29 Kasım 2012 Perşembe

VELİLER! ÇOCUKLARINIZI ATATÜRK’ÜN İZİNDE EĞİTMEK ARTIK SİZİN GÖREVİNİZ.



             Geçtiğimiz on yıl içinde Türkiye’nin günden güne demokrasiden, laiklikten uzaklaştığı; daha İslamcı ve daha radikal bir ülke haline geldiği gayet aşikar! Her geçen gün değişen yasalar, toplum mühendisliği ile değiştirilen insan algıları, alıştıra alıştıra değiştirilen uygulamalar, yönetmelikler… Her birinin İran’daki, Libya’daki, Mısır’daki gibi demokrasi adına yapıldığı iddia edilse de hiç biri bir öncekinden daha demokratik olmamakla birlikte daha antidemokratik! Sivil devleti arkasından, resmi ideolojiyi tersinden anlayan aydınların da çanak tuttuğu bu dönüşüm sona erdiğinde, hele ki iktidar eyalet ve başkanlık sistemleriyle rejime son golü attığında Atatürk Cumhuriyeti sona ermiş, 2. Cumhuriyet dönemi başlamış olacak.
            Bu dönüşümde en önemli aktörlerden biri de eğitim sistemi elbette! İktidar uzun süreden beri “resmi ideolojiden” arındıracağını söylediği eğitim sisteminden Atatürk ilkelerini, devletin dayandığı temel ilkeleri, Cumhuriyet devrimlerini çıkardı! İdeolojiden daha uzak olduğunu iddia ettikleri eğitim sistemine kendi siyasi ideolojileri olan siyasal islamı dibine kadar sokmayı da unutmadı!
            İktidar eğitim sistemini, Atatürk’ten ve devrimlerden arındırdı! Ancak dünyanın hiçbir ülkesinde kurucu temeller, devletin dayandığı temel ilkeler ve devlet geleneği “resmi ideoloji” diye kenara fırlatıp atılamaz. Fransa’da Fransız ihtilali ile ortaya çıkmış akımlar, Finlandiya’da insan haklarına ve demokrasiye dayalı devlet geleneği “resmi ideoloji” denilerek eğitim sisteminden atılmıyorsa Atatürk ilkeleri de atılamaz!
            Son olarak tarihten intikam alma duygusuyla hazırlanan kılık kıyafet yönetmeliği Atatürk’e atılmak istenen yeni bir goldür! İktidarın 12 Eylül referandumunda yaptığı“hap gibi yutturma” taktiğiyle hazırladığı bu yönetmelik çocuklar üniformadan arındırılıyor şeklinde lanse edilse de liselere türban serbestisi getiriyor! Türban ilk kez üniversitelere sokulmak istendiğinde bunun üniversite ile sınırlı kalmayacağını, önce ortaöğretim ardından da ilköğretime kadar gideceğini aşağı yukarı tüm muhalif yazarlar öngörmüştür. İşte bunu ilk adımı ortaöğretim ile başlıyor!
            Türban serbestisi şimdilik imam hatiplerde ve liselerdeki seçmeli kuran derslerinde uygulanacak! Manipüle edildiği gibi İslam inancında yeri olmayan ve bugünlerde sadece ama sadece siyasi rozet olarak kullanılan türbanın okullara girmesi felakettir. Türban yasağının temel mantığı devlet kurumlarından ideolojiyi arındırmak, yaşanacak ayrımcılıkları önlemektir. Bugün türban okullarda serbest bırakıldığı zaman kutuplaşmaların artması, adam kayırmacılığın ve ayrımcılığın hele ki iki kutbun iyice ayrıştığı bir dönemde en üst seviyeye ulaşması kesindir. Bunun yanında öğrenciler arasında yaşanacak ayrışma ve baskının haddi hesabı olmayacaktır. Seçmeli ( öğrenciye zorla seçtirilen “zorunlu seçmeli”) kuran derslerinde kafasını öğretmeyen kızların üzerinde gerek arkadaş gerek öğretmen baskısı en üst seviyeye ulaşacaktır. İnsanların ne kadar imanlı olduklarının ödüllendirme nedeni ve kafa örtmenin “daha inançlılık” olarak algılandığı bir dönemde henüz ergenlik çağlarındaki kişiler arasında inançlı-inançsız gibi ayrışmaların ve baskıların olacağı da kesindir!
            Tüm bunların yanında kız öğrencilere getirilen kıyafet kısıtlamaları kan donduran cinsten. Öyle ki kıyafet yönetmeliği İran’da kadınlara uygulanan yasanın iki alt basamağı… Vücut hatları belli olmayacak, kısa kollu, kolsuz hiçbir şey giyilmeyecek, etekler uzun olacak… Herhalde Arap entarisi ya da çarşaf dört dörtlük kız öğrenci giysisi olacak!
            Bu yönetmeliğin hazırlanma neden açıktır. Tüm kıyafet serbestisinin seneye uygulanmaya başlaması ancak sadece türban hükümlerinin hemen bu yıldan başlatılması da bu yönetmeliğin hazırlanma önceliğini göstermektedir. Belki de seneye atılan serbesti türbanın bu yıl serbest olmasıyla kürtaj yasası gibi uyutulup gidecektir!.. Emin olun ki bu türban serbestisi ne imam hatiplerle ne de seçmeli kuran dersleriyle sınırlı kalacak, ileride tüm liselerde serbest bıraklıcakatır!

                                                                                                                     Gündem Gazetesi 29.11.2012 

22 Kasım 2012 Perşembe

GAZZE VE HAMAS SÜTTEN ÇIKMIŞ AK KAŞIK DEĞİLDİR!



              Ortadoğu’nun karışmasıyla Başbakan Erdoğan sahneye “yine”çıktı! Kendi ülkesinde olmayan demokrasiyi aldığı gazla Arap Baharı’na “sokulan” ülkelere götürmeyi hedeflerken bu kez de İsrail ile Hamas militanları arasındaki savaşta kendi ülkesinde olmayan barış ve huzuru Gazze’ye götürmek için kolları sıvadı! İktidara geldiği günden bu yana Yahudi ve İsrail düşmanlığını bir politika haline getiren ve ülke çapında nefret ve öfkeye neden olup oyları cebe atan AK hareket bu kez yine sahnelerde… Her zaman mağdur edebiyatını çok iyi beceren ve gözyaşı şovlarıyla günü kurtaran hükümet mensupları yine mağdur rollerinde! Daha önce de ölen Gazzeliler için çoğu kez kameralar önünde ağlayıp İsrail’e posta koyan iktidar bu kez de “Gazzeliler yalnız”, “Gazzeliler mağdur”, “İsrail katil” edebiyatıyla halk arasındaki Yahudi düşmanlığını körüklüyor; oylarına oy katıyor ve Ortadoğu’daki kahraman imajını ( Her zaman amerikan çıkarlarına kullanılan şu meşhur imaj) pekiştiriyor!
            İsrail’in Gazze’deki Hamas militanlarına yönelik başlattığı operasyon basında öyle bir lanse edildi ki, sanki İsrail’in işi gücü kalmamış, canı sıkılmış da Gazze’yi bombalamaya karar vermiş gibi… İsrail düşmanlığının bir devlet politikası haline geldiği bu dönemde, hele ki basın baskı altındayken olayların olduğundan çok farklı lanse edilmesi artık alışılagelmiş ve şaşılmayacak bir durum.
            Değerli okurlar bugün İsrail’de yaşananlar bize lanse edildiği gibi değil. Hiçbir devlet durup dururken bir hedefe askeri operasyon yapmaz. Hiçbir devlet ne askerlerini ölüme göndermeye bu kadar heveslidir, ne silah harcamalarını tavana vurduracak kadar şizofrendir… Haber kanallarında bir füzenin 3 İsrailliyi öldürmesiyle bu operasyonun başladığı haberleri geçip durmakta. Ancak yabancı basını takip edenleriniz de bilirler, İsrail bir aydan uzun süredir ya gün aşırı ya da birkaç günlük aralıklarla Hamas’a bağlı İzzettin Kassam Tugaylarının ateşi altında. Ellerinde bulunan Farj-5 ve Kassam-4 füzeleri ile İsrail kentlerini bombalıyorlar. Öyle ki füzeler ülkenin en büyük iki kentinden biri olan Kudüs’e ve diğer büyük kent ve başkent Tel Aviv’e kadar ulaşıyor. Bir ayı aşkın süredir ölen İsrailli sivillerin sayısı da onlarla ifade edilirken sadece son hafta Kassam füzelerinden dolayı yaralanan İsraillilerin sayısı 127’nin üzerinde! Yani bizlere lanse edildiği gibi bir tarafta ellerine sapan, ayağında lastik ayakkabı olan Gazzeliler, diğer tarafta da donanımlı silahlarıyla bebek öldüren İsrail ordusu yok.  
            Gazze’yi kontrolünde bulunduran Hamas, Gazze’deki sivil halkı kendine kalkan olarak kullanıyor. İsrail’i vurma planlarının yapıldığı, füzelerin kontrol edildiği, stratejilerin geliştirildiği merkezler genellikle kent merkezlerinde! İzzettin Kassam Tugaylarının karargahları, Hamas’ın iletişim merkezleri genellikle hastanelerin yanında, apartmanların arasında… Hamas’ın İsrail’e karşı yapılan saldırılarını yönettiği iletişim merkezi Gazze Avrupa Hastanesinin hemen bitişiğine inşa edilmiş, terörist karargahları apartmanların arasında konuşlandırılmış. İsrail Hava Kuvvetleri uçaklarla halka Arapça “kent merkezlerinden ayrılın” bildirileri atmasına rağmen Hamas’ın propaganları ile halk kentleri terk etmiyor. Terörist odaklar vurulurken ölen Gazzeliler Hamas ve Arap hayranları için en etkili acıtasyon malzemesi oluyor! Hamas için Gazze halkının hiçbir değeri yok. Eğer olsaydı silah ve cephaneliği gani olan bu halk açlıktan ve sefaletten kırılmazdı, Gazze halkı sırf terörist gruplara kalkan olsun diye kullanılmazdı!
            Düşünün ki Ankara ve İstanbul sürekli füze tehdidinde, sokakta hava saldırı sirenlerine yakalanıyorsunuz, yakalanmasınız bile sokaktaki yakınlarınızı merak ediyorsunuz. Düşünün ki evinizin iki sokak ötesine füze düşüyor, odasında uyurken şarapnel parçalarına sizin oğlunuz hedef oluyor! Hiçbir ülke bu saldırılar altında sessiz kalamaz, karşılık verir. Bugün basına zorla farklı lanse ettirilen bu tablo ileride başka bir devlet tarafından Türkiye’nin doğudaki terörle mücadelesi için de kullanılabilir! İzlenen manipülatif politikalarla oluşturulmak istenen bir dinler ayrımı; nifak sokulmak istenen, ilişkileri Osmanlı’dan beri yüzyıllardır iyi olan iki halkın yakınlığıdır. Önyargılarla yaklaşmamak ve gereksiz kin ve nefrete kapılmadan herkesin sorgulayıcı davranması gerekmektedir. Yoksa bir partinin politikaları uğruna uzun yıllar Türk-İsrail ilişkileri normale dönmeyecek, Türkiye’de yaşayan Yahudi vatandaşlarımız her zaman zan altında kalacaktır!


                                                                                                                     Gündem Gazetesi 22.11.2012

14 Kasım 2012 Çarşamba

DÖRT GÖRÜNÜMLÜ, TEK ADAYLI SEÇİM -II




           Değerli okurlar, geçen haftaki “DÖRT GÖRÜNÜMLÜ, TEK ADAYLI SEÇİM” başlıklı yazımda ABD’nin başkanlık seçimi süresinde Ortadoğu’daki oyunlarına seçim sürecini etkilememesi için ara verdiğini, bölgedeki müttefik adını verdiği kuklaların da BOP’a verilen seçim arasına uyarak suskun kaldıklarını yazmış, seçimin hemen ertesi günü Suriye’nin yine uluslar arası kamuoyunda ve ülkemizde en büyük sorunlardan biri haline geleceğini öngörmüş, başkanlık seçimi kampanyalarının keskinleştiği dönemde biten Türkiye-Suriye çatışmalarının da seçimin ertesinde yine patlak vereceğini yazmıştım.
            Seçimin ertesinde ne oldu peki? Yine Akçakale ilçesine “Suriye ordusundan geldiği iddia edilen” gizemli top mermileri düştü, vampir lider Esad yine popüler oldu! ABD’nin silahı manipülatif medya birden bizleri devrim baharına sokuverdi! Suriye’nin S’sinin geçmediği haber bültenleri birden Türkiye-Suriye sınırdaki askeri hareketliliğe odaklanıverdi! Kısaca, “demokrasi şöleninden” çıkan ABD seçimleri atlatır atlatmaz bölgedeki oyunlarına start verdi!
            Peki basının gözünü kulağını tıkayıp, unutturduğu Suriye’de bu süreçte neler yaşandı? Bölgedeki sıcak çatışmaların ve ABD müttefiki ve karşıtı devletlerin karşı karşıya gelme ihtimalinin yarattığı endişe ile seçim sürecine zarar vermemesi için unutturulan Suriye’deki çatışmalara “gerçekten” ara mı verildi?
            Bu süreçte çatışmalar aynen devam etti! Tüm dünyada özgürlük savaşçısı olarak kabul edilen Özgür Suriye Ordusu isimli bebek katili terörist grup “Suriye Ordusu” ile çatışmaya, kentleri bombalamaya, sivilleri katletmeye devam etti! Suriye Ordusu da bu teröristlere karşılık verdi! Her zamanki gibi sınır kentlerindeki terörist odakları vurdu ama ne hikmetse bu kez ne Akçakale’ye ne de sınırın Türkiye tarafından bir metre içeriye top mermisi düştü! Daha önce de birçok kez belirttiğim gibi Türk tarafında düşen top mermileri hatta “sivilleri öldüren top mermileri” her zaman süreci Amerika ve uluslar arası camia adı verilen paravan kuruluşların lehine çevirdi. Sizce de kendi ülkesindeki bütünlüğü ve asayişi sağlayamamış bir yönetim için politik sorunlar yaşadığı bir ülkeye top mermisi ve füze yollamak yapılabilecek, hatta sürekli tekrar edilecek bir hata mıdır? Bu füzelerin zamanlamaları her seferinde tesadüfen mi ABD açısından çok uygun olmuştur? Sizce de Akçakale’ye ardı sıra düşen bu füzelerin bizzat ABD tarafından muhaliflere verilen füzeler olduğu, Türkiye’nin Suriye’ye girmesi ve koalisyon ordularının bölgeye gelmesi için gereken bahanenin yaratılması için atıldığı açık değil midir?
            ABD seçimlerinin ardından Suriye oyununda yeni bir döneme girildi. II. Obama yönetimi Esad’ı devirmek için bu kez çok azimli. Bölgedeki tüm güçleri, “müttefik devletleri” parasal kaynakları kullanmakta kararlı, zira yeniden fonladığı Suriye Muhaliflerine yeni liderini ayarladı! Sıcak çatışmalara Türk sınırında yapıldığı gibi çakma manevralarla İsrail ordusu da dahil edildi, 2013’ün ilk yarısında kadar Esad’ın gitmesi ve kuklalar iktidarının kurulması için hesaplar bitti. Türkiye’nin de sınırsız destek verdiği muhaliflerin iktidarı Suriye’de hiçbir şey değiştirmeyecektir! Bugün halkın(!) demokrasi devrimi yaptığı Libya’da şeriat ilan edilmiş, Mısır’daki yeni anayasanın dini kuralları temel alması en büyük ihtimalken aynı etkiyle yapılan bu devrimin de Suriye’ye demokrasi, refah ve barış getirmeyeceği açıktır!..


                                                                                                                     Gündem Gazetesi 15.11.2012

8 Kasım 2012 Perşembe

DÖRT GÖRÜNÜMLÜ, TEK ADAYLI SEÇİM




            Değerli okurlar, ABD 6 Kasım’da sandık başına gitti, başkanını seçti. Özellikle seçim yarışı son bir ayda çok keskinleşti. ABD dış politikada alıştığımızın aksine sessizdi. ABD yaltakçısı basın suskun; Suriye’ymiş “Esad”mış, demokrasiymiş çıt çıkarmadı. Demokrasi havarisi Hillary ve onun sahibi Obama, basının balık hafızalı yetiştirdiği dünya halklarına şirin gözükmek için geçtiğimiz ayı sessiz sedasız; demokrasi şölenleriyle, kamera önünde yaptıkları sempatik mimikler ve esprilerle geçirdi.
            Sizlerin de dikkatini çekmiştir, bundan 20 gün önce topraklarını bombaladığımız, savaşın eşiğine geldiğimiz Suriye konusunda Türk basınında da ne haberler yer alıyor ne de yerli demokrasi havarileri Erdoğan ve Davutoğlu esip gürlüyor! Arap Baharı’na seçim molası veriliyor!
            Ben bu yazıyı kaleme alırken ABD’deki oy sayımı tamamlanmamış olmakla birlikte Obama önde… Peki sizce de bu seçimi kimin kazanacağı o kadar önemli mi? Obama’nın en güçlü rakibi Cumhuriyetçi aday Willard Mitt Romney kazanırsa ABD’nin iç politikası, dış politikası, haydutluktaki başarısı değişecek mi? Mesela ABD artık Esad’ı halkını vuran diktatör olarak değil teröristlerle savaşan bir devlet başkanı, Ortadoğu’yu petrol damarı olarak değil ezilmiş halkların vatanı, basını silah olarak değil bilgilendirme aracı olarak mı görecek? Tabi ki hayır!
            Bugüne kadar ABD’de iktidarlar değişse de devlet politikaları hiç değişmedi. İç siyasette de dış siyasette de aynı çıkarlar gözetildi, aynı politikalar izlendi, aynı oyunlar oynandı, aynı tiyatrolar sahnelendi. Sadece bunlar yapılırken izlenilen politikalar, iktidardaki ideolojinin seçmenini tatmin edebilmek için modifiye edildi.
            Seçimin ertesinde bambaşka bir Amerika ve bambaşka bir dünya olmayacak. Seçim için ara verilen problemler yeniden gündeme gelecek, yaptırılmak istenenler yeniden dikte edilecek. Restleşmeler aynen devam edecek, çatışmalar son bulmayacak!
            Bir aydır sessiz kalınan Suriye ile ilgili yeni tasarılar ortaya atılacak, demokrasi havarileri o koltukta Esad’ı barındırmayacak! Bir aydır unuttuğunuz Suriye’den, basın yine Esad’ın caniliği konulu haberlerin bombardımanına tutacak bizleri… Eşbaşkanımız da yine kameralar karşısında oyununu oynayacak!..
            Bu düzen hatırı sayılır süredir böyle devam ediyor! Alternatiflerin içinde sonuçsuzlukları yaşıyor, demokrasiler içinde kurulmuş “diktatörlüklerde” izin verildiği kadar özgürlüklerimizi kullanıyoruz. Bilincimizle, fikirlerimizle oynanmasına izin veriyoruz. Gündemler tüketmelik, izlediğimiz haberler sahte, okuduklarımız sahte, gösterilen görüntüler sahte!.. Okyanus ötesine, birçoğumuzun adını bile telaffuz edemediği insanların iktidara yürüyüşlerinden, onların seçimleri için yarattıkları ya da dondurdukları gündemlerden etkilenip, politikalarının hayatımıza yön vermesine seyirci kalıyoruz! Bu dünya düzenine son verilebilir ancak birlik olunduğu, bilinçli olunduğu, halkların kendi kukla iktidarlarını devirdiği takdirde…

                                                                
                                                                                                                     Gündem Gazetesi 08.11.2012