Bir lider düşünün ki milletinin sırtına binmiş onu felakete
hızla sürüklüyor. Sırf, Sümeyye hiçbir vasfa sahip olmamasına rağmen on
binlerce lira aylık maaşını cebine indirebilsin diye; Burak İngiltere’de burslu
okusun, İsviçreli sevgili yapsın, çocuk sahibi olmasına rağmen askerlikten
yırtmak için “testis kanseri” raporu alabilsin diye; Bilal ÖSS’de gülünç bir
puan yapmasına rağmen Harvard üniversitesinde burslu okuyabilsin, vakıf
görünümündeki rant yuvasında “sıfırlayamayacak” kadar parayı cebe indirsin
diye; Emine başını on binlerce dolarlık kumaşlarla örtebilsin, hastanelere,
AVM’lere, organizasyon şirketlerine, Residancelara sahip olabilsin diye ülke
parça parça ayrılıyor, halk ayrışıyor; tehlikeli bir balon şişiyor!
Başbakan
Erdoğan’ın geçtiğimiz hafta gerçekleştirdiği Almanya ziyareti bu acı tabloyu
gözler önüne serdi. Türkiye’den yeterince örnek yok mu halkın ayrıştığını
anlayabilmek için? Fazlasıyla var! Ancak, Başbakan Erdoğan’ın Almanya ziyareti
insanlar arasındaki ayrışmanın ve karşılıklı kinlenmenin ne derece tehlikeli
boyutlara ulaştığını gösterdi. Dünya’nın neresine gidilirse gidilsin halkın
kendi içinde ideolojik temelli olarak kutuplaştığını gösterdi.
Almanya’nın
Köln kentinde iki miting vardı o gün. Biri Başbakan Erdoğan’a destek, diğeri
ise Başbakan Erdoğan’a protesto. Başbakan Erdoğan’a destek mitingine yaklaşık
15 bin kişi katılmıştı. Bu mitingden nefret yükseliyordu. Gerek Gezi Parkı
olayları için, gerek Eylül ayaklanması için, gerek yolsuzluk ve rüşvet operasyonu
gerek Soma Faciası için… Erdoğan’ı protesto edenler ise 70 bin idi. Herhalde
Başbakanı protesto etmek bir tek Köln’de mümkün olmuştu. Zira, dünya üzerinde
Başbakan Erdoğan’ın protesto edilip de insanlara polis müdahalesinin
gerçekleşmediği, kimsenin yaralanıp ölmediği tek protesto Almanya’nın Köln
kentinde gerçekleşti ve “tarihe geçti”.
Bu tablo
çok tehlikelidir değerli okurlar! Bir tarafta değerleri bastırılmış, konuşma
hürriyetleri ellerinden alınmış, eşi görülmemiş derecede baskılanmış, milli
değerlerine her gün hakaret edilen ve milli değerleri değiştirilmeye çalışılan
bir toplum kesimi var. Haklı olarak protesto ediyorlar. Protestoların her biri
“hükümeti devirme girişimi” olarak yaftalanıp müdahaleye uğruyor, susturulmaya
çalışıyor. Sandık şaibeleri ile bu kesimin iradesine ket vuruluyor. Tepkileri
susturulmaya çalışılıyor. Diğer yanda cumhuriyet tarihi boyunca iktidara
gelememiş bir kesimin tarihle hesaplaşması, yıllardır süregelen ezilmişliğin(!)
acısını diğer toplum kesimi üzerinden çıkarmanın dayanılmaz hafifliği var. Bu
kesimin “hassaslaştırılmış” noktaları var. Bu kesimin üzerine binerek
iktidarının bekasını sağlama aldığını zanneden liderin “hassaslaştırılan”
noktalar ile kin ve nefrete sürüklediği ve çok kolay yönetebildiği bir kalabalık
var.
Türkiye’nin
son bir yılına baktığımızda, bastırılmış ve değerleri ayaklar altına alınmış
toplum kesiminin haklı başkaldırısı “Gezi Parkı İsyanı” hükümetin adeta halka “savaş”
ilanıdır. Hükümetin tüm diktatöryal uygulamaları gerek adli gerek emniyet
güçleriyle birlikte ve medya üzerinde uygulanan yoğun baskıyla topyekün
kristalize olmuştur. Gezi Parkı’nda yaşanan ölümler cezasız kalmış ve cezasız
kalmaya devam etmektedir. Anayasa’nın kendilerine tanıdığı hak ile sokağa çıkan
vatandaşlar ise “terör” suçu ile yargılanmaktadır. 12 yıllık birikintinin eseri
dediğimiz Gezi Parkı “halk üzerinde yeni bir tortu, yeni bir birikinti”
bırakmıştır. Gezi Parkı olaylarının ardından gelen alkol satışına getirilen
kısıtlamalar, Ahmet Atakan’ın ölümü, internet sansürü, kızlı-erkekli evleri
ayırma girişimi, yolsuzluk ve rüşvet operasyonu, ortaya saçılan tapeler, Berkin
Elvan’ın ölümü, Soma’daki maden faciası ve daha geçtiğimiz gün Okmeydan’ında
başından “gerçek mermi” ile vurulan Uğur Kurt halkın sabrını taşırmaya devam
etmiştir.
Öte yandan diğer
halk kesimi, kendilerinin üzerine binen liderin ve ona yalakalık yapan sözde
aydınların hipnozu altında yoğun kin ve nefrete boğulmaktadırlar. İlk kez
iktidara gelebilmiş ve ülkedeki tüm toplum kesimlerinin yaşam tarzlarına
tecavüze, yaşamların yitip gitmesine “intikam refleksiyle” alkış tutan ve
Başbakan’ın deyişiyle “kinini diri tutan” bu kesimin yumuşak karnıyla, hassas
noktalarıyla oynanıyor. Ülkesinin geleceğini düşünmeyen, kendi iktidarının ve
saltanatının bekasını düşünen her diktatör gibi Erdoğan da iç savaş çıkması
pahasına kendi kesimini yaşanan olaylar üzerinden “hassas noktalardan” vuruyor.
Gezi Parkı için darbe girişimi dendi. Yıllardır “bizi darbeler ezdi, bizim
kesimin önü kesildi” şeklinde kendilerine telkinde bulunulan toplum kesimi
rahatsız oluyor. Eylül ayaklanması, Yolsuzluk ve rüşvet operasyonu da aynı sav
ile savuşturuldu. Üstelik buna bir de İsrail Oyunu süsü verildi. Dış
mihrakların bile kendilerine karşı olduğunu düşünen ve komplo teorilerine de
çok fazla prim veren bu kesim daha da rahatsız oldu. Üretilen darbe, dış
mihrak, faiz lobisi gibi söylemler bu kesimi bir arada tutmaya yararken toplum
AKP’li olan ve olmayan olarak kutuplaştı. Toplumu kin ve nefret duyguları ile
birbirinden ayırdı. Berkin Elvan’ın ölümü üzerine bile “fiş kasıtlı çekildi, bu
darbe girişimiydi” dendi. İki kutup da gerildi. Soma faciası dahi darbe
girişimi olarak adlandırıldı, AKPli kesimin yumuşak karnı okşandı, bu kesim
üzerinde biraz daha gerginlik yaratıldı.
Değerli
okurlar, tablo vahim. İki kutba ayrıştırılan Türkiye barut fıçısı gibi! Bir
yanda tüm hak, hukuk, adalet olgularına kapatılmış, konuşma hakları ellerinden
alınmış, tepki göstermeleri yasaklanmış bir toplum kesimi var. Değerleri bir
bir ayaklar altına alınarak tüm özgürlükleri yok ediliyor. Gerginlikleri
biriktikçe birikiyor, patlama noktasına yaklaşıyor. Diğer yanda yumuşak
karınlarına basılan, paranoya yaratılarak iktidarlarının bekası için gerilen
bir halk kitlesi var. Erdoğan’ın güvendiği, iktidarını kinlerine ve
nefretlerine emanet ettiği ve bu uğurda ülkede istediği gibi at koşturmasına
kapıları aralayan bu halk kesimi de çok gergin. AKP kurucularından ve Maliye
eski bakanı Abdüllatif Şener’in uyardığı gibi “Başbakan Erdoğan iktidarda
kalmak pahasına iç savaşı göze alır” sözü girdiğimiz süreçte doğruluğunu
gösteriyor. Her şey bir kıvılcıma bakıyor…
Gündem Gazetesi 29.05.2014