride bıraktık ki bunlara benzer yüzlerce olay yaşadık! Baskı arttı, sansür arttı, Cumhuriyet yasaklandı! Sözde demokrasiyi Suriye’ye götürürken aynı demokrasi Türkiye’yi talan etti. Bir iktidarın 10 yıllık çalışmalarının son dönemece geldiği yıl oldu 2012 kısaca… 2013’de bundan farksız olmayacaktır. Yeni anayasadaki başkanlık sistemi ve kademeli getirilen eyalet sistemi bundan sonraki gündemimiz olacak, geleceğimizi belirleyecektir. Suriye müdahalesi ise bu yılın ortasından sonra hepimizde bir şok etkisi yaratacak; muhaliflerin başarısızlığı, kurulan patriotlarla tolare edilmeye çalışılacaktır. Türkiye’nin kendini bölgesel bir krizin ortasında bulması en büyük ihtimaldir! 2013 zorlu ve çetin geçecektir. Bu yıl Türkiye ve Dünya’da barış istemek için önce kendi görevimizi yapmalı, tüm bu olanlara dur diyerek irademizi ortaya koymalıyız! 2013, görevimizi yaparsak bize barış ve huzur getirecektir…


                                                                                                         Gündem Gazetesi 03.01.2013