30 Ekim 2015 Cuma

SEÇİME GİDERKEN…



           Değerli okurlar, Türkiye için önem teşkil eden 1 Kasım seçimlerine sadece iki gün kaldı. Tek parti diktasını ilan eden AKP’nin 7 Haziran ile yerle bir olan saltanat türküsü, hakim hükümet ideolojisince beğenilmeyince koalisyon görüşmeleri yokuşa sürülmüş, Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan aldığı hükümet kurma yetkisini yasal süre olan 45 gün boyunca halkı ve siyasi partileri oyalayarak kullanmıştı. Sonuç olarak da gölge başbakan, hatta açıktan başbakan Erdoğan’ın telkini gereğince erken seçim kararı alınmıştı.
            Geçen hafta da yazdığım üzere tek parti iktidarı söz konusu parti için çok uzak. 7 Kasım öncesinde olduğu gibi iktidar kanadından gelen açık “kaos” mesajları, “beyaz toroslar” tehdidi veya “makarna, kömür ve diğer sosyal yardımların” kesileceğine ilişkin telkinler ( hatta tehditler) halkta ters etki yaratıyor.
            7 Haziran’dan önce gelen “kaos” mesajları ve yaz boyunca yaşadığımız hadiseler de devletin tüm kurumlarını ele geçirmiş bu korkunç tek parti diktasının nelere yol açabileceğini herkese gösterdi. Halk, birilerinin hesaplarının aksine ayrışmaktan ziyade kucaklaşmayı ve yaraları birlikte sarmayı tercih etti.
            Bu ortamda 7 Haziran’dakinden bile daha aydınlık bir seçim sonucuyla karşılaşacağız 1 Kasım sabahı. Seçmen eğilimleri ve anketler aynen bunu gösteriyor. Ancak bize de oylarımıza sahip çıkmak konusunda ciddi görevler yüklüyor 1 Kasım seçimleri. Maalesef ki seçimlerin şeffaflığı konusunda geçmiş tecrübelerimizle sabit ciddi kaygılarımız var.
            Siyasi partilerin sandık müşahitleri açısından iyi örgütlendiğini tahmin ederim. Üstelik Oy ve Ötesi gibi bağımsız gözlemci inisiyatiflerin varlığı da içlerimize su serpiyor. Ancak her birimizin “gizli oy-açık sayım” uygulaması gereği sandıklar kapandıktan sonra oy kullandığımız sandıkta sayımı izleme hakkımız var. Sayıma müdahale edemiyoruz, ancak sayımı izleyebiliyor hatta sandık sonucunun bir örneğini alıp, daha sonra YSK’nın sitesinden ilgili sandığın resmi sonuçları ile mukayese edebiliyoruz. Eğer bir usulsüzlük tespit edersek de ilgili sandık hakkında itirazda bulunabiliyoruz. Bu sizin vatandaşlık hakkınızdır. Bu hakkınızın engellenmesi halinde savcılıklara suç duyurusunda da bulunabilirisiniz.  
            Oy vermek kadar oylarımıza sahip çıkmak da son derece önemlidir. Olur ya, trafoya kedi girer, sandık başkanı da belli bir partidendir de taraf tutar, oyların elektronik sistemde belli bir parti lehine değiştirilmesi söz konusu olabilir, belki bir yerlerde bir diktatör oturuyordur. Böyle bir ortamda “vatandaşlık haklarımız uyarınca” oylarımıza sahip çıkmamız hayatidir. 
                                                                                                                  Gündem Gazetesi 30.20.2015

23 Ekim 2015 Cuma

SANDIKTAN YENİDEN KOALİSYON ÇIKACAK



            Genel seçim yarışında son düzlüğe girildi ancak Türkiye’de gözle görülür bir seçim heyecanı yok. Seçmen eğilimleri 7 Haziran seçimlerinden bu yana AKP’nin daha fazla oy kaybettiğine, geçtiğimiz seçimde meclise giren diğer partilerde ise oy artışına işaret ediyor.
            7 Haziran seçimleri öncesinde halkı kaosla tehdit ederek, hınçla ve saldırgan tavırlarla seçim kampanyası yürüten AKP, üstüne üstlük halkın tarafsız olmasını beklediği Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın meydanlara inmesi ile oldukça güç kaybetmişti. AKP tabanınca da benimsenmeyen Başkanlık Sistemi dayatması da halktan kabul görmedi. Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde HDP’nin bölge bazında AKP’den aldığı %50 civarındaki oy ile hayli güç kaybeden AKP, 1 Kasım’a da türbülansta gidiyor.
            Koalisyon’un kurulması için verilen 45 günlük yasal sürenin 45 gününün de Başbakan Davutoğlu tarafından oyalama maksatlı kullanıldığının halk farkında… AKP’nin ileri gelenleri suçu CHP’ye atsa da 8 Haziran gününden itibaren AKP kulislerinde dakika dakika netleşen erken seçim kararından ötürü 45 gün boyunca Davutoğlu’nun meclisi oyaladığı açık ve net biçimde biliniyor. 
            Öte yandan AKP’nin HDP ile giriştiği kavga ile açılım konusunda ortaya kirli çamaşırların serilmesi halkı irite etti. Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde kaybedilen oyları toparlama telaşı ile AKP kendini yıprattı. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki daha fazla AKP’li seçmenin HDP’ye yönelmesine sebep oldu.
            7 Haziran’dan bu yana süregelen dönemde açılımın perde arkasının ortaya dökülmesi ile AKP milliyetçi oylarını kaybetti. Üstüne üstlük 7 Haziran’dan bu yana verdiğimiz 150 şehit asker ve polis, halkta infial uyandırmanın yanı sıra milliyetçi seçmenin saflarını sıkılaştırmasına da neden oldu. Son anketlerde Milliyetçi Hareket Partisi’nin AKP’den gelen oylar ve bazı baraj altı milliyetçi seçmenin oyları ile oy oranını 7 Haziran seçimlerine göre %5 arttırdığı görülüyor.
            Halkların Demokratik Partisi HDP, 7 Haziran seçimlerine parti olarak girerek Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde Kürt kökenli vatandaşların safları sıkılaştırmasını sağlamıştı. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki seçim heyecanına vitrinine koyduğu muhafazakar adaylar da ivme kazandırmış ve bu iki etken bir araya gelince bölge bazında AKP’den %50 oy devşirmişti. Aynı zamanda Türkiyelileşme söylemleri ve uzun zamandır heyecanı düşük sol seçmeni özellikle kentlerde ve metropollerde seçim yarışındaki tavırları, kente uygun oluşturduğu vitrin ve heyecanlı sol söylemler ile etrafında kenetlemişti.
            HDP’nin bu genel seçimlerde de barajı aşacağı aşikar, üstüne üstlük HDP oylarında 2 ila 3 puan arasında bir artış mevcut. 7 Haziran’dan bu yana açılımın suya düşmesi ve Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yaşanan çatışma ortamı ve OHAL’ler sebebiyle bu bölgelerden AKP’den HDP’ye oy kayması mevcut. Aynı zamanda Suruç ve Ankara saldırıları ile kemiğinde HDP olmak üzere sol parti ve sivil toplum örgütlerine yapılan terör saldırıları da HDP’ye Türkiye genelinde bazı baraj altı sol partilerden oy kaymasına sebep oldu.
            7 Haziran seçimlerine giderken uzun zamandır ilk kez akılcı seçim vaatleri ve programlı seçim çalışmaları, parti üyeleri bazında gerçekleştirilen milletvekili adaylarının belirlenmesine yönelik önseçimler ve gerek genel merkez gerek de il ve ilçe örgütleriyle yapılan hummalı çalışmalar CHP seçmeninde ve bende bir heyecan yaratmıştı. Ancak CHP’deki bazı teşkilat anlamındaki fi tarihinden süregelen gelen hantallaşma, özellikle 7 Haziran’dan hemen önce iyiden iyiye kristalize olan ideolojik netlik tartışmaları ve yankısı süren Cumhurbaşkanlığı seçimindeki yanlış aday tercihi seçmende alternatif partilere 2 ila 3 puanlık kaymaya neden olmuştu. Bu sebeple tüm hummalı ve ümit verici çabaya rağmen CHP oylarını sadece 1 puanın biraz üzerinde arttırabilmişti.
            Cumhuriyet Halk Partisi halen “boş oyun” da bir tercih olduğu kanıksamamış ve seçmen tabanından gelen önemli mesajı almayı reddetmiş olsa da yeni parlamenter denklem CHP’nin yeni küskün kitlesini yeniden parti etrafında toparlamaya yetti. İdeolojik netlik tartışmalarının durulması ve özellikle de ülkenin gündemine oturan gerek PKK gerek de IŞİD terörü seçimlerde hem küskün kitleyi hem de keyfi sebeplerden dolayı sandığa gitmeyen CHP seçmenini ateşledi. Öte yandan CHP’nin 7 Haziran’da olduğu gibi 1 Kasım seçimlerinde de özellikle emekli ve gençlere yönelik akılcı vaatlerini sürdürmesi 1 Kasım’da sandığa gidecek seçmende CHP eğilimi oluşturuyor.
            Uzun lafın kısası, “tekrar tek başına iktidar olma” hırsıyla AKP, Türkiye ekonomisinin 100 Milyar Türk Lirasına ( 100.000.000.000TL) mal oldu, ancak sonuç değişmeyecek. Bugünden bakarsak AKP için %3 civarında bir oy kaybı, AKP’den kayan ve baraj altı partilerden gelen oylar ile CHP için %2 ila %3, MHP için %5, HDP için ise %2 ila %3 bandında bir oy artışı söz konusu. Sandalye sayısına bakarsak AKP’nin kaybettiği milletvekili sayısı, meclis aritmetiği içinde kaybettiği yüzdeden daha fazla. Eğer siyasi partiler ve sivil toplum örgütü gözlemcileri ve bizler, her birimiz, oylarımıza sahip çıkarsak ve seçim gecesi büyük bir provokasyona imza atılmazsa AKP yine tek başına iktidar olamayacak!
                                                                                                                   Gündem Gazetesi 23.10.2015

16 Ekim 2015 Cuma

İNSANLAR DEĞİL FAŞİZM ÖLSÜN!



Ankara’da yaşanan tarihimizin en kanlı terör saldırısının acısı taze iken teröre “oh” diyen bir memleket olmamızın sancısı yitirdiğimiz canlar kadar ağır değerli okurlar!
Geçtiğimiz cumartesi günü Ankara’da gerçekleşen ve faili “meşhur” olan saldırıda insanlar, iç savaşa evrilen Türkiye’de barış isteklerini dile getirmek istemişlerdi. Yaklaşan seçimler için ise demokrasi taleplerini…
Masum ve sivil vatandaşlarımızın yaşamını yitirdiği saldırı karşısında bir kesimin takındığı, terörü destekleyen hal ve hareketler kabul edilebilir değil. Ölenlerin etnik kökenlerini sorgulamak, ideolojileri sebebiyle katli vaciptir diyebilmek, dini inançlarını sorgulamak ve hak aramaz, bir işe yaramaz zihniyetin “ne işleri varmış orada” diye saldırıda yaşamını yitirenlere derin bir oh çekmesi değme faşistin eline su dökemez.
DİSK, KESK, TMMOB, Halk Evleri, Barolar Birliği ve Türk Tabipler Birliği gibi sivil toplum örgütlerinin yanı sıra CHP ve HDP gibi siyasi partilerin katılımıyla gerçekleştiriliyordu miting. Mitingde yaşamını yitiren herkes Kürt veya Alevi de değildi. Öğretmenlerimiz de oradaydı, milletvekillerimiz de, doktorlarımız da oradaydı, avukatlarımız da… Atatürkçüsü de oradaydı, sosyalisti de; ülke için barışı ve demokrasiyi hayal edenler herkes oradaydı… Velev ki miting sadece Kürt kökenli vatandaşlarımızın olsaydı, yaşamını yitiren sivillere oh çekmek kimin haddinedir? Yitip giden canlara, erken yaşta sönen hayallere sevinmek kimin haddinedir?
Bu sebeple bu ülkede artık insanlar değil, faşizm ölmelidir!
                                         FANTASTİK BAŞBAKAN
Davutoğlu şu aralar bir ilginç… Önce Suruç’taki terör eylemini gerçekleştiren teröristi yakaladıklarını söyledi. Daha sonra da “ellerinde bir canlı bomba listesi olduğunu ancak teröristler saldırılarını gerçekleştirmeden yakalanamayacağını” ifade etti. Davutoğlu eğer halkla dalga geçmiyorsa “nekromansi” ( Ölüyü diriltme) öğretisiyle uğraşıyor olacak ki ölü teröristi diriltip yargılamayı düşünüyor.
                                               MAKUL ŞÜPHE
Oysa ki Cumhur-başbakan Erdoğan da Başbakan Davutoğlu da ne zaman bir kente ziyaret düzenleyecek olsa o kentlerdeki bazı AKP muhalifleri ( fişlenmiş olduklarından) sabahın erken saatlerinde evlerine yapılan baskın ile polis merkezlerine götürülüyor; bu zatlar kenti terk edene kadar da hukuksuzca polis merkezlerinde alıkonuluyor.
Makul şüphe ile AKP’ye muhalif sade vatandaşların alıkonulduğu bu ülkede listedeki teröristlerin ellerini kollarını sallaya sallaya dolaşacağının Başbakan tarafından duyurulması hayli ilginç…
                                               LEVENT KIRCA
Türk Tiyatrosunun önemli isimlerinden, usta oyuncu Levent Kırca’yı geçtiğimiz pazartesi kaybettik. Levent Kırca, Olacak O Kadar dizisiyle hepimizin yüreklerinde taht kurmuştu. Çünkü “Olacak O Kadar” dediğimiz yıllardı… Türkiye’nin o absürt politik durumunu, toplumun karşılaştıklarını bize güldürerek izletirdi. Ağlanacak halimize güldürürdü.
Olacak O Kadar’ın çekildiği yıllardaki ağır “demokrasi” tartışmalarına rağmen belli bir demokrasi geleneğinden geliyorduk. O dönem dahi Kırca yasaklanmamıştı. Bütün siyasi aktörleri acımazsızca eleştirmesine rağmen ne hapse atıldı, ne de televizyonlardan yasaklandı. Aksine, hicvettiği siyasilerden övgüler aldı. En çok hicvettiği Süleyman Demirel “devlet sanatçısı” unvanını bizzat verdi.
Olacak O Kadar yayın hayatına 2009’da yeniden başlayınca AKP tarafından hazmedilemedi, yasaklandı. Kırca’nın tiyatrosuna ödenek kesildi. “Devlet Sanatçısı” unvanı elinden alındı. Levent Kırca, senelerce savaştığı ilkelerinden yine de vazgeçmedi, mücadele etti. Meydanlara indi, yazılar yazdı, aktif siyasette rol aldı. Halktan ve bizden biriydi, halk için sanatını icra etti.
            Işıklar içinde uyu Levent Kırca… 
                                                                                                    Gündem Gazetesi, 16.10.2015

BETON-ÇİMENTO-MERMER AŞKI



          Restorasyon, özgünlük değeri bulunan bir yapının “aslına uygun olarak, asli malzemeden ve asli yapım tekniğinden faydalanarak, en az müdahale ile ilk hali korunarak onarılmasıdır. Restorasyon tüm bunlardan ziyade bir sanattır.
            Ancak gelin görün ki Türkiye’nin dört bir yanına ucube binalar, gökdelenler ve camdan siluetler inşa eden AKP’nin yandaş müteahhitleri restorasyon sanatına da el attı. Aşağı yukarı hepsi “restorasyon şirketlerine” sahipler. Tiyatrolar kapatan, sanat galerileri basan, sanatçıları zindanlara atan, heykeller yıktıran, tiyatro kapatan, bale sansürleyen, opera yaptırmayan bu zihniyet ile sanat kelimesinin yan yana gelmesi elbette ki mümkün değil. Restorasyon= sanat? Bunlar sanattan ne anlar?
            Bu, zevksizlik abidelerinin ve sanat düşmanlarının yapacağı restorasyon ancak camdan, betondan, tuvalet ve mutfak mermerinden olurdu. Hepsini de yaptılar!
            Şile’deki Ocaklı Ada Kalesi 2000 yıllık taşlarının aşınmasına rağmen dimdik ayaktaydı. Birilerine rant gerekti, kaleyi aslıyla alakası olmayan büyük taş kalıpları ile kaplayıverdiler! Kalenin kemerleri ve oymaları yerine pimapen büyüklüğünde 5-6 pencere açıp; kaleyi kepaze ettiler!
            1591 yılında, Beyoğlu Fındıklı’da Mimar Sinan tarafından inşa edilen sekizgen biçimli, işlemeli kubbeli harika bir camiyi de madara ettiler. Sekizgen Camiyi dört köşeli olarak revize edip; mükemmel işlemeli kubbesini yıktılar. Yine Mimar Sinan’ın mükemmel Osmanlı işlemelerini yıkıp ön cephesini yerden tavana camla kapladılar. Gözlerine güzel geleni yaptılar; tarih kokan güzelim camiyi AVM’ye benzettiler!
            Anamur Mamure Kalesi ise 2012 yılında daha yeni UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmişti ki restorasyona alındı. Üçüncü yüzyıldan kalan kalenin bazı kulelerini çimento ile sıvadılar; tarihçileri “üçüncü yüzyılda ne çimentosu kardeşim” diye sorgulamaya ittiler!
            Mimar Sinan’ın son yapıtı Atik Valide Külliyesi’ni tanınmaz hale çevirdiler; Mimar Sinan’ı mezarında ters döndürdüler! Eski ve eşsiz mimarisi ile ayakta duran Külliye’nin bahçe cephesini tamamen camla kapladılar, eşsiz kemerleri camların arkasına gömdüler. Kafeteryaya çevirdikleri bahçeye bir de otomatik kapı yaptılar, resmen alay ettiler!
            Kaş’taki Antiphellos Antik Tiyatrosunun zemininden de betonu esirgemediler! Sahneye bir kamyon beton döküp 28 sıralı tiyatroyu betonun altına gömdüler. Artık antik tiyatronun 26 sırası var.
            Sümela Manastırına her AKP belediyesinin büyük hizmeti olan “Kaçak Kat” çıktılar…
            Kentimizdeki Apollon Tağınağı gibi çok değerli bir tarihi eserin üzerine kamyon çıkartıp milattan önceye ait tapınağa mermer merdiven yaptılar.
            Son olarak da önemli bir dünya kültür mirası olan Antalya’daki Aspendos Antik Tiyatrosunun sıralarını mutfak mermeriyle restore ettiler. Güzelim kente AKP mimarisinin, Siyasal İslamcı zevksizliğinin imzasını attılar! Yapılan savunma ise güldürücü; 2000 sene sonra bu mermerler de aynı rengi alacaklar….
            Biz kentlerdeki yeşil alanları korurken onlar ranta doymadılar; antik kentleri bile rant kapısına çevirdiler. Ne dersiniz 1 Kasım seçimlerinde AKP’nin broşürlerinde “antik mimariye büyük hizmet yaptık; eskimiş yapıları modernleştirdik” minvalinde reklamlar görmeyelim? 
                                                                                                               Gündem Gazetesi,  02.10.2015