23 Nisan 2015 Perşembe

DÜNYA LİDERİ Mİ DEDİNİZ?



Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, Çanakkale Kara Savaşlarında hayatını kaybetmiş ANZAC askerlerinin annelerine yazdığı mektupta şu satırlara yer vermişti; ''Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar, burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız... Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar; gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Bu topraklarda canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.''
Bu satırları ne zaman okusam boğazımın düğümlenmesine, gözümden akan birkaç damla yaşa engel olamam. Bir lider düşünün ki, askerleriyle göğüs göğse çarpıştığı düşmanı bağrına basmış, annelerinin yüreğine bir nebze olsun su serpebilmek için “aziz vatana” gelen itilaf kuvvetlerini savaşın ardından kendi evladı sayabilmiş… Bir lider düşünün tüm dünya halklarına savaş ve barış adına çok büyük dersler vermiş. Binlerce kilometre ötede gözü yaşlı annelerin gözyaşlarını dindirebilmiş!
Ancak gelin görün ki bugün kendini dünya lideri zanneden Cumhur-Başbakan Erdoğan daha kendi vatanındaki annelerin gözyaşlarını dindiremiyor. Berkin Elvan’ın annesini meydanlarda “yuhalatan”, bir gecede saçları beyazlayan Ali İsmail Korkmaz’ın annesinin acısına koca bir “oh” çeken, Mehmet Ayvalıtaş’ın annesini kahrından öldüren bu iktidar, bu düzen bir de gelip Çanakkale’de 25 Nisan’ın 100. yılında Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün mirası üzerinde utanmazca kutlama yapıyor.
Sizler hala anlayamadınız mı dünya lideri beton yığını ucube saraylar inşa etmekle, uçaklar satın almakla, her gün televizyonda bağırıp çağırmakla olunmaz! Süper bir deha, barış ve kardeşlikten yana, halkını ve tüm halkları kucaklayan bir zihniyet ile olur. Tarih asırlar geçse de Atatürk’ü unutmayacak ancak sizleri o karanlık sayfalarda yazacak!
                                                                                                       Gündem Gazetesi 24.04.2015

18 Nisan 2015 Cumartesi

YENİ ANAYASA!



            Başbakan Davutoğlu AKP’nin seçim bildirgesinin satır başlarını kamuoyu ile paylaştı. Seçim bildirgesi 12 eylül 2010 referandumundaki gibi manipülasyon kokuyor. Hatırlayınız o dönemde bir iki demokratik gibi görünen madde ile diğer korkunç maddeler de referandumda geçirilmişti. Üstelik Türkiye’nin taraf olduğu Venedik Sözleşmesine aykırı olarak anayasa maddeleri referandumda tek tek oylanmamış, torba yasa misali tek oy pusulası ile bütün maddelere evet veya hayır oyu kullanılmıştı. AKP’nin seçim bildirgesinde paylaştığı kadarıyla yeni anayasa değişikliği de aynen bu şekilde geçirilecek gibi.
            Seçim bildirgesindeki satır başları;
1-Yaşam tarzına saygı
2- Eşit vatandaşlık
3- Çoğulcu, eşitlikçi ve katılımcı demokrasi
4- Kolluğa yönelik şikayetlerin üzerine etkin şekilde gidilmesi
5- Siyasi etik kurallarının hayata geçirilmesi
 şeklinde uzayıp gidiyor. Ancak bu maddeler zaten hali hazırda anayasamızda bulunan ve Türk hukukunun temel aldığı modern hukukun da temelini oluşturan maddeler. Yaşam tarzına saygı bizim anayasamızda zaten olan bir şey. Ancak gelin görün ki Kızlı-Erkekli evler söylemleri ile muhafazakar yaşam tarzını benimsemeyen kişilerin evlerine polis baskınlarının yapılması ve bu baskınlar sırasında bir gencimizin de Tekirdağ’da yaşamını yitirmesi AKP döneminde yaşandı. Muhafazakar yaşam tarzını benimsemeyenlere alkol yasakları da AKP döneminde yaşandı. AKP eşit yurttaşlık diyor. En çok Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde ayrımcılığa uğrayan eşcinseller acaba bu anayasa ile “eşcinsel evlilik” hakkına kavuşabilecekler mi? Kadının fıtratında erkekle eşit olmak yoktur diyen AKP, bugün anayasada bulunan eşit yurttaşlık hakkını kadına bile çok görürken sizce ilk kez anayasaya giriyormuş gibi davrandıkları “eşit vatandaşlık” kavramında ne kadar samimi olabilir?
            Çoğulcu, eşitlikçi ve katılımcı demokrasi maddesi de zaten anayasamızda bulunuyor. Ancak bu yine de beni en çok güldüren madde oldu. Çoğulcu demokrasiyi en çok katleden iktidar olan AKP’nin bununla propaganda yapması ilginç. Bu ülkenin %50’nin temsil ediyorum diyip istediği her yasayı geçirip, devletin her imkanını sorgusuz sualsiz kullanan AKP’nin bu maddeyi yetmez ama evetçiler için mi koyduğu merak konusu. Katılımcı demokrasi maddesi de ondan daha gülünç. Sivil Toplum Örgütlerine baskınlar düzenlenip başkanlarının gözaltına alındığı, tüm iletişim kanalları tıkanan halkın sokaklara dökülünce öldürülüp sakat bırakıldığı süreçleri AKP iktidarında yaşamamızın ardından bu madde de hiç inandırıcı değil. Yine Gezi Parkı Ayaklanmasında yaşadığımız polis tecrübesiyle sabit, 4. madde hiç mi hiç inandırıcı değil. Bunlar mevcut anayasamızda da bulunurken AKP iktidarı tarafından ihlal edilmiş anayasa maddeleri iken, bunların propagandalarını yapmak gülünç…
            Davutoğlu seçim bildirgesini açıklarken en sonda da “anayasa hiçbir etnik köken belirten madde olmayacağının da sinyalini verdi. Anayasamızda hepimizin malumu üzere etnik köken belirten bir madde yok. Ancak niyet okuması yaparsak Davutoğlu’nun anayasanın 66. maddesine atıf yaptığını anlayabiliriz. Anayasanın 66. maddesi şöyle der;
 - Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.
Bu madde Türkiye’de yaşayan her bir yurttaşı eşit kılmak için konmuş bir maddedir. Bir ırk tanımı bir etnik köken tanımı değildir,  hiçbirine atıf yapmaz! Seçim bildirgesindeki “eşit vatandaşlığın” düzgün bir biçimde sağlanabilmesi için anayasada bu maddeye ihtiyaç vardır! Dünya’nın her ülkesinde bu tanım vardır. En gelişmiş ulus devlet Fransız anayasasına bakarsak yine bu maddenin aynısını göreceğiz. Türkiye’yi etnik köken bazlı ayrışmaya sürükleyen ve demokratikleşmemizi(!) isteyen koalisyonun başını çeken Fransa’da Frank veya Korsak etnik kökenindeki Fransız Vatandaşları ve “solcu siyasetçiler” bu maddeye bir alerji duymuyor. İlginçtir söz konusu Türkiye olunca bu bir istisna…
AKP’lilerin dillerinde yine darbe anayasasının değişmesi gerektiği falan dolaşıyor. E malum anayasayı yine aynı bahane ile 2010 senesinde değiştirmemişler miydi? Yine türlü manipülasyonlarla bir anayasa değişikliğine gidiyoruz.
Seçimlerin ardından AKP’nin tek başına anayasa yapacak veya tek başına iktidar olacak sayıyı tutturamayacağını ön görüyorum. Bilin bakalım en uygun iktidar ortağı adayı kim? “Aman AKP iktidar olmasın” lafını seçim propagandasının kemiğine oturtuş HDP, “Seni başkan yaptırmayacağız’dan, ver özerkliği al başkanlığına” evrilecektir seçimin ardından! Aslında yeni anayasa için güzel bir ortaklık ve şu AKP-HDP ayrışması gibi görünen süreç birinin sol oyları diğerinin milliyetçi oyları kapması için açık bir paslaşma alanı… Alın size bir tane daha “dün dündür, bugün bugündür” siyaseti daha… 
                                                                                                       Gündem Gazetesi 17.04.2015

11 Nisan 2015 Cumartesi

SEÇİME ÖNCESİ YÜKSEK GERİLİM



Adalet ve Kalkınma Partisinin seçim stratejilerinden biri de geçtiğimiz 13 senenin tecrübesiyle sabit gerilimden ve siyasi kaostan beslenmesiydi. Uyduruk kağıda krokilerle suikast iddiaları, darbe yaygarası, paralelciler, haşhaşiler, CEHAPE zihniyeti, efendime söyleyeyim askeri vesayet paranoyası; sonucunda sahte delillerle tutuklamalar, medyaya inen “balyoz” ve bunlara benzer bir sürü kumpas ve yalan… Genel seçimler ve yerel seçimler öncesi geçtiğimiz 13 yıla damgasını vuran siyasi kaos stratejileri bunlardı. AKP bu sayede her seferinde seçmen tabanını bir arada tutabilmişti.
            2015 genel seçimlerine giderken AKP’nin parti içi haline bakarsak, parti harap ve bitap! 13 sene gibi kısa bir sürede hantallaşmış ve kendi küskünlerini yaratmış halde. Partinin kırgın kitlesi, 3 dönem kuralına takılan ve son iki senedir gücendirilen partinin ağır topları, milletvekili adayları belirlenirkenki süreç AKP içinde ciddi anlamda çatlak sesler çıkmasına sebep oluyor. Hatta seçmen tabanı belki de parti tarihinde ilk kez milletvekili adaylarını yüksek sesle eleştiriyor. 2015 genel seçimlerine giderken AKP seçmeninde tedirginlik, partiyi ve politikalarını benimsememe ve ciddi bir yılgınlık mevcut. 
AKP’nin ileri gelenleri anketlerde AKP’nin oylarının erdiğini gördükçe siyasi kaos stratejilerini uygulamaya koymuş olmalılar ki son bir ayda yaşanan; akıllarda soru işaretleri bırakan ve buram buram derin devlet kokan Çağlayan Adliyesindeki terör olayı, bunun bahanesi ile avukatlara yapılan ithamlar ve avukatlara yapılan müdahaleler, medyaya gelen yayın yasakları, eşi görülmemiş sosyal medya karartmaları, AKP’den gelen “anayasayı param parça edeceğiz” söylemleri ile Erdoğan’ın anayasaya ve ettiği yemine sadakatsizliği, Davutoğlu’nun evrensel ve anayasal hakkımız olan toplantı ve gösteri hakkımıza “bir dakika dahi tahammül göstermeyeceğini” iddia etmesi, ulus devlete ve laik demokrasiye açıkça tehdit mahiyetindeki miting konuşmaları; hepsine ek olarak havuz medyasının asparagas suikast iddiaları ve manşetlerle üretilen deliller ile daha önce de izlediğimiz yargılama tiyatrosunun tekrar sahnelenmesi halkın ciddi anlamda gerilmesine, baskı altında hissetmesine ve patlama noktasına gelmesine sebep oluyor.
Ben hem bir sosyolog adayı hem de bir gazeteci olarak kendi gözlemlerim ve sosyolojik araştırmaların verileri ışığında iktidarı uyarmalıyım ki AKP’nin bu stratejisi bu noktadan sonra seçmen tabanını bir arada tutamaz ama toplumda derin yaralar açabilecek hadiseleri beraberinde getirebilir. Gezi Parkı olayları için “halkın bu güne kadar bastırılmış tepkisinin haklı bir patlaması” demiştik ancak Gezi Parkı olayları halkın daha da bastırılmış hissetmesine ve öfkelerinin uykuya yatmasına yol açtı. Gezi Parkından bu yana yaşadıklarımız ve yukarıda yazdığım son aylarda deneyimlediğimiz hadiseler toplumda ciddi bir iz ve öfke bırakıyor. Üstelik toplumda geniş ve sayıları gittikçe artan kitle temsil edildiklerini de hissetmiyorlar. Kendi sesleri bastırılmış olduğu halde siyasi partilerinin etkin olmadıklarını görüp kendilerini boğulmuş ve bir kafesin içine hapsedilmiş hissediyorlar. Üstelik bu baskılanma ve kendilerini ifade edememe algısı toplumda muhalefet partilerinin milletvekili adaylarının açıklanmasından sonra daha da derinleşmiş vaziyette. Hak arama ve seslerini duyurma yollarının her birinin tıkanmış olması ve toplumdaki biriken öfke ciddi ve kitlesel ayaklanmalara yol açabilir.
Bu verilerin ışığında, erimekte olan AKP gerilim ve siyasi kaos ile seçmenini bir arada tutamıyor ancak Türkiye’yi karanlık olayların yaşanacağı tehlikeli bir sürece sokuyor.

                                                                                                       Gündem Gazetesi 10.04.2015

3 Nisan 2015 Cuma

DHKP-C TERÖRÜ




               Türkiye geçtiğimiz Salı günü Çağlayan Adliyesindeki DHKP-C terörü ile sarsıldı. Terör saldırısı gerçekleştirilirken medyada inanılmaz derecede manipülatif haber akışı yaşandı. Ülke genelindeki elektrik kesintisi afetiyle çalkalanan Türkiye’de bilgi akışı doğru düzgün sağlanamadı. Adliyedeki baskın, provokasyona açık bir saldırıydı. Doğru enformasyon sağlanamadığından dolayı terör eyleminin gerçekleştiği alana eylemciler dahi geldi. Adliyenin önünde başka provokatif olaylar yaşanabilirdi.
                 Devam eden saatlerde medyaya gelen yayın yasağı daha çok provokatif bilginin sosyal medyada akmasına ve bilgi kirliliğine sebep oldu.
                 Daha sonra Erdoğan’dan gelen “avukat cüppesiyle adliyeye giriş yaptılar” gibi olayın aslını açıklamaktan kaçınan ve gereksiz ayrıntılarla kamuoyunu oyalayan açıklamaların bir kısmının İstanbul Emniyetince yalanlanması, devamdı gelen doyurucu olmayan açıklamalar, olayın aslının halkla paylaşılmayıp halkın haber alma hakkının ihlal edildiğine dair güvensizlik oluşturdu. Bir Twitter jurnalcisi olan Fuat Avni mahlaslı ajanın sözlerini referans almaya bizleri mecbur bıraktı.
                 Daha önce de 14 yaşındaki bir gencin PKK sempatizanı görünümlü MİT ajanları tarafından yakıldığının ortaya çıkması ve halen yayın yasağı bulunan bazı terör hadiselerinin MİT tarafından gerçekleştirildiğinin ortaya çıkması akıllarda ciddi soru işaretleri bırakıyor. Fuat Avni’nin Ocak 2015’te attığı twitlerin de MİT ile DHKP-C’nin görüşmeler yaptığını ve DHKP-C’nin önümüzdeki aylarda eylem yapacağını yazması akıllara durgunluk veriyor!
                 Çağlayan Adliyesindeki terör saldırısında da akıllarda soru işaretleri bırakan ciddi hususlar var. Kamera kayıtlarını inceleyenlerin teröristlerin avukat cübbesiz adliyeye girdiğini söylemesi “sade vatandaş görünümlü teröristlerin” DHKP-C bayrağı, diğer propaganda materyalleri ve kapıda bulunan X-RAY cihazına rağmen silahları adliyeye nasıl soktuğu merak konusu.
                 Terörle mücadele polislerinin ufacık bir odada ellerinde tek rehine bulunan ve o rehineden başka hiçbir şansı bulunmayan iki teröristi kan akıtmadan nasıl etkisiz hale getiremediği ise bir diğer soru işareti!
                 Odaya operasyon düzenlerlerken koskoca polis teşkilatının savcımıza zarar gelmeden teröristleri canlı olarak etkisiz hale getirememesi de ayrı bir rezillik!
                 Bu terör eylemi bana öyle geliyor ki birilerinin iç güvenlik yasalarını besleyip, en barışçıl hareket olan Gezi’yi kirletmek, karalamak için gerçekleştirilmiş; CHP ile hiçbir ideolojik bağı bulunmayan DHKP-C’nin CHP’li vekili müzakere için davet etmesi açık bir “kara siyasi manevra”dır. Üstelik her zaman için gizli ajandası bulunan Erdoğan’ın “avukat cübbesiyle adliyeye girdiler” şeklindeki asılsız iddiasının akıllara delil karartma, davaların gizliliği gibi birçok tehlikeli sonuç doğurabilecek “avukatlara üst araması yapılmasının” önünü açmak için söylenmiş gibi duruyor!
            Türkiye’yi 1970’lerin karanlığına sürüklemek isteyen karmaşık ve karanlık güçleri lanetliyor, Savcı Kiraz’ın ailesine başsağlığı diliyorum.

                                                                                                                   Gündem Gazetesi 03.04.2015