Bir ülkedeki politik atmosferin, özellikle de parlamentonun
ve siyasal iktidarın halka etkisi yadsınamaz. Ülkeyi yönetenlerin tutum ve
davranışları, söylemleri halka doğrudan sirayet eder. Hitler’in Almanya’sını,
Mussolini’nin İtalya’sını ve Franco’nun İspanya’sını hatırlayınız değerli
okurlar. Ya da direkt olarak bize en yakın örnek ve ileride bu üç Avrupa
ülkesinin faşizan iktidarıyla birlikte anılacak AKP iktidarına bir bakalım ve
cinnet geçiren Türk halkına nasıl etkileri var bir göz atalım.
Bu hafta
Türkiye’nin sarsıldığı Özgecan Aslan vahşetinin suçlusu üç kişi gibi
görünebilir ancak bu cinayetin failleri sanıldığından çok daha fazla. Düşünün
ki iktidara geldikleri günden bu yana kadını erkekten daha aşağıda göstermek,
topluma bu zihniyeti zerk etmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Tayyip
Erdoğan’ın ötekileştirici diliyle söylersem, “bunlar” iktidara geldikleri
günden bu yana kadının saç teliyle başlattıkları kadını erkekten aşağı gösterme
algı operasyonunu “kadın mıdır kız mıdır”, “boş bırakırsan ya davulcuya ya
zurnacıya” gibi söylemlerle pekiştirdiler; kadınların üç çocuk, beş çocuk
yapacak birer damızlık olduklarını ifade ettiler, kadının sokakta kahkaha
atmamasını, özgür kadınların topluma zarar verdiğini, hamile kalan kadının
hamileliğinden utanması gerektiğini, tecavüze uğrayan kadının çocuğunu aldırmak
yerine kendini öldürmesi gerektiğini, bir erkeğin annesinin diz kapağının
üstünden tahrik olması gerektiğini halka anlatıp, çanak yalayıcı
kalemşörleriyle mükemmel bir PR çalışmasının eseri olarak topluma yedirdiler!
Sonuç mu? Kadına şiddetin ve cinsel saldırı suçunun temelinde en başta “kadını
cinsel obje olarak görmek” yatar. İşte bu söylemler önce kadını ikinci sınıf
vatandaş, daha sonra cinsiyetiyle ön plana çıkmış bağımlı bir birey daha sonra
da vajinadan ibaret bir varlık gibi gösterdi. Medeniyetin temeli kadındır,
medeniyet düşmanlarının her zaman ilk hedefi de kadındır! İşte yapılmak istenen
ve sonuç ortada!
Söylemlerin
gücünü biz bu hafta katledilen gazeteci Nuh Köklü’de de yaşadık! Gezi Parkı
sürecinde iktidar bizleri terörist olmakla suçlarken, Gezi direnişçilerinin
kaldırım taşlarına ve camlara zarar verdiğini iddia ederken, bizler “camlar
kırılsın, yeter ki canlar kırılmasın” demiştik. Polisin “balyoz timi” ve
esnafın ortaklığıyla katledilen Ali İsmail’in duruşma günü ise Erdoğan “esnaf
bu ülkenin askeri, polisi, kahramanıdır” diyerek adeta esnafa cesaret vermişti.
Erdoğan ve partisinin hamasi dilinden dolayı halihazırda gergin olan halk bu
denli bir anlayışın karşısında patlamaya hazır barut gibiydi. İşte o barut Nuh
Köklü’ye patladı. Dükkanının camına kartopu geldiği gerekçesiyle camını candan
daha değerli gören bir kendini bilmez esnaf tarafından katledildi. Üstelik
katilin kurduğu cümle her şeyi özetlemeye yeter; Merak etmeyin birkaç gün yatar
çıkarım…
Türkiye’de
süren sivil darbenin devamlılığı ve toplumsal muhalefeti engellemenin yolu olan
İç Güvenlik Paketi bu hafta mecliste görüşülürken yaşananlar şok ediciydi.
Amacı her türlü toplumsal muhalefeti ve AKP iktidarına yapılan herhangi bir
eleştiriyi engellemek olan İç Güvenlik Paketi görüşmelerinde AKP
milletvekilleri muhalefet partilerine adeta İç Güvenlik Paketi’nden sonra
Türkiye’nin nasıl olacağının tablosunu çizdi. Daha parlamenter muhalefeti hazmedemeyen
iktidar, CHP ve HDP milletvekillerine saldırdı, bir CHP’li vekil kafasına
aldığı çekiç darbeleri ile yaralandı.
Bu denli
saldırgan zihniyetteki bir partinin derdinin iç güvenlik olmadığını hepimiz
biliyoruz, ancak daha da tehlikelisi bugün toplumsal muhalefeti susturarak daha
derin bir istibdat hedefleyen iktidarın parlamenter muhalefeti hazmedemediğini de
şimdiden görüyoruz.
Yolumuz yol
değil. Açıkça gerici bir diktatörlüğe gidiyoruz. Bu diktatörlükte kadın
olmayacak, renk olmayacak, kartopu olmayacak, eleştiri, konuşma, ifade, basın
ve diğer tüm özgürlükler olmayacak!
Gündem Gazetesi 20.02.2015